Görmemek için gözlerini yummak ne demektir bilir misiniz? O hali anlatmaya, değil cümle kurmak, roman yazsanız yetmez… Bu nasıl bir göz yummaksa artık… Yetmedi mi gayrı? Bitmedi mi gayrı? Bu körlük…
“Yeter gayrı, yumma gözün kör gibi” demiş Aşık Veysel…
Rahmetli Veysel onlarca yıl öncesinden işaret etmiş, görmüş bugünleri…
Onlarca yıl öncesinde de değişmemiş gözlerini yumanların hali…
Gözünü yumduktan, kulaklarını kapattıktan sonra ne aç olanı görürsün ne feryatları ne inlemeleri ne ağlayanları duyar, işitirsin.
Ne de yumma gözün kör gibi diyenleri…
Görmemek için gözlerini yummak ne demektir bilir misiniz?
O hali anlatmaya, değil cümle kurmak, roman yazsanız yetmez…
Bu nasıl bir göz yummaksa artık…
Yetmedi mi gayrı? Bitmedi mi gayrı?
Bu körlük…
Ahların, feryatların, sessiz çığlıkların inlemelerin dalga dalga arşa yükseldiği bir zaman dilimi yaşadığımız.
Biz insanımızın halini biliyoruz demek yetmiyor.
Farkındayız demek de…
Kupkuru laflar ne zaman bir ekmek bıraktı insanların önüne…
Kimin bir derdini çözdü, kimin yarasına derman oldu?
*****
Niye yaygaracıların, sahtekârların, yalanları doğru gibi söyleyenlerin yanında oluruz, peşinde koşarız, niye onlara yakın olmak için, onların yanında görünmek için çaba sarf ederiz hiç düşündünüz mü?
Seviyorum işte var mı diyeceğin diyene var mı bir cevabı olan?
Adamlar neşeli, adamlar eğlenceli, adamlar espritüel, adamlar şakacı, adamlar efkâr dağıtmaya birebir, ölüyü bile güldüren cinsten…
İnsanın kafası değişiyor, havası değişiyor diyenlere ne diyeceksiniz?
Tek bir çare kalıyor…
Kendini güncelleme…
O da ne?
Atı alan Üsküdar’ı geçmeden, atın dizginlerine yapışmak, hayırdır nereye, diye sormak…
Gözlerimizi kör misali yummamak yani…
*****
Ah enflasyon ah…Yıkıldın kaldın emeklinin üstüne…
Valla billa bu benim suçum değil, yıkılıp kalan ben değilim desende, emeklinin enflasyonu rakamların azizliğine uğradı yine…
O rakamlarda ne insaf var ne merhamet…Okumaları yazmaları yok galiba…
Hadi diyelim ki, o rakamlarla dört işlem yapılıyor. Bu ne biçim bir toplama…
Elma ile armudu toplasanız böyle bir sonuç çıkmazdı ortaya…
Nasıl bir çıkarmaysa artık…Aradan mı çıkardılar, sayıdan mı, rakamdan mı?
Sonra emekli ve asgari ücretli çarpıldı, ne çarptı, kim çarptı, kaç kere çarptı? Kaç ile çarptı? Bir de baktı ki, dağa taşa, uçan kuşa borçlu…
Sonra bir de bölme var tabi…
Yumdu gözlerini, bölündü parçalandı un ufak oldu…
Soruyorlar bıkmadan usanmadan yüzde kaç olur zam?
*****
Gönlümüz arzu ediyor ki…Gönlümüzden geçen bu değildi…Gönlümüzden geçeni…
Ah gönül ah…
Ne demişti Yunus Emre?
Bir kez gönül kırdın ise…Gönül kırılmakla kalmadı, paramparça halde…
Lafın gelişi, hep o gönülden geçen olsak da…Bizi bir seçen olmadı…Böyle diyen gönül bizi görmedi. Halimiz nedir bilmedi.
Ah Orhan baba ah…
“Nedir bu çektiğim senden, gönül derdin hiç bitmiyor” diyen sen değil misin?
*****
Ey 2024!
2025 yılına kadar kalan haftalardan, kalan günlerden sen sorumlusun!
Hatta kalan saatlerden, dakikalardan da…
Emekli yılı olmaktan…
Enflasyondan…
Sürekli değişen etiketlerden…
Hayat pahalılığından…
Yaşadığımız hayal kırıklığından…
Hayata küsmemizden, bu denli efkârlanmamızdan da sen sorumlusun…
*****
Bizdeki bağlar az uz değil…Aşığın dediği mor sümbüllü bağı olanlarda vardır elbet…
Biz de ki bağlar, o bağlardan değil…
Temsilde hata olmasın o misale uygun ve denk düşecek bir bağımız yok, sırtımızı dayayacak dağımız yok, emmimiz dayımız da yok…Bizim bağlar, herkeste olan bağlar…
Kan bağı, aile bağı, kardeş bağı, hısım-akraba bağı diye bir başlasak saymaya, akşam mı olur bilmem…Hele bir de sülale genişse…
O bağlar senin olsun, gönül bağı ne alemde dendiğinde var mı cevap verecek bir babayiğit?
Şöyle bir bakın etrafınıza ne alemde o gönül bağı?
Gönül dağı varsa da, gönül bağı yok…
Gönlümüz kırıldı kırılalı, gönlümüzü alan olmadı. Yarım elma gönül alma babından dahi bir gelen olmadı.
*****
Ah çekmek sırası etli ekmeğe geldi, hatta geldi geçiyor bile…
Bu şehirde yaşayanlar ayda birkaç kez maile etli ekmek yemeye giderlerdi. Olmadı, mahalledeki, etli ekmekçide yaptırırlardı. O anlar iple çekilirdi. Anlatılmaz yaşanırdı…
Evde hanımların içini hazırladığı o güzelim malzeme, etli ekmek olur, gelirdi sofralara…
Şöyle üç-dört yıl öncesinde iyi kötü yeterdi paramız…Beş sene önce ise hayda hayda yeterdi.
Ah alım gücü ah…Yeminle bu iş zenginlik falan değildi. Gönlümüz zengindi her birimizin.
Tüfek icat oldu diye başlamış ya Köroğlu…Et uçtu, yakalanmaz bir dala kondu. Un coştu, etli ekmeğin içine konan malzeme koştu. Cebimizdeki para kara-kara düşünmeye başladı.
Sadece Etli ekmekle ayrılmadı yollarımız…Yağ somunu kusura bakma dedi…Tandır kebap selam sabahı kesti. Tirit karşı dükkândan parası olunca gelsin diye selam söyledi…
Etli ekmekçiye bundan böyle ne zaman gidilir diyenlere ne mi desek?
Senede bir gün desek üzülmezsiniz değil mi?
Bu şehrin efsanesiydi etli ekmek…
Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer demiş Yahya Kemal…
Ne diyelim? Nasıl mı etli ekmek yiyelim?
Paraya kıyalım…
Birkaç arkadaş bir araya gelip oturalım. Ne etli ekmek mahzun olsun ne de biz…
Ya iç hazırlayıp fırına verelim ya da bir etli ekmekçi de, şöyle birer buçuk Etli ekmek söyleyelim…
Atalar bir gelir insan cihana dememişler mi?