İYİ Parti kuruluşunun 3. yılında en ağır krizinden geçiyor. Ve bu kriz partinin siyasal kimliğinin tanımlanması ile ilgili bir kriz. 1973 yılından beri Ülkücü Hareket’in içerisinde, 1990’ların başından itibaren Ümit Özdağ ile akademik ve politik olarak birlikte olan bir Türk milliyetçisi, ülkücü, tarihçi, subay ve İYİ Parti Yüksek İstişare kurulu üyesi olarak, İYİ Parti’deki süreci en yakından yaşayan ve gözleyenlerden birisi olduğumu düşünüyorum. 20 Eylül 2020 Kongresi’nde Sayın Genel Başkanımız Meral Akşener tarafından da 100 kişilik anahtar GİK listesine konulan bir isim olarak Sayın Genel Başkanın olumsuz bir önyargısı ile karşı karşıya olmadığım inancına sahibim.
İYİ Parti’de yaşanan krizin sadece görünen yönü Buğra Kavuncu’nun FETÖ iltisakı ve HDP-CHP-Saadet ve İYİ Parti’nin ortak anayasa çalışması konusundaki tartışmalar. Yaşanan krizin daha derin ideolojik, politik ve uluslararası nedenleri, ayrıca İYİ Parti’nin varoluş yapısı ile ilgili gerekçeleri var. Ve yaşanan kriz gittikçe derinleşme eğilimi içerisinde.
İYİ Parti, MHP içerisindeki genel başkanlık yarışındaki genel başkan adaylarının ihracı ve sonrasında Cumhurbaşkanlığı sistemi için yapılan referandum sürecinin sonunda gelişen olaylar neticesinde kuruldu. İYİ Parti’nin iki kurucusu, Meral Akşener ve Ümit Özdağ, MHP Genel Başkan adayı idiler. Akşener, 1990’larda DYP’de bakanlık ve milletvekilliği yaptıktan sonra, AKP’nin kuruluş aşamasında kurucu kadroyla kısa bir mesainin ardından 2002’den bu yana MHP’de değişik dönemlerde milletvekilliği yapmıştı.
Özdağ ise, 2003’den itibaren MHP’de genel başkanlığa talip olmuş, 2006’da MHP’den ihraç edilmiş, 2010’da partiye davet edilmiş, 2011’de İstanbul’dan 4. sıra adayı olmuştu. Özdağ, 2015 Haziran ve Kasım seçimlerinde MHP Gaziantep milletvekili seçildi. Kasım 2015 seçimlerinden sonra MHP Genel Başkan yardımcılığına atandı. MHP’de genel başkan adaylarına yönelik anti-demokratik tavır sonrasında MHP’deki genel başkan yardımcılığı görevinden istifa etti. İki kurucu, İYİ Parti kurucular listesini birlikte hazırladılar. Koray Aydın’ın İYİ Parti kurucuları arasına katılmasını Akşener önerdi, Özdağ kabul etti. Böylece 3 genel başkan adayı da İYİ Parti’de bir araya geldiler.
MHP’den İYİ Parti’ye Gelişin Amacı
İYİ Parti’nin ana tabanını oluşturan Türk milliyetçileri, 2015 Haziran seçimlerinde MHP’nin zaferi ve AKP’nin mağlubiyeti ile yaşadıkları sevinç sonrasında Kasım 2015 seçimlerinde yaşanan mağlubiyetin yarattığı travmayla, Türk milliyetçiliğini hızla iktidara taşıyacak bir parti istedikleri için ata ocağı olarak gördükleri MHP’den kopup İYİ Parti’ye gelmişlerdi. İYİ Parti’ye gelenlerin amacı AKP’nin kurucularının yaptığı gibi gömlek çıkarmak değil, aksine 40 yıllık davalarını, Türk milliyetçiliğini İYİ Parti’de iktidara taşımaktı.
İYİ Parti’nin Siyasal Kimliği Tartışmaları
Bu noktada İYİ Parti’nin siyasal kimliğinin ne olacağının belirlenmesi büyük bir önem taşıyordu. 2008 finansal krizi ile küreselleşme ve neoliberalizm büyük bir darbe yemişti. Bütün dünyada popülizm ve milliyetçilik 2010’lu yıllarda yükseliş halindeydi. Birçok ülkede milliyetçi partiler seçimlerden ya iktidar partisi olarak çıkıyor ya da ilk kez güçlü şekilde parlamentoya giriyorlardı. AKP bile bu küresel süreci doğru okumuş, MHP ile ittifak sayesinde HDP-PKK ile müzakereleri yapan, “her türlü milliyetçiliği ayaklarının altına alan” kendisi değilmiş gibi milliyetçi-devletçi bir söylem geliştirmeye başlamıştı.
Bütün dünyada milliyetçilik yükselirken MHP’nin en eğitimli, politik kimliği en gelişmiş kesimlerinin desteğini alan İYİ Parti’nin Türk milliyetçiliği üzerinde yükselmesi gerekiyordu. Ancak ne yazık ki, siyaset mezarlığına ait çevrelerden kulaklara “İkinci MHP olmayın” mesajı fısıldanmaya başlandı. Aslında söylemek istedikleri “Türk milliyetçiliği yapmayın” demekti ancak bunu bu kadar açık söyleyemeyecekleri için “İkinci MHP olmayın” diyorlardı.
