Türkiye ağır bir krizden geçiyor. Kriz, korona salgınından önce başlamıştı. Korona salgını, krizi daha da ağırlaştırdı sadece. Ülkemizin yaşadığı krizin dört ekseni var: Devlet krizi, milli birlik krizi, ekonomik kriz ve Suriyeli sığınmacılar krizi.
Birinci eksen devlet krizi. Tek adam rejimi, devlet çarkının durmasına neden oldu. Devlet durdu. Artık iktidar da devlet çarkının çalışmadığını görüyor. Sistem yönetilebilir değil.
İkinci kriz eksenini aşırı toplumsal kutuplaşma oluşturuyor. Toplum, aşırı derecede ayrışmış durumda. Korona salgını kutuplaşmayı artırmasa da sokaklardaki gerginliği artırdı. Sokaklar barut gibi. Küresel ısınma nedeni ile yaşadığımız kuraklık, önümüzdeki aylarda sokaklardaki gerginliğin daha da artmasına neden olacak. Bir yandan sabah evden çıkmadan önce yüzünü yıkamak için musluğu açtığında su yerine tıslama sesini duymak, diğer yandan az ürün nedeni ile fiyatların artması kızgınlığı daha da tırmandıracak.
Üçüncü kriz eksenini yine korona salgını öncesinde başlayan ekonomik kriz oluşturuyor. AKP’nin ranta, dış borca ve aşırı tüketime dayanan ekonomik modeli çöktü ve artık kurtarılabilir değil.
Dördüncü kriz ekseni ise Türkiye’nin dünyada en fazla sığınmacı barındıran ülke konumunda olmasından kaynaklanıyor. 5,3 milyon Suriyeli sığınmacı, 2 milyona yaklaşan Afgan, Pakistanlı, Iraklı, İranlı ve Afrikalı ile Türkiye, sığınmacıların yükü altında ekonomik, kültürel, demografik olarak ezilen bir ülke. Güney sınırımızdaki kentlerimiz Türk kimliğini yitiriyor. Hesaplanan maliyet sadece Suriyeliler için 80 milyar Dolar. 8 milyon daha fazla insan patates yiyor, soğan yiyor, suları kullanıyor, atık üretiyor. Kaynaklar daha hızlı tükeniyor.
Böyle bir ağır kriz ortamında dahi, 18 yılın yıpranmışlığına rağmen, AKP bütün anketlerde birinci parti çıkıyor. İktidar yorgunu halk, muhalefet tarafından ikna edilemiyor, muhalefete ülkenin geleceğini emanet edecek kadar güvenmiyor. Siyaset bir anlamda kilitlenmiş durumda. İktidar yönetemiyor, ancak muhalefet de iktidarı devralacak güveni halka veremiyor. Nasıl versin? İYİ Parti Grup Başkanvekili Lütfü Türkkan, “Ben Lütfü Elvan’ı tanırım. Samimiyetine, şahsiyetine ve başarılı olma arzusuna sonuna dek şahadet ederim. Ekonomiyi düzeltmek için her şeyi yapacak azmine de inanırım. Ama Türkiye’de ekonomiyi düzeltecek diğer hamleleri yapmak yerine, önüne durmadan takoz koyanlar oldukça, işi zor” derken, AKP’den uzaklaşan seçmenin İYİ Parti’ye güven duymasının gerekçesi var mı? Özetle, siyaset kilitlenmiş durumda.
2021 yılında, hâlihazırda kilitlenmiş Türk siyasetini açmak için değişik hamleler yapılması planlanıyor anlaşılan. Erdoğan ve Bahçeli, Akşener’i Cumhur İttifakına almak istiyorlar. Akşener’in Cumhur İttifakına geçmesi CHP-HDP’yi daha yakınlaştıracak, bloklaştıracak; böylece Erdoğan’ın istediği ve 18 yıldır sürdürdüğü düşmanlaştırma siyasetini daha güçlü şekilde sürdürmesine imkân doğacak. Bahçeli’nin Akşener’i “eve dönmeye” davet etmesi, bu daveti Erdoğan’ın İYİ Parti’yi “Yerli ve Milli” ilan ederek tekrarlaması; aslında bu doğrultuda kamuoyunun bilgisi dışında önemli adımların atıldığını gösteriyordu. Erdoğan, bir pazarlık bitmeden yıllarca şeytanlaştırdığı İYİ Parti’yi bir günde “Yerli ve Milli” ilan ederek kendi seçmeni gözünde meşrulaştırmazdı.
