Mümin Sarıkaya,” Ben yoruldum hayat” diye sitemini ortaya koymuş o içli ve güzel şarkısında… “Hayat mı bu, yaşamak mı?” diye bir başka feryat, bir başka çığlık bildik bileli dillerde. “Hayat sen ne çabuk harcadın beni” diye kahredenleri bilmeyenimiz yok… Hayatın namert yüzü sarsmaya, yerden yere çapmaya devam ediyor insanlığı.
Söz ve müziği Mümin Sarıkaya’ya ait olan “Ben yoruldum hayat” şarkısının ilk satırları şöyle;
“Ben yoruldum hayat, gelme üstüme / Diz çöktüm dünyanın namert yüzüne / Gözümden gönlümden düşen düşene / Bu öksüz başıma gözdağı verme”
Hayat bir heyula gibi dikildi karşımıza…Gözdağı vermek onda. Bağırıp çağırma onda. Sindirme onda. Korkutma onda. Tehdit onda. Meydan okuma onda.
Bu saydıklarımız hayatın namert yüzünden birkaç örnek…
Her ne kadar şair gelme üstüme dese de hayat üstümüze-üstümüze geliyor. Can sıkıyor, can yakıyor. Diz çöktürüyor, baş eğdiriyor. Duman ediyor, perişan ediyor.
Hayatın namert yüzüyle gelen açlık var, sefalet var, yokluk-yoksulluk var. Varlıklılarla yoksullar arasında uçurumlar var.
Kendini bildi bileli uçurumun kenarında yaşayanlar var. Dünya herkese yetecek zenginliğe sahip olsa da bunu paylaşmaya, bölüşmeye niyeti olmayanlar var. Bu süfli dünyaya sahip olmaya, benim demeye, bu dünya bize vaat edildi demeye kalkanlar, kalkışanlar var. Hayatın yorduğu, öyle yorgun coğrafyalar var ki, insanlar yaşamakla ölmek arası bir noktadalar.
Hayat her kıtada, her ülkede mazlumları, esaret altında olanları, ateş altında yaşayanları, huzur yüzü görmeyenleri fena yordu.
Hayatın mert yüzünün var olup olmadığını tartışmaya başladı insanlar. Hayat o kadar uzun bir süredir namertlerin yanındaki, hayata dair ne iyimserliğimiz kaldı ne de olumlu bir beklentimiz.
*****
Hayat hepimizi çok zorluyor. Hayat şartları dediğimiz bu ağır şartlar altından kalkabileceğimiz gibi değil. Ne çektiğimizi bilenlerin bilmezden ve görmezden gelmesi bizi hem yordu hem kırdı hem de incitti.
Ömrümden ömür gitti denir ya…Ömrümüzden ömür gitti şu son yıllarda…
Hayat son yıllarda namert yüzüyle karşımızda.
Pervasız…Vicdansız…Merhametsiz…Acımasız…
Dünya ve hayat barışı unuttu. Barışmayı unuttu. Savaş, barışı, tek bir kurşunla tam alnından vurdu. Doğu Türkistan da Türk ve Müslüman Uygur kardeşlerimizi Çin’in zulmüne terk etti.
Kaç kişi zindanda? Kaç kişi öldürüldü? Kaç kişi ölümün kıyısında? Aramadı, sormadı, Çin’i hesaba çekmedi.
Uygur Türkü namaz kılsa ölüyor. Kur’an okusa ölüyor. Elinde ya da evinde Kur’an bulunsa ya zindana ya da işkencelere maruz kalıyor.
Zalim namertliğin daniskasını yapıyor. İnsan hayatlarına sahip çıktıklarını söyleyenler meydanlarda yoklar. Her biri dut yemiş bülbül misali suspus…Namertlerin yanında olduklarını saklayamıyorlar artık… Hayat denen güç, yeter artık Çin, dur artık, bırak Uygurların yakasını demiyor. Hayatın namert yüzünün cehenneme döndüğü bir coğrafya Doğu Türkistan.