Türk siyasetinde 1990’larda ülkeyi perişan eden ve AKP’nin iktidara gelmesinin önünü açan merkez sağın kalıntıları, ne yazık ki kavrayamadıkları yeni dünya gerçekliğine rağmen ahbap-çavuş ilişkileri üzerinden İYİ Parti’nin siyasal kimliği üzerinde siyasette temsil edilmedikleri kadar etkili oldular. Eğer seçmen kitleleri iddia edildiği gibi merkez sağ bir parti bekleselerdi var olan Demokrat Parti’yi iktidara taşırlardı. Seçmenin merkez sağdan bir beklentisi yoktu ve esasen merkez sağ Türk siyasetindeki son kredisini 2007’de başarısız olan ANAP-DYP birleşme projesi ile kaybetmişti. Ne yazık ki, gençliğinde ülkücü olup DYP’de siyasete giren ve hala DYP siyasetine duyduğu hayranlığı gizleme gereği hissetmeyen merkez sağcı bir politikacı olan Akşener’i DYP nostaljisi ile Türk milliyetçiliğinden ne idiğü belirsiz bir “merkez” fikrine çekmek zor olmadı.
Bu süreçte bir ideolojik çalkantıya giren İYİ Parti’ye hem ikaz, hem de tabanımızın hissiyatlarını dile getiren bir seri köşe yazısı yazım.[1] [2] [3]
Ümit Özdağ ve Türk Milliyetçiliği Mücadelesi
Ümit Özdağ ise 1990’lı yılların başından itibaren Türk milliyetçiliğinin ideolojik–fikri diriliş yaşaması gerektiğini en ateşli savunan Türk milliyetçisi aydınların başında geliyordu. 1990’lı yıllarda Türk birlikçi Türk milliyetçiliğinin ideolojik yeniden yapılanması gerektiği görüşünü makaleler ve konferanslar ile işleyen Özdağ, 2000’li yıllarda “Yeniden Türk Milliyetçiliği”, “Gelecek 1000 Yılda da Buradayız” kitapları başta olmak üzere akademik ve politik araştırmalarla, Türk milliyetçiliğini fikri düzlemde sert bir şekilde savunmuştu.
Özdağ’ın Ergenekon ve Balyoz süreçlerinde FETÖ ile nasıl yıllarca mücadele ettiğinin üzerinde hiç durmuyorum. FETÖ, Ümit Özdağ’ı bu dönemde hedefe koymuş, Ergenekon zanlısı ilan etmiştir. 1. Ve 2. İddianamelerde 64 sayfa Özdağ’a ayrılmıştır. Buna rağmen Özdağ, televizyonlarda Ergenekon ve Balyoz’un komplo olduğunu anlatmış, FETÖ ile her platformda mücadele etmiştir. 17/25 Aralık’tan önce ise FETÖ’nün TSK’yı ele geçirmesini sürecini anlatan “Ülkesinde Kuşatılan Ordu: TSK” adlı kitabını yayınlamıştır.
Aynı dönemde Sayın Akşener’in MHP milletvekili ve TBMM Başkan vekili olarak kamuoyu önünde Ergenekon ve Balyoz açıklamalarına karşı en küçük bir açıklaması, kınaması olmamıştır. Oysa Sayın Genel Başkan Meral Akşener 17/25 Aralık’ta FETÖ’nün yolsuzluk operasyonları üzerinde darbe girişimi sonrasında Erdoğan tarafından FETÖ’yü “Haşhaşi” diye suçlanmasına itiraz etmiş, kınamıştır. Oysa, bir casusluk ve terör örgütü olan FETÖ’nün tarihsel anlamda en çok benzediği örgüt 11. ve 12. Yüzyıllarda Türk ve İslam dünyasında terör estiren Hasan Sabbah’ın Alamut Kalesinden yönettiği Haşhaşilerdir.
Keza Ümit Özdağ’ın PKK ile müzakere edildiği dönemde AKP ile nasıl mücadele ettiğini de yine Türk Milleti hatırlıyor. PKK ile müzakerelerin Türkiye’ye vereceği zararı daha 2010’da “Türk Ordusu PKK’yı Nasıl Yendi?-Türkiye PKK’ya Nasıl Teslim Oluyor?” adlı kitabı ile ortaya koymuştur. O dönemde PKK ve yandaşlarının, liberal çetelerin, FETÖ’cülerin, sözde muhafazakar devlet düşmanlarının Türk Ordusuna karşı en alçakça saldırı araçlarından birisi 17 bin faili meçhul yalanıydı. Bu yalanı 2011’de belgeleri ile tarihin çöplüğüne atan “Türkiye’deki Faili Meçhullerin ve Kayıpların Tam Listesi-Cesetler, Gölgeler, Yalanlar” adlı kitabı ile Ümit Özdağ olmuştur. Özdağ, 2013’de PKK ile müzakerelerin ilerlediği dönemde bir çok aydını bir araya getirerek “PKK İle Pazarlık-Öcalan İle Anayasa Yapmak” adlı kitabı yazmıştır. Özetle, Ümit Özdağ için Türk milliyetçiliği sessiz oturup, güçlüler karşısında eğilmek ve zamanını beklemek değil, doğru bildiği için mücadele etmek olmuştur.