Öte yandan Akşener’in de CHP ile ittifak durumunda gelecek Cumhurbaşkanlığı seçiminde ortak aday olamayacağını anlamış olması CHP’den yavaş yavaş uzaklaşmasına neden oluyordu. Ancak, iki seçim üst üste CHP ile ittifak yaparak, belediyelerde ortak yönetime soyunarak partisini ve tabanını bu ittifaka alıştırdıktan sonra, bir gecede Cumhur İttifakına götürmesi mümkün değil. Ayrıca anketler de gösteriyor ki, İYİ Parti seçmeni Türkiye’deki en “anti-Erdoğan” motivasyona sahip seçmen.
İYİ Parti Genel Sekreteri Uğur Poyraz’ın dediği gibi “Biz AKP ile ittifakı kabul etsek dahi sekreterimizi bizimle gelmeye ikna edemeyiz” tespiti çok doğru bir tespit. (Burada Uğur Poyraz’ın aslında AKP kabul etse, tek başına da olsa gitmeye can attığı söyleniyor. Kendisi 2015 Haziran seçimlerinde AKP Ankara aday adayı idi) Peki İYİ Parti, daha doğrusu İYİ Parti seçmeni Cumhur İttifakına destek vermeye nasıl ikna edilebilir? Meral Akşener’in bulduğu çözüm, “parlamenter demokrasiye dönüş” söylemi üzerinden İYİ Parti seçmeninin AKP ile iş birliğine ikna olabileceği doğrultusunda.
Üstelik Akşener, AKP iş birliği üzerinden, CHP ile yapılan Millet İttifakında ulaşamadığı cumhurbaşkanlığına çıkışı tasarlıyor. Nasıl mı? Parlamenter demokrasiye dönüldüğü zaman Erdoğan güçlü başbakan olacak. Ve İYİ Parti genel başkanı Meral Akşener de parlamenter demokrasiye dönüşün önünü açan siyasi lider olarak parlamento tarafından 1961 anayasasındaki yetkilere sahip olmuş şekilde cumhurbaşkanı olarak seçilecek.
Her yerde İYİ Parti ile gönül bağı olmadığını söyleyen İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Yavuz Ağıralioğlu’nun HabertürkTV’de söylediği gibi, parlamenter demokrasiye dönüşten kârlı çıkacak olan AKP olacak. Ağıralioğlu, 28 Ekim 2020 tarihinde HabertürkTv’de yaptığı konuşmada, “Parlamenter sisteme, parlamenter sisteme dönüşün ilk siyasi avantajı AK Parti’ye ve Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’adır dedi, Sayın genel başkanımız. Biliyorsunuz onu. Yani bu sistemden dönülünce, bu sistemden dönülmüş olmasının ilk siyasi avantajını pozisyon olarak AK Parti kendi lehine kullanacaktır dedi. Ama peşine de ekledi, dedi ki: “Biz bu parlamenter demokrasi hassasiyetimizi, parlamenter sistem hassasiyetimizi, AK Parti’ye yarıyor diye geri çekecek durumda değiliz” dedi. Yani onlara da yarıyor olabilir, yarasın. Tayyip Bey’e de yarıyor olabilir, yarasın. Yeter ki memleket, bu şu anda memleketin yükünü çekemeyen kötü sistemden kurtulup eski ayarlarına dönsün, bu hassasiyeti böyle ifade ettiği için belki bu ithamın konusu olacak bir değerlendirme ortaya çıkmıştır. Oradan beslendiğini düşünüyorum. Çünkü nihayetinde bu detaylarla kamuoyuyla paylaştı Genel Başkanımız. Dedi ki: “Bu söylediğim %50+1 matematiği bu ülkeyi taşıyamaz, bu ülkeyi münasebetsiz bir ittifaklar şeyi içerisine çekiyor. Abdullah Öcalan’a bile mektup yazdıracak bir savrulmanın içine çekti bu mevcut %50+1 matematiği.”
