Venezuela’da yapılan seçimi Maduro yüzde 68 oy ile kazanır. Sonuçların 10 Ocak'ta olarak açıklanmasıyla birlikte, Ulusal Meclis Başkanı Juan Guaido önderliğindeki muhalefet cephesi, Maduro'nun başkanlığını gayri meşru ilan eder.
ABD'nin geçici ülke başkanı olarak seçimi kazanan Maduro’yı değil muhalefetin adayı Guaido'yu tanıdığını duyurması ortaya bugünkü kaos manzarasını çıkardı.
ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, yaptığı açıklamada “ABD, 20 Mayıs'ta gerçekleşen Venezuela'daki hileli seçimleri kınıyor. Bu sözde seçimler anayasaya saldırı ve Venezuela'nın geleneksel demokrasisine hakarettir” diyor.
Dahası bütün dünya ülkelerini tehdit ederek, “Bütün ülkelerin taraf tutma zamanı geldi. Ya özgürlüğü seçen güçlerin yanında olursunuz, ya da Maduro ve kargaşasını seçersiniz'” dedi.
ABD’nin Venezuela ordusunu isyana çağırması, petrol paralarını kendini başkan ilan eden daha doğrusu ABD’nin güdümündeki muhalefet liderine göndereceğini açıklaması ders alınması gereken bir olgudur.
Diğer yandan Arjantin, Avustralya, Kanada, Şili ve Meksika'nın da Venizuela’daki sonuçları tanımayacağı açıkladı.
Almanya, İspanya, Fransa ve İngiltere, Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro'ya ültimatom vererek 8 gün içinde seçim çağrısı yapmasını, aksi takdirde kendisini ülkenin “geçici başkanı” ilan eden Juan Guaido'yu tanıyacaklarını açıkladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Maduro’yu arayarak Türkiye’nin desteğini ifade etti ve “Maduro kardeşim! Dik dur, yanındayız” diyor.
Rusya Devlet Başkanı Putin ise “Venezuela'nın iç işlerine müdahale edilmesi uluslararası hukukun ağır bir şekilde ihlalidir” diyerek ABD’yi suçlar ve Maduro’ya desteğini ifade etmiştir.
Doğrusu ABD ve yörüngesindeki ülkelerin Venezuela’daki demokrasi tutkusunu duyunca insan kulaklarına inanamıyor.
Demokrasinin d’sinin bulunmadığı Suudi Arabistan’ın müttefiki ABD bunu yapıyor. Maduro’ya şahin kesilen ABD’nin Mısır’daki Sisi’ye tam destek sunması ise başlı başına komedidir. Aynı AB üyesi ülkeler Türkiye’deki 15 Temmuz darbe girişimine de kimi sessiz kalarak kimisi de darbecileri yönlendirerek destek sunmuşlardır.
Millilik ABD için darbe nedenidir!
ABD’nin dış politikası maliyet/fayda analizinin ürünüdür. Son olarak Trump Suriye’den çekilme kararını açıklarken "Kum ve ölümden bahsediyoruz” diyerek buna vurgu yapmıştır. Demek istemiştir ki “petrol yok, yer altı kaynakları zengin değil sömürebileceğimiz fazla bir şey yok niye bu kadar riske girelim?”
ABD, azgelişmiş ülkelerde hükümet devirip kurmaya ne kadar istekli olmuşsa, ABD şirketleri için yatırım ortamı o kadar elverişli olmuştur. Tarihi süreç içinde ABD hükümeti Bolivya, Şili, Yunanistan ve Endenozya’nın darbecilerine danışmanlık yapmış, onlar da ülkelerin en elverişli koşullarla Amerikan yatırımlarına açmışlardır.
Yirminci yüzyılda stratejik bölgelerde gerçekleştirilmiş hiçbir darbe yoktur ki ABD’nin parmağı olmasın.
İran’da petrolün millileştirilmesi üzerine Muhammet Musaddık’a, Şili’de bakır madenlerinin millileştirilmesi üzerine Salvador Allende’ye, Panama’da “Panama kanalı Panamalılarındır” dediği için General Noriega’ya (vb.) karşı yapılan darbelerde CIA’nın ve ABD şirketlerinin rolü bütün yönleriyle bugün açığa çıkmış bulunmaktadır.
Irak’ta. Saddam petrolü millileştirdi, bedelini kellesiyle ödedi. Aynı şey Libya’da Kaddafi’nin başına geldi. Venezuela da Chavez “Petrol Venezuelalıların” dediği anda ABD’nin hedefi haline gelmiş oldu.
ABD için ekonomide millilik darbe nedenidir. İdeoloji, etnisite, din, demokrasi ya da insan hakları milli kaynakları ABD çıkarlarına eklemlemenin araçlarıdır. Darbenin olduğu yerde ABD ya da batı çıkarları vardır.
1,7 trilyon varillik petrol rezerviyle dünya petrolününün yüzde 17,6’sına sahip olan Venezuela’da Chavez ve Madura gibi liderler kötü ve popülist politikalarla halkını muhanete muhtaç hale getirmiştir. Bu durum ABD ve Batı’nın müdahalesine uygun şartları yaratmıştır.
