Erol Sunat
Erol Sunat

Yazan kalem siyah

featured

Yazan kalemin siyah olması bile kendi seçimimiz…Kalemin rengi bile koyu olduktan sonra ne diyelim ne söyleyelim…Şöyle değişik renkli kalem bile taşıyamayız nedense…İllaki siyah olacak… Bırakın o yazan kalem, beyaz yazsın, sarı yazsın, mavi yazsın, mor yazsın…Hüzün yazmasın, keder yazmasın, acı yazmasın artık…

Söz ve müziği Şenol Tezcan’a ait olan, “Yazan kalem siyah” oldukça duygusal bir Anadolu ezgisi. İçli, hüzünlü, insanı can evinden, bam telinden vuran, insanın içine-içine işleyen bir özelliğe sahip.

Özellikle Yılmaz Erdoğan’ın, “İnci taneleri” dizisi bu güzel ezgiyi hemen herkesin sevmesine yol açtı.

Ne diyordu o mısralar da;

” Yazan kalem siyah / Benim kaderimi /Kimseler anlamaz/ Perişan halimi”

Biz efkârlı bir milletin çocuklarıyız. Şöyle bir oh diyememişiz…

Bizi yönetenlere öyle bel bağlamışız, öyle inanmışız ki…Aldanan, kanan ardından yanan hep biz olmuşuz…Söz verenleri bekleye bekleye ömür bitmiş, bekleyenler bu dünyadan kahrederek çekip gitmiş. Bütün bunlara rağmen, “çıkmadık candan umut kesilmez” demiş beklemiş insanlar.

“Bir gün olsun gülmedi talih benim yüzüme” demekten de kendilerini alamamışlar…

Duyan, gören, ilgilenen var mı soruları cevabını aramaya devam ediyor…

Güven; yıpranan, zedelenen, yer yer kopan, toparlanamayan bir kavram. Vefa; uzaklardan bakan, sırtını dönen, yanımızdan geçip giden bir his. Derdimizi dağlar taşlar dinledi, inim inim inledi. Deryaya döktük, deryanın gözyaşları dalga oldu kıyılara vurdu.

Türkü yaktık dert üstüne, saz dile geldi, söz dile geldi, mızrap vurdu tele, türkü karıştı yele, ulaştı vardı varacağı yere. Duyduk denildi, haberimiz oldu denildi. Kulağa hoş geliyor, sözler kalıcı, müzik akıcı denildi.

Sonra ne mi oldu?

Yazan kalem siyah, ben diyeceğimi dedim, yazacağımı yazdım, “Kimseler anlamaz/ Perişan halimi” dedi özetledi neler olup bittiğini…

*****

Koyu renklerde bile isteye boğulmak gibi, değişik, birazda zor anlaşılan, bazen anlam verilemeyen bir anlayışımız var…

Yazan kalem, siyah yazmak zorunda mı?

Değil elbette diyende var…Başka ne renk yazacaktı ya diye tepki veren de…Kalem dediğin siyah yazar diye kestirip atanımız da var…

Şöyle renkli bir şeyler giyene bile argo tabirle ayar oluruz…Ne yapmış bu diye…Ne oluyor diye…Kime benzemek istiyor diye…Eski köye yeni adet diye…

Bizim en açık rengimiz ne?

Kahverengi…Onun da koyusu, siyaha yakını makbul…Lacivertin dahi koyusu, siyaha en yakını vazgeçilmezimiz…

Yazan kalemin siyah yazanı, bazılarımıza göre, olumsuzluğu, kaderi, kederi, elemi, sıkıntıyı, üzüntüyü, ağıt ve yası dahası ölüme doğru atılan adımları çağrıştırır.

Bazılarımıza göre de asaleti, saygıyı, itibarı, olması gerekeni temsil eder.

Yazan kalemin siyah yazanı dökmeye başladı mı içini. Karamsar bir atmosfer, kapkara bulutlar eksilmez yöremizden çevremizden…Derin ve içinden çıkamadığımız hesap-kitap meseleleri…derin enflasyon…derin hayat pahalılığı…derin yalnızlık…

Hava serin, mevzu derin bir vaziyet…

Bu derinliklerde yitip gitti emekli, yitip gitti asgari ücretli, yitip gitti esnaf, köylü, çiftçi, gençler, öğrenciler, atanamayanlar, işsizler, evine ekmek götüremeyenler…

*****

Neşeli insanları severim diyenlerimiz bile, neşeli, şen yanındakileri gülmekten kırıp geçiren insanlara karşı mesafeli davranır.