Şimdi “Ümit Özdağ gitti ise Türk milliyetçisi olarak biz varız” diyen Koray Aydın’ın, Müsavat Dervişoğlu’nun, FETÖ ve PKK ile müzakerelere tepkileri konusunda bir tek açıklamasını, mücadelesini zihninizi ne kadar yoklasanız da hatırlamayacaksınız. BBP’de tarlayı İBDA-C’ye sürdüren Yavuz Ağıralioğlu, Ergenekon ve Balyoz’da AKP ve FETÖ’nün yanındaydı. 2010 referandumunda “Yetmez ana evet” diyordu. PKK ile müzakereler devam ederken, “PKK Müslüman olacak konuşacağız” diyordu. 2016 referandumu öncesinde “Beni reis ile karşı karşıya getirmeyin” diyerek, (sanki reisin çok umurundaydı da…) tavır almıyordu. Yavuz Ağıralioğlu, Türk Milletini tanımlarken, “Türk, Arnavut kadar Arnavut, Kürt kadar Kürt, Arap kadar Arap olduğu zaman Türk’tür” diyecek kadar Türk milliyetçiliğinden uzaktı.
Konumuza dönersek, Özdağ, “merkez” parti fikrine itiraz etti. Özdağ, merkezin tek başına bir politik anlamının olmadığını belirterek, İYİ Parti’nin ideolojik olarak İstiklal Harbi sırasında olduğu gibi Türk milliyetçilerinin önderliğinde bütün vatanseverleri bir araya getiren MİLLİ MERKEZ olması gerektiğini ileri sürdü. Akşener, Özdağ’ın bu fikrine “Milli Merkez diye bir dernek var” şeklinde itiraz edince Özdağ, “Birisi kimsenin bilmediği bir dernek. Benim önerdiğim ise bir siyasal duruş ve fikir” cevabını verince Akşener “Siz milli merkez deyin, ben merkez diyeyim” cevabını vererek, günü kurtardı. Ancak Akşener İYİ Parti’nin milli bir merkez olması gerektiğine hiçbir zaman inanmadı. Ve Afyon’da yapılan çalıştayda genel başkanlıktan istifa etmeden hemen önce salonda Ümit Özdağ’ın “Milli Merkez ve İYİ Parti” başlıklı bir broşür dağıttırdığını gören Akşener, Lütfü Türkkan’a: “Bu broşür Genel Merkez tarafından dağıtılmıyor” açıklamasını yaptırdı. Akşener, istifa edecek kadar kızgın, üzgün olduğu anda, İYİ Parti’yi bırakıp gitmeyi düşündüğü saniyede bile İYİ Parti’nin milli merkez olmasını istemiyordu anlaşılan. Esasen, İYİ Parti’nin kuruluşu aşamasında Ümit Özdağ’ın kurucular listesine verdiği isimlerin bazıları tasfiye edilmişti. İkinci tasfiye ise ilk Genel İdare Kurulu listesinde yaşandı ve Ümit Özdağ ile İYİ Partiye gelen kimse Özcan Yeniçeri, Nevzat Bor dahil genel idare kuruluna alınmadı. Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu milletvekili olduğu için GİK’e alındı, ancak divana alınmadı.
Ümit Özdağ, arkadaşlarının tasfiyesine rağmen dar kadrocu, ekipçi bir çalışma içinde olmadı, öyle görünmek istemediği için de çok hassas davrandı. Özdağ, İYİ Parti’de Türk milliyetçiliği çizgisinin kırılmasını engellemek için İYİ Parti içinde konumlanmaya çalışan küreselci, FETÖ’cü, gayri milli unsurlara itirazlarını sert şekilde sürdürdü.
Ümit Özdağ’ın itirazı olmasaydı, şimdi ABD başkanı seçilen J. Biden’ın da desteklediği “National Endowment for Democracy” (https://www.ned.org/) adlı Amerikan düşünce kuruluşunun finansal ve örgütsel desteği ile kurulan Denge Denetleme Ağı’nın (https://www.birarada.org/ ) temsilcisi Selda Tandoğan Demirel (https://odatv4.com/meral-aksenere-tartisma-yaratan-basdanisman-0111171200.html;https://odatv4.com/iftira-0311171200.html ) İYİ Parti genel başkanı Meral Akşener’in baş danışmanı olarak kalacaktı.
Ümit Özdağ’ın itirazı olmasaydı, Türkiye Cumhuriyeti’nin Çerkeslere kültürel soykırım yaptığını iddia eden, Selda Demirel ve Kars HDP Belediye başkanı ve eski HDP milletvekili Ayhan Bilgen ile aynı Denge Denetleme Ağı içinde görev yapan Hasan Seymen, İYİ Parti Genel Başkan yardımcısı olarak görevinde kalacaktı. (https://www.yenicaggazetesi.com.tr/umit-ozdagdan-hasan-seymene-sert-tepki-245412h.htm )Yusuf Halaçoğlu’nu İYİ Parti divanına almayan Sayın Akşener, Sayın Seymen’i ve şimdi Sayın Bahadır Erdem’i divana almakta bir mahzur görmediği gibi rezalet ortaya çıktıktan sonra Sayın Seymen’i görevden almamak konusunda direnmiştir. Seymen ancak Özdağ ile görüşüp Özdağ’ın istifa etmesini istemesi üzerine İYİ Parti genel başkan yardımcılığından istifa etmiştir.