Unutmamak gerekir ki kötü yönetimler emperyal müdahaleleri davet eder. Venezuela gerçeği budur.
ABD'nin geçici ülke başkanı olarak seçimi kazanan Maduro’yı değil muhalefetin adayı Guaido'yu tanıdığını duyurması ortaya bugünkü kaos manzarasını çıkardı.
ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, yaptığı açıklamada “ABD, 20 Mayıs'ta gerçekleşen Venezuela'daki hileli seçimleri kınıyor. Bu sözde seçimler anayasaya saldırı ve Venezuela'nın geleneksel demokrasisine hakarettir” diyor.
Dahası bütün dünya ülkelerini tehdit ederek, “Bütün ülkelerin taraf tutma zamanı geldi. Ya özgürlüğü seçen güçlerin yanında olursunuz, ya da Maduro ve kargaşasını seçersiniz'” dedi.
ABD’nin Venezuela ordusunu isyana çağırması, petrol paralarını kendini başkan ilan eden daha doğrusu ABD’nin güdümündeki muhalefet liderine göndereceğini açıklaması ders alınması gereken bir olgudur.
Diğer yandan Arjantin, Avustralya, Kanada, Şili ve Meksika'nın da Venizuela’daki sonuçları tanımayacağı açıkladı.
Almanya, İspanya, Fransa ve İngiltere, Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro'ya ültimatom vererek 8 gün içinde seçim çağrısı yapmasını, aksi takdirde kendisini ülkenin “geçici başkanı” ilan eden Juan Guaido'yu tanıyacaklarını açıkladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Maduro’yu arayarak Türkiye’nin desteğini ifade etti ve “Maduro kardeşim! Dik dur, yanındayız” diyor.
Rusya Devlet Başkanı Putin ise “Venezuela'nın iç işlerine müdahale edilmesi uluslararası hukukun ağır bir şekilde ihlalidir” diyerek ABD’yi suçlar ve Maduro’ya desteğini ifade etmiştir.
Doğrusu ABD ve yörüngesindeki ülkelerin Venezuela’daki demokrasi tutkusunu duyunca insan kulaklarına inanamıyor.
Demokrasinin d’sinin bulunmadığı Suudi Arabistan’ın müttefiki ABD bunu yapıyor. Maduro’ya şahin kesilen ABD’nin Mısır’daki Sisi’ye tam destek sunması ise başlı başına komedidir. Aynı AB üyesi ülkeler Türkiye’deki 15 Temmuz darbe girişimine de kimi sessiz kalarak kimisi de darbecileri yönlendirerek destek sunmuşlardır.
Millilik ABD için darbe nedenidir!
ABD’nin dış politikası maliyet/fayda analizinin ürünüdür. Son olarak Trump Suriye’den çekilme kararını açıklarken "Kum ve ölümden bahsediyoruz” diyerek buna vurgu yapmıştır. Demek istemiştir ki “petrol yok, yer altı kaynakları zengin değil sömürebileceğimiz fazla bir şey yok niye bu kadar riske girelim?”
ABD, azgelişmiş ülkelerde hükümet devirip kurmaya ne kadar istekli olmuşsa, ABD şirketleri için yatırım ortamı o kadar elverişli olmuştur. Tarihi süreç içinde ABD hükümeti Bolivya, Şili, Yunanistan ve Endenozya’nın darbecilerine danışmanlık yapmış, onlar da ülkelerin en elverişli koşullarla Amerikan yatırımlarına açmışlardır.
Yirminci yüzyılda stratejik bölgelerde gerçekleştirilmiş hiçbir darbe yoktur ki ABD’nin parmağı olmasın.
İran’da petrolün millileştirilmesi üzerine Muhammet Musaddık’a, Şili’de bakır madenlerinin millileştirilmesi üzerine Salvador Allende’ye, Panama’da “Panama kanalı Panamalılarındır” dediği için General Noriega’ya (vb.) karşı yapılan darbelerde CIA’nın ve ABD şirketlerinin rolü bütün yönleriyle bugün açığa çıkmış bulunmaktadır.
Irak’ta. Saddam petrolü millileştirdi, bedelini kellesiyle ödedi. Aynı şey Libya’da Kaddafi’nin başına geldi. Venezuela da Chavez “Petrol Venezuelalıların” dediği anda ABD’nin hedefi haline gelmiş oldu.
ABD için ekonomide millilik darbe nedenidir. İdeoloji, etnisite, din, demokrasi ya da insan hakları milli kaynakları ABD çıkarlarına eklemlemenin araçlarıdır. Darbenin olduğu yerde ABD ya da batı çıkarları vardır.
1,7 trilyon varillik petrol rezerviyle dünya petrolününün yüzde 17,6’sına sahip olan Venezuela’da Chavez ve Madura gibi liderler kötü ve popülist politikalarla halkını muhanete muhtaç hale getirmiştir. Bu durum ABD ve Batı’nın müdahalesine uygun şartları yaratmıştır.
Unutmamak gerekir ki kötü yönetimler emperyal müdahaleleri davet eder. Venezuela gerçeği budur.