Beş ay içinde oyunuz yüzde on yediden yüzde on ikiye düşmüşse, milletvekili sayınız seksenden kırka inmişse, TBMM’de ancak kapıya yakın bir yer bulabilmişseniz, İstanbul’da PKK’nın uzantısı olan partinin daha gerisinde kalmışsanız ortada irdelenmesi gereken ciddi bir sorun var demektir. Bu durumda hiçbir şey olmamış gibi devam edilemez!
7 Haziran ile 1 Kasım arasında ne tür gelişmeler oldu da böyle bir sonuç ortaya çıktı? Bu sonucun ortaya çıkmasında hangi strateji, uygulama ya da yöntemin rolü oldu? Türkiye’nin tarihi birikim ve deneyim yönünden en eski ikinci partisi olan MHP bu duruma nasıl düştü ya da düşürüldü?
Ortaya çıkmış olan bu durum MHP’ye oy veren seçmene saygının gereği geniş ve ciddi bir biçimde tartışmaya açılmalıydı. Bu da ancak 2018 yılındaki olağan kongre yerine olağan üstü bir kongre yapılmalıydı. MHP’ye gönül vermiş yedi milyona yakın insan ancak bu şekilde ikna edilebilir ve genel merkez yönetimi güven tazeler ve yoluna devam ederdi. Öyle olmadı.
Alayını partiden atmak!
Genel merkez yönetimi böyle bir yola başvurmadığı gibi olağanüstü kongre için imza veren yetkiler de görevden aldı. Bu yangına körükle gitmek gibi bir durumun ortaya çıkmasına neden oldu. Birileri sonuçları sindiremeyen ve sorgulayanların ‘alayını partiden atarak’ sorunun çözüleceğini düşündü!
Hâlbuki mevcut durum sürdürülebilir değildi. Hiçbir şey olmamış gibi davranılamazdı. Sonuçta itirazlar yükseldi, yakınmalar arttı. Genel merkez yönetimi tabandan gelen seçim sonuçlarıyla ilgili şikâyet, yakınma ve itirazın göz ardı etti. Bu durum tabanda öfke ve kızgınlık yarattı.
Sonuçta hayatını bu davaya adamışlar, genel merkezi, tabanın sesine kulak vermeye, hareketi mahkeme kapılarına düşürmemeye, olağanüstü kongre için imza verenlere saygı duymaya çağırdı.
Öyle olmadı. Olağanüstü kongre toplanması için imza veren yirmiye yakın il, iki yüze yakın ilçe görevden alındı ve imza toplayanlara da mahkeme yolu gösterildi. Onlar da mahkemeye gitti!
Mahkemenin olağanüstü kongre toplanmasıyla ilgili kararından sonra bizzat genel başkan gereğini yerine getirecek yerde “olağan üstü kongre yapılmayacak” açıklamasını yaptı.
Atış serbest!
Bir yandan olağanüstü kongre süreci devam ederken diğer yandan olağanüstü kongre çağrısı yapanlara yönelik seviyesiz, hadsiz, hesapsız bir saldırı başlatıldı.
Muhalifler için her türlü iftira ve itham organize edildi. Artık atış serbestti. Ne kadar ne idüğü belirsiz, trol ve kiralık adam varsa devreye girdi.
Bir zamanlar SSCB’nin azat kabul etmez köleleri onları “faşist” ilan ediyordu. Bir yerlerden gelen işaretle medyadaki örgütlü infaz timleri harekete geçti. Hareketin mensuplarını itibarsızlaştırmak zayıf karakterli unsurlara düştü. “Kavgada yumruğun hesabı yapılmaz” ilkesinden hareket eden bu zevat kavgada dahi söylenmeyecek sözlerle kendi mensuplarına saldırmaya başladılar.
Belgesiz, bilgisiz, kanıtsız ve kayıtsız suçlamalar, suçlayanların ahlaki seviyesini gösterir. Mevcut statükonun şakşakçılığını yapan kiralıklar genel başkanlığa aday olanları “paralelci”, “Putinci”, “CIA ajanı”, “demagog”, “çığırtkan”, “çıkarcı” vb. ilan ediverdiler.
‘Büyük kafalar fikirleri, orta kafalar olayları, küçük kafalar kişileri tartışır’ sözü gereği bu zatlar küçük kişiliklere gereği, kişilik-şahsiyet infaz ediyorlar. Bu zatlar bağlı oldukları adamlarının gösterdikleri hedef kişilere hiçbir ilkeye ve gerçeğe bağlı olmadan saldırıyorlar. Hesap vermesi gerekenler hesap soruyor! Garip değil mi?
Bundan düne kadar MHP’nin en üst kadrolarında görev alan kişiler bu zevatın gözünde bir anda hain(!) oluverdi. Kendi mensuplarını karalayarak, kirleterek sonuç alacağını sananlar yanıldıklarını çok kısa sürede anlayacaklardır.