Ümit Özdağ’ın itirazı, hem de divandan istifa etmeyi içeren itirazı olmasaydı, Zaman Gazetesi’ne Hakan Şükür’le birlikte Ekrem Dumanlı’yı savunmaya giden, FETÖ’nün en çok güçlendiği dönemin İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’i Ordu Büyükşehir belediye başkan adayı olarak görecektik. (https://www.hurriyet.com.tr/gundem/son-dakika-iyi-parti-karisti-idris-naim-sahinin-adayligi-geri-cekildi-41117415 )
Şimdi Ümit Özdağ İYİ Parti’den ihraç edildiği için “Anayasada kutsal madde olmaz” diyen, Anayasa’nın 66. Maddesi konusunda Atatürk’ü eleştirip, Öcalan ile aynı şeyleri söyleyen, zamana göre FETÖ’ye ve PKK’ya yağ çekip, nabza göre şerbet veren, Türk Dünyasının varlığından dahi haberdar olmayan, Buğra Kavuncu’nun akrabası Prof. Dr. Bahadır Erdem’e İYİ Parti genel merkezinde kimse itiraz etmiyor.
“Ümit Özdağ ayrılsa da biz varız İYİ Parti’de” diyen büyük Türk milliyetçilerine sormak lazım. Hanginiz Selda Demirel’e, hanginiz Hasan Seymen’e, hanginiz İdris Naim Şahin’e itiraz edecek kadar Türk milliyetçisiydiniz ki şimdi içinizden biriniz de kalkıp Türk milliyetçiliği adına Prof. Dr. Bahadır Erdem’e itiraz etsin. Bu adam ile aynı masada oturmam desin. İYİ Parti’de kalan Türk milliyetçisi genel başkan yardımcılar İYİ Parti’ye yapılan hangi operasyonu durdurdu şimdiye değin?
Ümit Özdağ ve Üçüncü Seçenek Olarak İYİ Parti
Ümit Özdağ’ın Türk milliyetçiliği adına itirazları sadece kişiler üzerinden ideolojik duruşlara değil, politikalara da olmuştur. İYİ Parti kurulurken amacı AKP ile CHP arasına sıkışmış olan seçmene üçüncü bir seçenek sunmaktı. Ancak Akşener CHP’den 15 milletvekili desteği almanın bir ön koşulu olmamasına rağmen İYİ Parti’yi CHP ile ittifaka sürüklemiştir. Oysa İYİ Parti tek başına seçimlere girse AKP’den ayrılan ve İYİ Partiye gelmekte olan yüzde 7 civarında bir oy MHP’ye değil, İYİ Parti’ye gelecekti.
CHP’nin Atatürkçü, vatansever tabanında en fazla sevilen, desteklenen İYİ Parti milletvekili olmasına rağmen Özdağ, CHP ile ittifaka hep uzak durmuştur. Nedeniyse, İYİ Parti’nin Türk milliyetçisi üçüncü seçenek olması gerektiğini savunmasıdır. Genel seçimlerde CHP ile zorunluluk olarak takdim edilen işbirliği kararı sonrasında yerel seçimlerden aylar önce Ümit Özdağ yerel seçimlere tek başına girilmesi için yazılı ve sözlü birçok girişimde bulunmasına rağmen kabul ettirememiş ve İYİ Parti Akşener’in ifadesi ile çırak çıktığı yerel seçimlerin AKP dışında “yenilen” partisi olmuştur. Üstelik, İYİ Parti Türk milliyetçiliğinin iktidarı için çıktığı yoldan CHP eksenindeki küçük ortak konumuna oturmuştur. Yerel seçimler sonrasında İYİ Parti yöneticilerine CHP belediyelerinde görev verdirilerek CHP ile işbirliğini kurumsallaşmasına yol açılmıştır.
Eğer Ümit Özdağ’ın önerdiği yol tercih edilip İYİ Parti tek başına seçimlere girseydi AKP ve MHP’de ayrı ayrı seçimlere gireceklerdi. Çünkü AKP-MHP ittifakı 23 Ekim 2018 tarihinde son vermişti. (https://tr.euronews.com/2018/10/23/bahceli-yerel-secimlerde-ittifak-yapmayacagiz-ittifak-bozuldu ) İYİ Parti tek başına seçimlere girseydi genel seçimlerden sonra gerçek oyu ilk kez ortaya çıkacaktı. İYİ Parti teşkilatları tek başına seçim deneyimine sahip olacak, seçmenin parti aidiyeti artacaktı. Ayrıca Akşener’in cumhurbaşkanlığı şansı devam edecekti. Artık İYİ Parti tek başına seçimlere girme şansına sahip olmayan, iktidar olma hedefini yitirmiş, iktidar olma hedefi taşıyan partiye pazarlık sonucunda “omuz atabilecek” anahtar parti şeklinde tanımlanmaktadır.
