Kıbrıs sorununu, 30 yıldır çözülmeyen sorun olarak sundular. Denktaş gibilerin izlediği “Çözümsüzlük çözümdür” politikasını terk ederek Kıbrıs sorununu çözeceklerini söylediler. Sonuçta Rumları daha da uzlaşmaz ve ellerini de daha güçlü hale getirdiler. Aynı şey “Ermenistan” konusunda yaşanmıştı. AKP yüz yıldır çözülmeyen “tarihi sorunu, tarih yapmak” üzere “komşularla sıfır sorun” stratejisini devreye sokmuştu. Aynı politik dil, Suriye için de kullanıldı. Varılan yeri herkes biliyor.
Türkiye’nin yalnız insanının değil, ekonomisinin de kanını emen terörü sonlandırmak amacı altında AKP, “denenmeyeni denemek ve ezber bozmak” üzere ikinci defa harekete geçti. Biraz devletten, biraz Öcalan’dan tavizle terörü sona erdireceğini düşündüler.
Bunun için önce kan içici Öcalan’ın imajını düzeltmek ve itibarını sağlamlaştırmak gerekiyordu. Bu amaçla, İmralı’daki eli kanlı katil önce “dininde diyanetinde bir adam” olarak pazarlandı. Katilin dağa çıkardığı teröristler için “ağlamayan insan değildir” denildi. Sonuçta bize de yapılsaydı “biz de dağa çıkardık” diyerek teröristlerin döktükleri kanı, aldıkları canı, önemsizleştirdiler. Terörün nedenini “Kürt sorunu” ile bağlantılı “asimilasyon ve inkar politikası”na bağladılar. Bu politikayı ret ettiklerini söylediler. Terörist hainlerin baskını, yol kesmesi, pususu, mayını, molotofkokteyli saldırısı sonucu katledilen on binlerce şehidin kanı böylece yerde kaldı!Çanakkale’den Sakarya’ya toprağa düşenlerin ruhları incitildi.
PKK’nın, eli kanlı elebaşını akladılar, onlarla mücadele eden komutanları ise topluca tutukladılar! Genelkurmay Başkanı’nı terör örgütü mensubu sanık, PKK terör örgütünün iki numaralı ismi, 33 Mehmetçik’in katili Şemdin Sakık’ı tanık olarak mahkemeye getirdiler.
Devleti, millet düşmanı katillerle muhatap ettiler. Çocuk katili, kitle katliamcısı Öcalan’ın jimnastik ihtiyacıyla ilgili olarak Başbakan konuşuyor. Erdoğan’ın bizzat kendisi, kimlerin teröristbaşını ziyaret edeceğiyle ilgili açıklamalarda bulunuyor. Erdoğan, teröristbaşı Öcalan’dan sorumlu Başbakan haline gelmiş bulunuyor.
Öcalan’ın televizyon ihtiyacını ve hangi kanalları izleyeceğini Başbakan yardımcısı açıklıyor. İş bununla da kalmıyor. İktidar, milletten aldığı egemenlik kullanma yetkisini, İmralı’daki eli kanlı terör örgütü lideriyle resmen paylaşıyor. Anayasa, idari yapı, kimlik ve yargı konularını TBMM değil, İmralı ile yapılan pazarlıklar tayin edici hale gelmiş oluyor.
AKP iktidarı, Öcalan’dan sorumlu ilkesiz bir iktidar haline gelmiş durumdadır.
Sonunda Öcalan, devletin gözetim ve denetimi altında avukatları ile diğer yolları kullanarak PKK’yı yönetir haldedir.
Hükümetin ve onun yönettiği devletin, kendisiyle müzakere masasına oturması, Öcalan’ın konumunu ve elini iyice güçlendirmiş durumdadır.
İktidar, terörü sona erdireceği propagandasıyla Öcalan’la yapılan görüşmeleri kamuoyu nezdinde meşrulaştırmaya çalışmaktadır. Eğer terör devam edecek olursa bu mevcut iktidarın sonu olacaktır. AKP iktidarının devamı, PKK ve terör örgütü elebaşısı kitle katliamcısı Öcalan’ın iki dudağının arasına girmiş bulunmaktadır.
Başbakan, “Başkanlık Sistemi” ve “Anayasa Değişikliği” için BDP’ye, daha doğrusu Öcalan’a muhtaçtır.
Son gelişmeler Öcalan’ı, AKP’yle kedinin fareyle oynaması gibi bir konuma yükseltmiş bulunmaktadır.
Artık yalnız BDP ve KCK, “İrademiz Öcalan’dır, muhatap alınacak adres İmralı’dır” demiyor, AKP de ‘geleceğimiz İmralı’ya bağlıdır’ diyecek hale gelmiş oluyor.
BDP’nin eş başkanı İmralı’ya gitmelerinin gecikme nedenini Öcalan’ın, Paris suikastlarından sonra görüşmeyi kesmesine bağlamıştır. İmralı ziyaretinin devletin suikastlarla ilgisi olmadığı hususunda Öcalan’ı ikna etmesi sonucu gerçekleşeceği anlamına gelen sözler etmiştir. Oyunun kurallarını Öcalan belirler haldedir.