Dünya ve hayat, Ortadoğu’da İsrail’e alkış tuttu. İsrail Gazze’yi yerle bir etti. Çocuklar, kadınlar dahil resmi rakamlar doğruysa eğer elli binden fazla sivil ve günahsız insanın kanına girdi. Yetmedi…Lübnan’ı vurdu. Ölen belli değil…Yaralı belli değil…
*****
Bize gelince, bizi kaderimize terk etti hayat…
Fakirin fukaranın yoksulun enflasyonla yapıştı yakasına, hayat pahalılığı denen şımarıkla başını yerden yere vurdu.
Neticede; Namert bir hayatın elinde çırpınıp duruyoruz.
Bizi onun elinden almasını beklediklerimiz, biz bizden geçtikten, her şey olup bittikten sonra geliyor. Bile bile böyle yapıyor demeye başlayanların sayıları çığ gibi artmaya başladı…
Mert dayanır, namert kaçar meydan gümbür gümbürlenir diyordu ya Köroğlu…
Mertlerin kolu kanadı kırık, ağzı yüzü haşat, çıktıkları meydanlarda meydan dayağı yediler defalarca.
Namert kaçmıyor artık…Yanında avenesi çok, işbirlikçisi çok, yalancısı, yalakası, goygoycusu, taraftarı çok…Namerde mert diyenleri, ben ondan daha mert birini görmedim diye yemin üstüne yemin edenleri de gördük ya bu hayatta…
Nesine inanalım, nesine güvenelim bu namert ve yalancı hayatın?
*****
Gözümüzden ve gönlümüzden o kadar çok insan düştü ki…
Hangi birini sayalım? Hangi birini söyleyelim?
Belli ki hayatın namert dönemine, namert yüzüne denk geldi ömrümüz….
Merde hayat hakkı tanımıyor…
Mert misin, doğru musun, düzgün bir insan mısın?
Yanlış zamanda dünyaya gelmişsin arkadaş diyorlar….
Ardından da;
Neden bu kadar dürüstsün? Neden bu kadar doğrusun?
Diye sorulara muhatap oluyorsunuz…
Namert olmak kolay çünkü…
Namert her kılığa giriyor…
Bin bir surat derler ya hani…
Eksiği yok fazlası var…
*****
Bizi söz verenler yordu. Sözlerinde durmayanlar yordu. Bekle diyenler yordu. Geldim geliyorum diyenler yordu.
Bizi enflasyon yordu…Siyaset yordu…Hayat zaten zordu…Güvendiklerimiz yordu…
Bizi iş yormadı, çalışmak yormadı, mücadele etmek yormadı, savaşmak yormadı
Bize kazık atanlar yordu, bizi aldatanlar yordu, bizi avutanlar yordu, bizi uyutanlar yordu, bizi oyalayanlar yordu.
Yoranlar olacakları önceden biliyordu…
Anlayacağınız bizi; Hayat yordu, dünya yordu…Felek vurdu…Dost, arkadaş, hısım akraba bildiklerimiz tuzak kurdu…Kimi dur dedi, yapma dedi önümüze durdu…
Sonra hep birlik oldular…Savuran savurdu…Kavuran yaktı kavurdu…Yorulduk, bittik, tükendik…Bakmadı yüzümüze hayat…Elimizden tutmadı…Yol göstermedi…Sesini bile çıkarmadı…
Namert nasıl olunur bir şekilde gösterdi. Güldü yüzümüze, sırtımızdan vurdu…
*****
Mümin Sarıkaya,” Ben yoruldum hayat” diye sitemini ortaya koymuş o içli ve güzel şarkısında…
“Hayat mı bu, yaşamak mı?” diye bir başka feryat, bir başka çığlık bildik bileli dillerde. “Hayat sen ne çabuk harcadın beni” diye kahredenleri bilmeyenimiz yok…
Hayatın namert yüzü sarsmaya, yerden yere çapmaya devam ediyor insanlığı.
“Geçme namert köprüsünden, ko aparsın su seni” deyip namert hayata ve namertlerine eyvallahı olmayanların ise her daim başı dik, alınları açık.
Anlaşılan o ki, hayatın mert yüzü, namert yüzüne galebe çalmadıkça ne yorgunluğumuz bitecek ne barış gelecek ne de hayatlarımız bir düzene girecek…