Ümit Özdağ ve Suriyeli Sığınmacılar
Ümit Özdağ, İYİ Parti içinde Türk milliyetçiliğinin en büyük meselesinin amacı Türkiye’nin demografik yapısını değiştirmek ve Türkiye’yi bir iç savaşa sürükleyerek Türkiye topraklarının bir bölümü üzerinde Kürdistan kurmayı hedefleyen Suriyeli sığınmacılar aracılığı ile yapılan emperyalist proje olduğu konusunu partide kabul ettirmeye çalışmıştır. Bu konuda Özdağ’ın adeta tek başına yıllardır sürdürdüğü ve kendisinin hedef olmasına yol açan çalışmalar sonunda Türk kamuoyu nasıl Suriyeli sığınmacılar üzerinden büyük Kürdistan politikasının uygulandığı konusunda fikir sahibi olmaya başlamıştır. Ümit Özdağ Türk kamuoyunu emperyalizmin stratejik göç mühendisliği konusunda bilgilendirmiş, bu konuda “Stratejik Göç Mühendisliği-Bombalandıkları İçin Gelmiyorlar, Gelmeleri İçin Bombalanıyorlar” adlı kitabı yazmıştır. Suriyeliler konusunda Türk Milletini aydınlatmak için “Suriyeliler Suriye’ye” platformunu kurmuştur. (https://suriyelilersuriyeye.com/ )
Bazı çevreler Ümit Özdağ’ın İYİ Parti’yi Suriyeli sığınmacılar noktasında kendi istediği çizgiye getiremese dahi belirli bir noktaya getirmesinden anlaşılan çok rahatsız olmuşlardır. Ancak Ümit Özdağ’ın milli güvenliğimiz, halkımızın refahı ve geleceği için konunun arz ettiği önem konusunda bütün ısrarına rağmen İYİ Parti yönetim kadrosunun büyük bölümünün konuya gereken önemi ne yazık ki vermediği ortadadır.
Ümit Özdağ ve Kars Seçimleri
Ümit Özdağ için bir kırılma noktasını da yerel seçimlerde Kars’ta aday çıkarılması konusunda Akşener’in ısrarcı olması oluşturmuştur. Özdağ, divan CHP ile ittifak yapmaya karar verince “Kars ve Iğdır’da MHP’yi destekleyelim. Iğdır’ı HDP geçen seçimlerde kazanınca bir HDP’li milletvekili Kürdistan’ın sınırları Iğdır’a ulaşmıştır diyenlere ders verelim” deyince Türk milliyetçisi Müsavat Dervişoğlu, “bu İYİ Parti’nin değil, devletin sorunudur” cevabını vermiştir. Buna rağmen Özdağ’ın ısrarıyla İYİ Parti Iğdır’da MHP’yi destekleme kararı almamasına rağmen, aday çıkarmama kararı almıştır. Kars’ta ise Özdağ’ın bütün ısrarlarına rağmen Akşener aday çıkarmıştır. Yerel seçimler esnasında Özdağ telefon ile Akşener’i 3 kez aramasına ve İYİ Parti adayını geri çekmesi için rica etmesine rağmen Akşener adayı geri çekmemiştir. Sonuçta İYİ Parti 900 kadar oy alırken, MHP ancak 1200 oy fark ile seçimi HDP’ye kaybetmiştir.
Kars’ta yaşanan rezaleti ve İdris Naim Şahin’in aday gösterilme girişimini kınayan Ümit Özdağ genel başkan yardımcılığından istifa etmiştir.
Ümit Özdağ ve Saray Rejimi ile Mücadele
Ümit Özdağ, yerel seçimlerden sonra İYİ Parti’nin Türk milliyetçiliği çizgisinde kalmasının mücadelesini sürdürmeye devam etmiştir. Bu mücadele esnasında Saray rejimine karşı en sert muhalefeti yapmıştır. Yerel seçimlerden kısa bir süre önce yazdığı “Kaçınılmaz Çöküş-AKP Rejiminin Çoklu Krizi” adlı kitabında Mart 2019’da yerel seçimlerden kısa bir süre önce yayınlanmıştır.
Atatürk’ü ve Türkiye Cumhuriyetini eleştiren Erdoğan’a on milyonlara ulaşan bir cevap vermiştir. (https://www.youtube.com/watch?v=UXHeKCMpfGQ&ab_channel=Prof.Dr.%C3%9Cmit%C3%96ZDA%C4%9E )
Atatürk’e saygısızlık yapan Diyanet İşleri Başkanı’ndan milyonların okuduğu ve desteklediği bir açık mektup ile hesap sormuştur. (https://www.youtube.com/watch?v=YMObZXvxMmQ&ab_channel=Prof.Dr.%C3%9Cmit%C3%96ZDA%C4%9E)
Erdoğan’ın “bir-kaç şehit” diyerek geçiştirdiği Libya’da şehit olan iki MİT mensubuna TBMM’de düzenlediği basım toplantısında Allah’tan rahmet dilediği için hakkında fezleke düzenlenmiştir. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile Suriyeli sığınmacılar konusunda birçok kez mahkemeye taşınan tartışmalara girmiştir.
İYİ Parti’den Türk Milliyetçilerinin ve Milli Devletçilerin Tasfiyesi
Akşener, 20 Eylül Kongresi yaklaşırken Ümit Özdağ’ı İYİ Parti’den uzaklaştırma kararı almıştır. Bu kararda muhtemelen etkili olan husus Ümit Özdağ’ın kurucular kuruluna girmesine karşı çıktığı, GİK üyeliğini reddettiği Buğra Kavuncu’ya İstanbul il başkanlığı seçiminde de karşı çıkmasıdır. Akşener artık İYİ Parti’yi yeni bir siyasi çizgiye yenilenmiş kadrolar ile oturtmaya kararlı görünmektedir. 20 Eylül Kongresinde bu hamleyi yapmış ve İYİ Parti’yi yeni bir siyasal çizgiye oturtacak kadro düzenlemelerini yaparken, Buğra Kavuncu’nun Akşener sonrasındaki genel başkanlığı içinde gereken adımları atmıştır.
