12 Haziran seçimlerinin hemen ardından, TBMM’de bütün partilerin iki üye ile temsil edildikleri bir Anayasa Uzlaşma Komisyonu teşekkül ettirildi. Varılan mutabakata göre, eşit şartlar altında bir partinin karşı çıktığı herhangi bir madde görüşülmeyecek ve ortak mutabakata varılan maddeler yazılacaktı. Uzunca bir süre Anayasa Uzlaşma Komisyonu faaliyetlerini bu çerçevede sürdürdü. Komisyon çalışmalarını sürdürürken AKP, bir yandan çalışmaların 2012 yılı sonuna kadar sonlandırılması gerektiğini, diğer yandan da “Başkanlık” sistemiyle ilgili görüşlerini dile getirmeye başladı. Bu tavır, oyun devam ederken oyunun kurallarını değiştirmeye çalışmak anlamına gelmekteydi.
AKP’nin, Ergun Özbudun’a hazırlatmış olduğu Anayasa taslağında da “Başkanlık Sistemi” ne yer verilmemişti. Anayasa Uzlaşma Komisyonu çalışmaya başlarken de “Başkanlık Sistemi” gündemde yoktu. Komisyon anayasa yazım çalışmalarını uzun süre, parlamenter rejime göre yapmıştı.
AKP’nin başkanlık sistemi aşkı birden bire nasıl nüksetmiştir? AKP, daha doğrusu Başbakan Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yaklaştığını görerek birden böyle bir ihtiyaç hissetmiş ve derhal bunu gündeme getirmiştir. Anayasa bir an önce Başbakan Erdoğan’ın ihtiyaçlarına uygun hale getirilmeliydi!
Başkanlık sistemi çeşitli bakan ve AKP milletvekilleri tarafından belirli aralıklarla dile getirilmiş ve kamu algısı yönetilmeye çalışılmıştır. AKP milletvekili Burhan Kuzu, başkanlık sistemiyle ilgili bir de kitap yazmıştır. AKP Milletvekili İdris Bal, Bakan Bekir Bozdağ ise sürekli başkanlık sisteminin yararlarını, bugünkü parlamenter sisteminin ise işleyişindeki sıkıntıları dile getirmişlerdir. AKP cenahında üç ay içinde; başta başkanlık olmak üzere yarı başkanlık, siyasi partili cumhurbaşkanlığı ve Türk usulü başkanlık gibi hepsi birbirinden farklı bir çok görüş ortaya çıktı.
Başkanlık tartışmaları Türkiye’nin ihtiyaçları için değil, Başbakan Erdoğan’ın ihtiyaçları için gündeme getirilmiştir. Temel sorun, Başbakan Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olması halinde AKP’nin dağılmasının önlenmesidir. AKP, başkanlık sistemini bir biçimde kabul ettirecek olursa Başkan Erdoğan, hem Cumhurbaşkanı hem de aynı zamanda AKP Genel Başkanı ve Başbakan yetkileriyle donatılmış bir ‘Süper Başkan’ olmuş olacaktır. Böyle bir durumda Türkiye’yi yönetmek, Başkan Erdoğan için AKP’yi yönetmekten çok daha kolay hale gelecektir.
Mevcut anayasal şartlar altında Başbakan Erdoğan’ın, “yasama ve yürütme” ye hakim olmasına karşın hâlâ “yargı” dan şikayet ederek kuvvetlerin ayrılığını ayağında pranga olarak gördüğünü açıklamış bulunması, rastlantı değildir.
Başbakan Erdoğan’ın yeni anayasa talep etmesinin en temel iki nedeni vardır: Birincisi gücü tek elinde toplamak, ikincisi de “Kürt sorununu” çözmek için idari yapının “demokratik özerklik”e izin verecek şekilde anayasaya girmiş olmasıdır.
“Büyükşehir Belediye Yasası” ile Türkiye’nin idari yapısının, mevcut Anayasaya aykırı olarak yeniden biçimlendirilmesi bu amacın yalnızca bir ayrıntısıydı.
2012 yılının son günlerinde Başbakan Erdoğan’ın “Başkanlık” sistemini Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda görüşülmesi için dayatması, Anayasa yazım sürecini tıkamıştır. Bunun üzerine Başbakan Erdoğan, “Makul süre aşılırsa, hazırlattığımız Anayasa taslağını Meclis’e sunarız” şeklinde muhalefeti tehdit etmiştir.
Başbakan Erdoğan bir yandan böyle derken, diğer yandan “ölümü gösterip sıtmaya razı etmek” stratejisi izleyerek şunları söylüyor: “Başkanlığa mı takıldınız, koyun kenara, diğerlerini bitirelim”. Böylece Erdoğan muhalefeti iki istenmeyen durumdan birini tercih etmeye zorluyor.
Uzlaşma Komisyonu başarısızlığa uğrarsa, AKP’nin kendi anayasa taslağını TBMM’ye sunmak üzere hazırlıklara başladığı basına yansımış durumdadır. AKP her zaman yaptığı gibi böyle bir emrivaki de yapabilir. Bu şartlarda yapılacak yeni bir Anayasa, Türkiye’nin değil, AKP’nin Anayasası olur! Zaten Türkiye’den daha çok, AKP’nin anayasaya ve yasaya ihtiyacı var!