28 Şubat askerin öne çıktığı, perde arkasında ise iş dünyası, siyasetçi, yargı, üniversite vb.. bulunan bir olgudur. Milletin iradesiyle iş başına gelmiş olan bir iktidar fiilen görevini yapamaz hale getiren bir müdahaledir. 28 Şubat’ı diğer darbelerden ayıran en önemli husus, kurgusu ve sorgusunun askere, icraatının sivillere ve medyaya ait olmasıdır.
Hatırlanacağı üzere gazete ve medya patronları o dönemlerde banka satın alıyor, ihale bağlıyorlardı. Daha sonra da bankaların içi boşaltılıyor, iflaslar yaşanıyordu. Bilindiği gibi Türkiye’de iktidarlar her türlü ekonomik imkânın kaynağıdır. İktidarda askerler olunca, işlerin yapılması askerin onayını gerekli kılıyordu. Medya patronları da işlerinin sorunsuz bir biçimde yürüyebilmesi için danışman olarak emekli askerleri kullanıyorlardı. Bu sebeple de şirketlerin yönetim kurullarında asker kökenli ya da askerle iyi ilişkileri olan kişiler bulunduruluyordu.
Cengiz Çandar’ın bu konuda anlattıkları ibret vericidir. Çandar kendisiyle ilgili olarak yayınlanan andıç konusunda “Zafer Mutlu, ‘zerre kadar inanmıyoruz ama yayımlamaya mecburuz’ dedi. Ben ‘niye’ diye üsteleyince de ‘Bankam var’ diye cevap vermişti.”
Ayrıca Çandar, “Postmodern darbeyi ABD destekledi” , diyor ve kendisinin de buna tanık olduğundan söz ediyor. Çandar şunları söylüyor: “12 Mart 1997’de ABD Dışişleri’nin yedinci katında Türkiye ile ilgili toplantı yapılmış. Bernard Lewis, Paul Wolfowitz, Richard Perle oradaymış. Türkiye’ye ilişkin olarak ne yapılmalı, o gün konuşulmuş. Toplantıdan çıkan sonuç, ’doğrudan askeri darbe olmadan bu hükümet gitmeli’kararı olmuş”.
Çandar, Taraf gazetesine verdiği bir röportajda ilginç bir ayrıntıya daha dikkat çekiyor: 28 Şubat MGK’sı olmuş. İlnur Çevik kendisini arayarak şunları söylemiş; “Çevik Bir’le röportaj yaptım, çok ilginç. Çevik Bir, 28 Şubat’a ‘post modern darbe diyor’ demiş. Bunun üzerine Cengiz Çandar da ona ‘Çok iyi. O zaman ben bunu isimsiz olarak kullanayım’ demiş”. Sonra bu söylem yayılmış. Çandar anlatmaya şöyle devam ediyor: “Amerika’dayken… Beni bir davette Bernard Lewis’e, ‘post modern darbe kavramını ilk kullanan kişi’ olarak tanıttılar. Bernard Lewis bana, ‘Bu kavram nereden sana ait oluyor? Ben bu sözcüğü hep Genelkurmay’da duydum’ dedi.”
27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat vb.. müdahalelerin tamamı bu amaca uygun olarak yönlendirilmiş ve kurgulanmıştır.
Demokratik yolla iş başına gelmiş hükümetlere darbe, müdahale ve baskı yapılmasında darbeciler medyayı bir silah gibi kullanmışlardır. Türkiye’deki darbelerin arkasında her zaman medya, büyük sermaye, ABD ve İsrail işbirliği vardır.
Çandar, ABD ile ilişkileri ve ABD’nin bu tür müdahalelerdeki rolünü en iyi bilecek kişilerden birisidir. Çünkü kendisi ABD’nin, CIA’nın, Pentagon’un en aktif unsurlarıyla sürekli görüşen bir isimdir. Bu konuda onun tespitlerine itibar etmek gerekir.
Çandar’ın 28 Şubat için “Amerikan’ın en İsrail yanlısı çekirdeği de dahil bu darbeye” diyor. Onun bu yargısı önemlidir.
ABD’li yetkililerin 12 Eylül gecesi “Bizim çocuklar Ankara’da darbe yaptı” dediğini Türkiye’de duymayan yoktur.
AKP’nin Kürt açılımı projesinin de ABD’nin Atlantik Konseyi Başkanı David Philip’in raporundaki hususları kapsadığı da herkesçe malumdur.
ABD bugün de “terörle mücadele” gerekçesiyle milli hareketlerin tasfiyesi, bölge ülkelerinin askeri ve siyasi gücünün zayıflatılması ve bölgedeki Amerikan nüfuzunun yaygınlaştırılması faaliyetlerini aynen sürdürüyor. ABD, geçmişte bunu darbeciler vasıtasıyla yaptırıyordu, bugün ise sivilleri kullanarak yapıyor. Temel amaç bölgede ve Türkiye’de Batı ve ABD yanlısı askeri ve ekonomik kontrolün önünü açacak yönetici kadroların oluşturulması, güçlendirilmesi, işbaşına getirilmesidir.