Buğra Kavuncu’nun istediği, Burak Akburak, akrabası olan Prof. Dr. Bahadır Erdem; Teşkilat Başkanı Koray Aydın’ın ilçe başkanlarına tamim yayınlayarak koyduğu GİK adaylığı yasağına rağmen, Türk siyasi tarihinde ilk kez ilçe başkanlığından genel başkan yardımcılığına atanan Arzu Önen divana alınmıştır. Buğra Kavuncu kontenjanından GİK’e Emine Küçükali ile bir kişinin daha girdiği ifade edilmektedir.
Öte yandan Sayın Genel Başkan, Buğra Kavuncu ve ekibinin önünü açarken, Ümit Özdağ ve milliciler tasfiye veya etkisiz hale getirmiştir. Sayın Akşener kongre öncesinde İYİ Parti’ye araştırmalar yapan Area Araştırma Şirketine Ümit Özdağ’ın parti kurması halinde alabileceği oy oranını, Muharrem İnce ile birlikte seçime girmeleri durumunda alabileceği oy oranını soran bir araştırma yaptırmıştır. Sayın Akşener kongreden sonra Ümit Özdağ, İsmail Koncuk ve Aytun Çıray ile çalışmak istemediği kararını ilettirmiştir. Ümit Özdağ, İsmail Koncuk ve Aytun Çıray tasfiye edilirken, Yavuz Temizer, Feridun Bahşi, Ayhan Erel, Seyit Yücel, Uğur Tarhanlı, Hakan Ayaz, Ali Dinçer Çolak gibi ise etkisizleştirilmiştir.
Büyük Orta Doğu Projesinden Büyük Asya Projesine Geçiş ve İYİ Parti’de FETÖ’cü Yapılanma
Cevaplanması gereken en önemli soru Buğra Kavuncu’nun neden İYİ Parti genel başkanlığına taşınmak istendiğidir? Neden, 17 seneden bu yana yurtdışında olan, siyaset ile twitter üzerinden milli bayramları kutlayacak kadar dahi ilgisi olmayan, PKK’nın terör eylemlerini bir kez daha kınamayan, 15 Temmuz 2016’da darbe girişiminde bulunmasından sonra dahi FETÖ’yü lanetlemeyen bir işadamı paraşütle genel başkan yardımcılığına, parti sözcülüğüne ve İstanbul il başkanlığına atanmıştır.
Üstelik,
1) Bu kişinin başkan yardımcılığı yaptığı kuruluş FETÖ denetiminde bir iş adamları derneğiyken,
2) Şirketini satarak bünyesinde CEO’luğa kadar yükseldiği Alman derin devletinin şirketi diye bilinen BASF adlı şirket konusunda, Türkiye Cumhuriyeti FETÖ’yü desteklediğine dair resmi şikâyette bulunmuşken,
3) Büyük dayısı Alman vatandaşı Enver Altaylı FETÖ davasından yargılanırken; küçük dayısı, kardeşi, eniştesinin FETÖ iltisakları ortadayken,
4) 30 Ağustos Zafer Bayramı’nı bütün Türkiyelilerin bayramı diye kutlayacak kadar Türk milliyetçiliğinden uzakken,
5) FETÖ’cü psikolojik savaş mekanizması bütün dünyadan Ümit Özdağ’a saldırıp, Buğra Kavuncu’yu korurken,
Akşener ve şu anda ön planda olmayan merkezler Buğra Kavuncu’nun İYİ Parti genel başkanlığına taşınması konusunda son derece ısrarlıdır.
Bugün Türkiye’de ve İYİ Parti’de olanları anlamak için 1990’lardaki bir örnek olaya bakmamız gerekir. ABD, Irak’a 1990 Ağustosunda Saddam Hüseyin’in Kuveyt’i işgalinden sonra ABD, Kuveyt’ten Irak ordusunu çıkarmış ve Irak’a girmiştir. Irak Ordusu yenilmiştir. Irak’ın kuzeyinde Kürtler ve güneyinde Şiiler ayaklanmıştır. Washington, Irak devletinin toptan çöküşüne hazır olmadığı için Irak ordusunun Şii isyanını bastırmasına izin vermiştir. Ancak Irak’ın kuzeyine yönelen Irak ordusu karşısında peşmergeler hızla mağlup olup yüzbinlerce insan Türkiye ve İran’a doğru kaçınca Çekiç Güç adı verilen ABD ve Batılı müttefiklerinin oluşturduğu hava gücü ile Irak hava kuvvetlerinin kuzey Irak’ta harekât imkanı ortadan kaldırılmış ve Irak’ın kuzeyinde Barzani ve Talabani’nin kontrolünde bir bölge oluşmasına imkan verilmiştir.