Vara yoğa gülüyor, bu kadar da gülünür mü diye rahatsızlığını dahi belli eder.

Neşeli, komik, esprili insanlarla aramız iyidir desek de arada ihtiyat payları hep bulunur.

Gülme…Sırıtma…Ne o öyle olur olmaz her şeye gülmek…

Utanmıyor musunuz gülmeye?

Deli mi bu ya…Bak, bak hâlâ gülüyor…Gülmeyi utanç duyulan bir şey sayma ya da sanma en büyük handikabımız…

Bir kahkaha bir kalem pirzola diye kim demişti? Karadır şu bahtım kara diyende biz değil miyiz?

Esas bizi bu hale getirenler, gülmeyi bize yasaklayanlar utansın. Gülmeye hasret bırakanlar utansın…Bir ağladık, bir ağladık diye öğünenlerin, sevinenlerin diyarı olduk…Evet bu coğrafya çok acılar çekti…Lakin, gülmeyi de gülümsemeyi de bir değil, binlerce defa hak etti.

Doğumundan ölümüne kadar gözyaşları dinmeyen insanlar olarak niye kalalım? Niye böyle bir şeye inanalım?

*****

Kalem yüzümüzü, gözlerimizin içini güldüren şeyler yazsın istemez misiniz?

Kader, keder, efkâr gibi kavramların peşinde az mı dolaştık…

Sonunda yollar dolaştı, çıkmaza girdi, kördüğüm oldu.

Rahmetli Kemal Sunal’ın filmlerine hâlâ neden mi gülüyoruz?

Gelin verin cevabını…

Ailede, sülale de ortamı bir anda değiştiren, gönül alan, şakalaşan, iyi ki geldin, yüzümüz güldü, Allah da seni güldürsün dediğiniz akrabadan kimse yok mu?

Muhakkak vardır.

Ya dostlarınızdan, arkadaşlarınızdan neşeli birisi…Ya varın yanına…Ya da çağırın…Kafanız değişsin…Dağılsın gam, keder…Atın stresinizi…Şen kahkahalar yükselsin bulunduğunuz mekândan…Neşemiz daim olsun deyin bu kadar sıkıntının, derdin, çıkmazın içinde…

Yazan kalem, siyah yazıyor bugünlerde…Kalem sürekli siyah yazarsa, yazmaya devam ederse nasıl güleceksiniz? Nasıl gülmekten öldük diyeceksiniz?

Bir düşünün isterseniz…

*****

Bu coğrafya Nasreddin Hoca gibi insan yetiştirmiş. Bu coğrafya da gülmek ondan sorulur. Nasreddin Hocayı dizi yapmayı neden düşünmez ki film ve dizi yapımcılarımız.

Bu konulara oldukça hassas ve yatkın insanlar bu türden arayışlara daha yeni ve çarpıcı formatlarla girebilirler.

Küfürlü ifadelere kaçmadan ve yer vermeden, edep ve haya çizgisini aşmadan, Güzel Türkçemizde insanımızı güldürecek, kahkaha attıracak aramadığınız kadar kelime ve deyim var.

Son yıllarda küfre, ana avrat dümdüz gitmelere, edepsizce takılmalara katıla-katıla gülmeye başladık. Ağlanacak halimize gülmek tam da böyle bir şey…

Bu bizim tarzımız değil…Bu bizim kültürümüz değil…Nasrettin Hocanın izinden gitmenin yolu bu değil…

Yazan kalem, siyah siyah gerçekleri yazıyor. Gerçeklere parmak basıyor. Eğriyi gör, yanlışı gör, doğruyu bul, hakikatlerle tanış, yüzleş diyor aslında…

*****

Ne zaman bir kahkaha atsam ne zaman gülsem hemen ardından üzülecek bir şeyler olur, gelir beni bulur. Bana gülmek gelmiyor diyen çok insanımız var.

Sevinmek de üzülmekte hayatın gerçeği…Hatta ta kendisi…

Ancak, biz kendimizi çok fazla kaptırdık derde, kedere diyenlerimiz çok fazla…

Eline kalem alanımız, acı yazar, ağıt yazar, kalbe dokunan kelimeler yazar art arda…

Yazan kalemin siyah olması bile kendi seçimimiz…Kalemin rengi bile koyu olduktan sonra ne diyelim ne söyleyelim…Şöyle değişik renkli kalem bile taşıyamayız nedense…İllaki siyah olacak…

Bırakın o yazan kalem, beyaz yazsın, sarı yazsın, mavi yazsın, mor yazsın…Hüzün yazmasın, keder yazmasın, acı yazmasın artık…

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!