En zor imtihan açlıkla, yoklukla ve yoksullukla olanı. Bu imtihan günümüzün belki de en büyük imtihanı. O insanları görmeyenler duymayanlar, bakmayanlar, el uzatmayanlar, feryatları görmezden ve duymazdan gelenler imtihan olmadıklarını mı sanıyorlar?
Herkesin imtihana tabi olduğu bir dünyada, kimsenin bir ayrıcalığı yok…
Var diyen, ben hariç diyen varsa, aynalarla bir yüzleşse fena olmaz…
Dünya denen imtihan köprüsünde köprü imtihan…Köprünün başlangıcı imtihan…Ortası imtihan…Sonu imtihan…Kime baksanız, kime sorsanız, kiminle muhatap olsanız imtihan…
Ana imtihan, baba imtihan, kardeş imtihan…Dost imtihan, arkadaş imtihan, hısım-akraba imtihan, komşu imtihan…Çocuklar imtihan, eş imtihan…İş imtihan…Aş imtihan…Varlık imtihan…Darlık imtihan…Mevki imtihan…Makam imtihan…Zenginlik imtihan, fakirlik imtihan…
Yol imtihan…Yolcu imtihan…Han imtihan… Hancı imtihan…Saz imtihan…Söz imtihan…Göz imtihan…Naz imtihan… Yaz imtihan… .Kış imtihan…Az imtihan… Çok imtihan…Var imtihan… yok imtihan…
Söylediğimiz yalanlar, kazdığımız kuyular, kurduğumuz tuzaklar, çevirdiğimiz entrikalar, birilerini sırtından vurmalar, yalan yere şahitlikler daha neler neler…
Her biri ayrı-ayrı imtihana girer.
Girmez diyen yok mu? Olmaz olur mu?
İmtihan diye bir şey yoktur, ne imtihanı diyende var…
Yetmedi mi bugüne kadar girdiğimiz imtihanlar diyenlerde…
*****
Fakir-fukara, garip-guraba, emekli, asgari ücretli açlıkla, yoklukla, çaresizlikle, imkansızlıkla imtihan olurken, mevki-makam sahipleri, iş dünyası, imtihan bizim işimiz, iş bizde, ekmek bizde diyebilirler mi? Derlerse nasıl bir imtihanla yüz yüze gelirler tahmin edebilirler mi?
İmtihansız gün yok, hatta an yok…İmtihan faslı oldukça derin bir şekilde sürüyor.
Kim farkında?
Kimse…Zaten farkında olunsaydı her şey bambaşka olabilirdi.
Vicdan devreye girerdi. Sen ne yapıyorsun diyen iç ses kimin hakkını yeme derdindesin diye hesap sorardı. O öyle olmaz, böyle olur, kim hak ettiyse o kazanır imtihanı, her ne yapıyorsan adam gibi yap, doğru dürüst yap, hak yeme, kul hakkına girme, girersen işin içinden çıkamazsın diye kolundan tutardı.
Ardından da eklerdi; bu hak yeme bir taraflardan çıkar. Sonra ben ne yaptım, kime ne yaptım diye başını taştan taşa vurma. Dönüşü olmayan yollara girme, gel etme, gel yapma, olmadık şeylerin büyüsüne kapılma…
*****
İmtihanda neymiş diyenler var ya…Anasını, babasını dahi dinlemezler. İşte onlardan bazılarını da teşvik ederler, sen bu iş için biçilmiş kaftansın derler. Sıvazlarlar sırtını, iş bilenin kılıç kuşananın diye de yüreklendirirler.
O övülen, o öne sürülen imtihan benden sorulur diye oturur masanın başına…
Bu imtihanı ben yapıyorum, kurallarını benden başka kimse koyamaz diyerek…
KPSS bir imtihan…Mülakat bir imtihan…İtirazlar ayyuka çıkmış vaziyette…
Komisyonların verdiği kararların göstermiş olduğu değişkenlikler imtihan…
İmtihan eden komisyonların da imtihan olduğundan komisyonun haberi olmaz mı?
Keşke dense de keşke kavramı da aralara kaynayıp gidenler kervanına katılalı çok oldu.
