Eşkıya eşkıyadır. Devlet de devlettir. Eşkıyalık başka bir şeydir, devlet olmak ise daha başka bir şeydir. Bu yüzden halk dilinde yüz yıllardır “eşkıya dünyaya hükümdar olmaz” sözleri türkü olur, deyim olur, şarkı olur söylenir.
Eşkıya ile pazarlık olur mu? Olur. Öncelikle eşkıya ile pazarlığı eşkıya yapar. Peki, eşkıya ile devlet pazarlık yapar mı? Yapar. Ancak bu tür pazarlık asimetrik olur. Geçmişte yapıldığı gibi.
Yıllardan 1807’dir. Kabakçı Mustafa Paşa, Padişah III. Selim döneminde isyan etmiştir. IV. Mustafa da bu isyan sırasında amcaoğlu III. Selim’i devirmek için ayaklanma sırasında eşkıya ile işbirliği yapmıştır. Ancak asiler yeni padişahın, eninde sonunda tahtta gücünü pekiştirdikten sonra hanedan kaygısıyla kendilerine karşı harekete geçeceğinden kuşku duymaktadırlar.
Bu yüzden asiler yeterince güçlü oldukları, Padişahın eli de yeterince zayıf olduğu bir zamanda, hayatlarını garanti altına almak için padişahı pazarlığa zorlarlar. Bu zorlama sonuç verir ve 31 Mayısta, Osmanlı tarihinde eşkıya ile padişah arasında bir eşi daha olmayan garip bir vesika imzalanır.
Bu vesikaya göre yeniçeriler, devlet işlerine karışmayacaklarına IV. Mustafa da, III. Selim’i deviren yeniçeri zorbalarını ihtilalden hiçbir şekilde sorumlu tutmayacağına söz verir. Zorbaların sözü kâğıt üzerinde kalır. Ancak zorbalar Devlet işlerinden asla el çekmezler.
Yıl 1808’dir hem IV. Mustafa hem de III. Selim ayaklanan eşkıya tarafından öldürülmüştür. Sahnede bu defa Alemdar Mustafa Paşa vardır.
Osmanlı Devleti, taşra üzerinde ki otoritesini büyük ölçüde kaybetmiştir. Rumeli, Anadolu ve Mısır gibi eyaletlerde âyanlar bağımsız idareler kurmuşlardır.
Bu şartlarda, Alemdar Mustafa Paşa padişahın ve merkezi devletin otoritesini sağlamak için güçlü ayanlarla anlaşma yapmayı tek çare olarak görür.
Bu maksatla valileri ve meşhur ayanları başkentte “meşveret-i ammeye” davet eder. Bu ayanların çoğu davete icabet ederler. 29 Eylül 1808’de merkezi devletin ileri gelenleriyle ayanlar arasında yapılan meşveret sonucunda Sened-i İttifak denilen belge imzalanır.
Bu belge vezirler, üst düzey devlet yöneticileri ile bazı ayanlar tarafından imzalanmış olup II. Mahmut tarafından da kerhen onaylanır.
Sened’e göre ayanlar, Padişahın mutlak vekili olarak Sadrazam’dan gelen tüm emir ve yasaklara uyacaklardır. Ancak Sadrazamlık makamından kanuna aykırı rüşvet, yolsuzluk ve devlete zararlı işlemler çıkarsa, ayanlar ona karşı gelip engelleyeceklerdir.
Sened-i İttifak şartlarına aykırı bir hareketi kanıtlanmadıkça, âyânlardan birisine devlet veya devletin taşradaki görevlilerinden “taarruz vukua gelir ise uzak yakın denilmeyip” cümlesinin taarruzu def etmek için çalışacaklarını taahhüt etmektedirler.
İlginçtir ne Padişah, ne de ayanlar Sened-i İttifak’ı gerçekten benimsemezler. Her iki tarafta senedi istemeyerek imzalamıştır.
II. Mahmut şartların zorlamasıyla geçici olarak kabul etmiş, sonrasında Alemdar Mustafa Paşa’nın Yeniçeriler tarafından ortadan kaldırılmasına bu sened-i ittifak yüzünden seyirci kalmıştır. Padişah, sonraları gücü eline geçirir geçirmez Senedi İttifak’ı ve ayanları ortadan kaldırıp, merkezi idareyi tekrar kurmuştur. Niyazi Berkes bu yüzden Sened-i İttifak’ın “ölü doğmuş bir belge” olduğunu söyler.
PKK ile AKP’nin “Çözüm Süreci” benzetilse benzetilse devlet ile -ayan değil ama- eli silahlı eşkıya arasında imzalanan “Sened-i İttifak”a benzetilebilir. Bu tür zorlamaların çözüm üretmediği tarihi verilerle sabittir. İktidarın terörle mücadele iradesinin zaafı yüzünden devleti eşkıya güruhuyla pazarlık masasına oturtması sonuç alması için yeterli değildir. Ölü doğacak çözümlerin varlığından yokluğu daha faydalıdır.
Devlete çelme atmaya kalkanlar tarihin her döneminde aynı kaderle yüzleşirler. Adının ayan ya da Alemdar olması fark etmez.