ABD’nin Soğuk Savaş sonrası Orta Doğu politikası böylece başlamıştır. Artık Amerikan ordusu Irak’a ve Irak üzerinden “Büyük Orta Doğu” diye tanımlayacağı alana müdahaleye hazırlanmaktadır. Ancak bu müdahale için ana üst olması planlanan Türkiye’de Orta Doğu’ya uygun müttefik bir yapıya ihtiyaç vardır. Refah Partisi içinde Recep Tayyip Erdoğan’ın çevresinde oluşan ve Necmettin Erbakan sonrası için bir ekip hazırlık yapmaktadır. Graham Fuller, Türkiye’nin Türk milliyetçisi-seküler kuruluş esaslarından ılımlı İslamcı bir yapıya geçmesi gerektiği konusunda Amerikan güvenlik ve istihbarat sistematiğini ikna etmiştir. 1999’da ABD’ye yerleşen F. Gülen’in cemaati ile Refah Partisi’nden ayrılanlar bir koalisyonda bir araya getirilmiştir.
Bu koalisyonun ne kadar büyük önem taşıdığını Mayıs 2020’de Washington’da Soros tarafından desteklenen New Century Foundation’da vakıf başkanı ve ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Morton Abromowitz, yine ABD’nin eski Ankara büyükelçisi Mark Parris ve Mark Grosman ile gazeteci Leyla Tavşanoğlu ve dönemin MHP milletvekili Mithat Melen arasındaki konuşma gösterecektir. Leyla Tavşanoğlu ve Mithat Melen AKP’nin ABD tarafından desteklenmesi konusundaki endişelerini paylaşınca, Abromowitz ayağa kalkarak şöyle der: “Leyla, bilmem farkında mısın; ama AKP yüzyılın projesi”. Evet, ABD, Büyük Orta Doğu Projesi öncesinde Türk iç siyasetinde bazı temel tanzimler yapmıştır. (https://www.sozcu.com.tr/hayatim/kultur-sanat-haberleri/manset-yalisinin-kizi-zaman-yolculuguna-cagiriyor/?utm_source=dahafazla_haber&utm_medium=free&utm_campaign=dahafazlahaber
Artık Büyük Orta Doğu Projesi; Orta Doğu kana, gözyaşına, parçalanmış ülkelere, parçalanacak ülkelere boğulduktan sonra sona ermiştir. Korona krizi ile Çin büyük bir atak yaparak tek kutuplu küresel sistemi yıkmıştır. Artık iki kutup, yani ABD ve Çin ile alt güçler diyebileceğimiz AB, Rusya, Hindistan, Japonya gibi ülkeler vardır. Dünyanın son 500 yılda politik ve ekonomik merkezi olan Avrupa ve Atlantik dünyası sona ermiş, Asya-Pasifik çağı başlamıştır.
ABD yeni jeopolitik rekabete göre güçlerini on yıldır tanzim etmektedir. 2. Dünya Savaşı sonrasında Atlantik ve Pasifik Okyanusları arasında yüzde 50 oranında ikiye ayrılan ABD savaş filosu yeniden konumlanmış, yüzde 60 gücü Pasifik okyanusuna yerleşmiştir. Pentagon Çin Denizi’nde Amerikan ve Çin deniz kuvvetlerinin savaşının değişik senaryoları üzerine kurulu harp oyunlarını sürekli oynamaktadır. Özetle, Asya çağı ve Asya’ya göre Amerikan askeri ve politik konumlanması başlamıştır. ABD’nin son 30 yılına damgasını vuran CENTCOM yani Orta Doğu Askeri Komutanlığı, Pentagon’da da geri plana çekilirken, Soğuk Savaş döneminin en önemli Amerikan komutanlığı olan ve kapsama alanı Avrupa, Türkiye ve Sibirya dahil Rusya olan EUCOM tekrar ön plana çıkmaktadır.
ABD’nin Asya stratejisinde Kafkasya ve Orta Asya’nın büyük önemi vardır ve bu önem önümüzdeki yıllarda daha da artacaktır. Esasen ABD, FETÖ aracılığı ile Orta Asya’da özellikle Kırgızistan ve bir ölçüde Kazakistan’da güçlü bir istihbarat alt yapısı oluşturmuştur. ABD’nin Büyük Orta Doğu Projesi için Türkiye’de nasıl ılımlı İslam’a ihtiyacı vardıysa, Kafkasya ve Orta Asya için de Amerikan denetiminde bir Türk milliyetçiliğine ihtiyacı vardır. Amerikan stratejik araştırma merkezleri on yıllardır hiç olmadığı kadar Türk milliyetçiliği araştırmalarına odaklanmış görünmektedir. Adeta Washington’da 1990 ve 2000’li yıllarda ılımlı İslam’a gösterilen ilginin yerini Türk milliyetçiliği araştırmaları almaktadır.
Şubat 2018’de Center for American Progress tarafından yayınlanan “Değişken Politikaların Ortasında Türkiye’nin Yeni Milliyetçiliği” bu çalışmalardan birisiydi. (https://www.americanprogress.org/issues/security/reports/2018/02/11/446164/turkeys-new-nationalism-amid-shifting-politics/ )
2020 başında Amerikan Hava Kuvvetleri’nin desteklediği devlet düşünce kuruluşu olan RAND’ın çıkardığı 10 yazarlı ve 248 sayfalık “Türkiye’nin Milliyetçi Rotası- Türk-Amerikan Stratejik Ortaklığı ve Amerikan Ordusu için sonuçları” başlıklı çalışma çok önemlidir.( https://www.rand.org/pubs/research_reports/RR2589.html )
ABD’nin ve İsveç’in en iyi Türkiye uzmanlarından birisi olan ODTÜ mezunu Svante E. Cornell ise “Türkiye’de Milliyetçilik Zamanı: Siyasal Saflaşmanın Derin Kaynakları” başlıklı makalesini şöyle bitirmektedir: “Geçen 10 yılda ABD, Türkiye’de milliyetçi seçmene ulaşmak için bir şey yapmadı. Türk milliyetçiliğinin yükselişinin devam edeceğini varsayarsak, şimdi başlamak için iyi bir vakit.” (https://www.the-american-interest.com/2019/06/18/turkeys-hour-of-nationalism-the-deeper-sources-of-political-realignment/ ) Tabii, Cornell’in bilmediği şey aslında Türk milliyetçiliğine ulaşma, sızma ve kuşatmanın başlandığıdır.