İmtihan ettiğini düşünen, kendinin de aynı anda imtihandan geçtiğini kabullenemiyorsa diyecek ne var ki? Dünya taşıyla toprağıyla, kurduyla kuşuyla imtihan olurken, hepsinin haberi var da bir bizim mi yok?
*****
İmtihan olan yerde karşımıza tek bir şey çıkar…
Kul hakkı…
Kul hakkı, hak diye sayılanların hiçbirine benzemez…Her iki cihanda da yakar insanı…
Yakarsa yakar, kim bakar kim takar diyene hava hoş…
Kul hakları imtihanlar yüzünden öyle bir üst üste birikti ki, sonunda bu hakkın gümbürtüsü yeri göğü inletecek…
Bu konuda hoş ve derin anlamlı bir manimiz var.
Şöyle diyor;
“Yerden göğe küp dizseler/ Üst üstüne bindirseler / En alttakin bir çekseler/ Seyreyle sen gümbürtüyü”
Gümbürtü nedir ne değildir bilmeyen için, kıyamet kopsa fark eder mi?
Yeter ki düşen taş onun başına düşmesin.
İnsanı bu dünyada ölümden koruyan bir kalkan ya da sığınak var mı?
Yalan dünya kendini korumaktan aciz. Taraf tutsa ne, tutmasa ne? Onun imtihanı ayrı, bizim imtihanımız ayrı. Nihayetinde yalan dünya, bizi bizden alan dünya…
Ne demiş Aşık?
“Alma mazlumun ahını / Çıkar aheste, aheste”
Kim bu dünyada mazlumun ahını almışsa, alıyorsa, alma niyetindeyse, aldığı, çaldığı, çırptığı, çöktüğü her ne varsa yanına kâr kalmaz, kâr kaldığı da görülmemiştir. Artık o imtihandan kim geçer, kim kalır bir tek Allah bilir.
*****
Ne demişti büyüklerimiz mahkeme kadıya mülk değil…
Şimdi güçlü bir sahiplenme duygusu hâkim insanlara…
Para benim, pul benim…Mal benim, mülk benim…Makamda benim, koltuk da diyor…
Koltuğu çok seven aynısından alsın götürsün evine, evinde otursun, hak etmeyen, liyakat sahibi olmayan, işinin ehli olmayan oturamaz bu koltuğa. Emanet ata binen tez iner. Biz de emanetçiyiz, sizde diyen yöneticiler gördük…
Günümüzün yöneticileri emanet kelimesini ve kavramını kaldırdılar ortadan…
Yerine “kalıcı” kavramı geldi…Makamlarda ölünceye kadar kalmak gibi…
Yine büyüklerimiz, “bir şeyi çok fazla istemekten Allah’a sığınırım” derlerdi.
İnsan fani, ölüm ani denilse de onu da o zaman düşünürüz babında anlayışlarla kuşatıldı ve çevrelendi makamlar ve koltuklar. Aslında bunun emareleri çok uzun zamandan beri mevcuttu.
Gelin koltukla, mevki ve makamla imtihan olmayın, bu imtihan çetindir, bu imtihandan kolay-kolay geçen olmaz diyenleri de dinleyen olmadı.
Hatta o öğüt verenler defterden silindiler…
*****
Eskiden bir Müdürün tayini çıktığında, Müdür makam masasını, koltuğunu da kamyonun üzerine sarıp götürecek değil ya derlerdi. Şimdi, görevim bitmesin, kimse benim makamıma göz dikmesin, makamda benim, koltuk da diye sımsıkı yapışmak gibi bir eğilim var.
Koltuk; gelen ağam, giden paşam diyen bir vefasız. Koltukta oturma ve kalma süresi insanın elinde olan bir şey değil. Pazarlık yapmaya gelmiyor. Çok istemeye de.
Sayılı gün. Sağ olana geçip gidiyor, bir bakmışsınız akşam olmuş, süre dolmuş…
Makam ve koltuk aşkı belli ki değişik bir tutku, koltuğa vurulmak, kör kütük âşık olmak gibi bir şey. Vazgeçen yok, bırakan yok, bırakmaya niyetlenen hiç yok.
Bu imtihan nasıl bir imtihan mı?
“Ne demiştin niçin caydın sözünden” şarkısının bu anlamlı dizesi, bu imtihana tabi olanların cümlesine gelsin.