Akşener’in istediği değişiklik bu şekilde olur ise, AKP yüzde 35 ile tek başına veya en kötü ihtimal ile iktidarın büyük ortağı olarak hükümette olacak. Erdoğan, güçlü Başbakanlık ile Türkiye’yi yönetmeye, üstelik bundan sonra zaman sınırlaması da olmadan, devam edecek.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Meral Akşener’in bu projesine 24 Aralık 2020’de yaptığı basın toplantısında çok açık bir HAYIR cevabı verdi. Bahçeli şöyle dedi: “CHP Genel Başkanı tutunacak dal ararken, İP’in Başkanı demirlediği limandan ayrılıp yenisine yelken açmanın küçük ve kurnaz hesabı içindedir. İttifak yerine yeni bir masa kurma teklifinin esbabı mucibesi bize göre budur. Memleket masası kuramayanlar, mihnet masası kurmanın peşindedir. Aslında nazlana nazlana bulundukları muhitten kirişi kırmanın arayışına girmişlerdir. Bizim nazarımızda masa kurma teklifi ciddiyetsiz ve itibarsız bir tekliftir… HDP’ye zeytin dalı uzatıp terörist Demirtaş ile kahvaltı programı rezervasyonu yapanlar masa kurmadan önce içine düştükleri zillete kafa yorsunlar. Tavsiyemiz, iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistem çalışmalarıyla vakit kaybetmesinler. Millet kararını vermiştir. İş bitmiştir. Perde kapanmıştır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi Türkiye’nin geleceğidir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi parlak Türk asırlarının yol haritası, milli birlik ve kardeşliğin, devletin istikrar ve dengesinin yegâne güvencesidir.” Bahçeli, özetle Akşener’e CHP’den ayrılıp Cumhur İttifakına gelmek istediğini biliyoruz, ancak bunun için parlamenter demokrasiyi şart olarak ileri sürme kabul etmeyiz diyor.
Ancak Bahçeli’nin de ifade ettiği gibi Cumhur İttifakı hala Meral Akşener’i Cumhurbaşkanlığı sistemini kabul etmesi şartı ile davet etmeye devam ediyor. Bahçeli davetini şöyle tekrarladı: “Muhatabına masa kur demedik, evine dön dedik, hala zaman vardır, bu önerimiz geçerliliğini korumaktadır. Diyorum ki, dön evine, bitsin bu çile.”
Ancak Cumhur İttifakı hem kilitlenen sistemi açmak hem Akşener’in İYİ Parti tabanına “Bakın benim dediğime geliyorlar” demesini kolaylaştırmak için bazı değişiklikler yapmayı anlaşılan gündemine almış durumda. Tabii bu değişikliklerin İYİ Parti tabanını Cumhur İttifakına katılmaya ikna edip edemeyeceği ayrı mesele. Bana sorarsanız parlamenter demokrasiye dönüş söylemi üzerinden eklemlenme bile İYİ Parti tabanının çok büyük bölümünü ikna edemez.
Anayasada üç temel değişiklikten bahsediliyor. 1) Erdoğan’ın partili cumhurbaşkanlığı modelini sona erdireceği ve AKP Genel başkanlığını halen vekili olan Numan Kurtulmuş’a devredeceği ifade ediliyor. 2) Bakan yardımcılığı kurumu tam bir fiyasko oldu. Tekrar müsteşarlık sistemine dönülecek. 3) Bakanların TBMM dışından atanması, yürütme ile yasamanın bağını tamamen kopardı. Bakanlar milletvekillerini umursamaz oldular. Bakanların tekrar parlamento içinden atanmasını sağlayacak bir düzenleme gündeme gelecek. Tabii, bir de çok konuşulmayan ancak zemini yoklanan bir değişiklik daha var. O da Cumhurbaşkanı seçilebilmek için 50+1 değil, 40+1 formülünün benimsenmesi.
Bu değişikliklerin yapılabilmesi için iki yol var. Birinci yol referandum, ikinci yol ise TBMM’de yapılacak değişiklik. Muhalefet partilerinin parlamenter demokrasiye geçiş için kendi hazırlıklarını yaptıklarını görüyoruz. Şubat 2021’den itibaren anayasa değişikliği için TBMM’de değişik pazarlıkların yapılması bekleniyor.