Türk milliyetçiliği yükselirken İYİ Parti’nin sosyolojik tabanı kentli, eğitimli Türk milliyetçiliği tabanı üzerine kurulu olarak gelecek için çok önemli bir potansiyel oluşturmaktadır. Böyle bir potansiyelin başına Asya çağında Orta Asya kökenli bir ailenin, 17 yıl bu coğrafyada çalışmış, Orta Asya coğrafyasındaki FETÖ’cü ağı yakından tanıyan ve böyle bir dernekte kuruculuk ve başkan yardımcılığı yapmış olan, Alman derin devletinin şirketinde CEO’luk yapan ve Dayısı Enver Altaylı üzerinden ABD ve Alman istihbarat sistematiği ile ayrıca ilintili olan ve Türkiyelilik ifadesini kullanacak kadar liberal olan bir kişi, Buğra Kavuncu ılımlı Türk milliyetçiliğinin liderliği için biçilmiş kaftan görülmektedir.
Özetle, karşı karşıya olduğumuz durum bir parti içi siyasal çatışma olmanın çok ötesinde büyük bir jeopolitik mücadelenin öncesindeki ideolojik yapılanmanın nasıl gerçekleşeceğine dair kavgadır. 1961 yılında Ruzi Nazar Hindistan’da sürgünde olan Alparslan Türkeş’i ziyaret etmiş ve geri püskürtülmüştür. Ümit Özdağ’ın ifadesi ile Ziya Gökalp, Atatürk çizgisinden hareket eden ve Türkeş’in liderliğini yaptığı Türk milliyetçiliği bir dış dinamiğin kontrolüne asla girmemiştir. Şimdi 21. Yüzyılda tekrar Ruzi Nazar ve Enver Altaylı geleneğinin FETÖ şebekesi üzerinden Türk milliyetçiliğine yeni bir müdahalesi söz konusudur.
Türk milliyetçiliği Büyük Türk Dünyasının bağımsızlığı, zenginliği, güvenliği ve birliği ülküsünün gerçekleşmesi için kendi özgür iradesiyle Büyük Türk milletinin menfaatine olan ittifakları gerçekleştirir, ancak hiçbir dış güç Türk Milliyetçiliğini politik/psikolojik denetimi altına alamaz. Eğer bazı Türk milliyetçileri Ümit Özdağ’ın İYİ Parti genel merkezi ile bir makam/mevki kavgası yaptığını düşünüyorsa veya tam İYİ Parti’nin oyları yükselirken yaptığı eleştiriler (doğru bile olsa) AKP’ye yarıyor diyorsa, Türkiye’yi, Türk dünyasını, Türk milliyetçiliğini ve uluslararası sistemi anlamaktan çok uzaktır.
Böyle düşünenler kendilerine şu soruları sormalıdır. “FETÖ, kimin adına çalışıyor?”, “FETÖ hangi servislere bağlı?” ve sonra, “FETÖ, 15 Temmuz 2016’dan bu yana aktif bir biçimde sosyal medyasında bir konuya neden bu kadar odaklandı ve Ümit Özdağ’a neden saldırıyor?” Özetle, muhtemelen Washington’da birileri yine masa etrafında yeni bir yüzyılın projesinden bahsediyorlar ve bu sefer hedef ılımlı İslam değil, ılımlı, kullanılabilir Türk milliyetçiği.
Türk milliyetçileri doğru soruları sorarlarsa gerçek fotoğrafı da göreceklerdir.
Ümit Özdağ’ı partiden ihraç edersiniz/ettirirsiniz, psikolojik operasyonlar ile tasfiye ederseniz, hatta fiziksel olarak yok edebilirsiniz yine de bir başka Türk milliyetçisi çıkar. Onu da tasfiye edersiniz, bir başkası çıkar. Özetle, Gökalp-Atatürk-Türkeş çizgisindeki Türk Birlikçi Türk milliyetçileri var olmaya ve mücadeleye devam edeceklerdir…
[1] İYİ Parti Milli Merkeze Oturabilecek mi?, https://haberiniz.com.tr/kose-yazilari/iyi-parti-milli-merkeze-oturabilecek-mi-05122017/
[2] İYİ Parti’nin İdeolojisi var mıdır, Olmalı mıdır?, https://haberiniz.com.tr/kose-yazilari/iyi-partinin-ideolojisi-var-midir-olmali-midir-24012018/
[3] Akşener ve Milliyetçilik, https://haberiniz.com.tr/kose-yazilari/aksener-ve-milliyetcilik-28022018/
Yorumlar kapalı.