Feridun Yıldız
Feridun Yıldız

Atatürk ve Kürtler

Son zamanlarda kamuoyunda dillendirilen “Atatürk Kürtlere özerklik sözü vermişti, ancak Atatürk’ten sonra gelen devlet adamları Atatürk’ün bu sözünü görmezden geldiler” söylemi ile Atatürk üzerinden bölücülük yapılmaya çalışılmaktadır.

Bu meselenin aslı ise şudur: Atatürk 16 Ocak1923’de İzmit Konferansı sırasında, gazetecilere Kürt meselesi hakkında şu açıklamayı yapar:

Kürt meselesi; bizim yani Türklerin menfaatine olarak da kesinlikle söz konusu olamaz. Çünkü bildiğiniz gibi bizim milli sınırlarımız içinde bulunan Kürt unsurlar öylesine yerleşmişlerdir ki pek sınırlı yerlerde yoğun durumdadırlar. Fakat yoğunluklarını kaybede kaybede ve Türk unsurların içine gire gire öyle bir sınır oluşmuştur ki Kürtlük adına bir sınır çizmek istesek, Türklüğü ve Türkiye’yi mahvetmek gerekir. Sözgelişi, Erzurum’a kadar giden, Erzincan’a Sivas’a kadar giden, Harput’a kadar giden bir sınır aramak gerekir. Ve hatta Konya çöllerindeki Kürt aşiretlerini de gözden uzak tutmamak gerekir. Dolayısıyla başlı başına bir Kürtlük tasavvur etmektense, bizim Anayasa gereğince zaten bir tür yerel özerklikler oluşacaktır. O halde hangi ilin halkı Kürt ise onlar kendi kendilerini özerk olarak idare edeceklerdir. Bundan başka Türkiye’nin halkı söz konusu olurken, onları da birlikte ifade etmek gerekir. İfade olunmadıkları zaman, bundan kendilerine ait mesele çıkarmaları daima beklenir. Şimdi Türkiye Büyük Millet Meclisi, hem Kürtlerin ve hem de Türklerin yetkili vekillerinden oluşur ve bu iki unsur bütün menfaatlerini ve kaderlerini birleştirmiştir. Yani onlar bilirler ki, bu ortak bir şeydir. Ayrı bir sınır çizmeye kalkışmak doğru olmaz.

Atatürk’ün bu konuşmasında bahsettiği özerklik Türkiye Cumhuriyeti henüz kurulmadan önce Meclis tarafından kabul edilip uygulamaya konulan “1921 Anayasası”nın 10 11 ve 14. maddelerinde tanımlanmıştı. 1921 Anayasası’na göre:

Madde-10: Coğrafi durum ve ekonomik ilişki bakımından illere, iller ilçelere bölünmüş olup ilçeler de bucaklardan meydana gelmektedir.

Madde-11: İller, bölgesel işlerde tüzel kişiliğe ve özerkliğe sahiptir. İç ve dış siyaset, şeriata, adalete, askerliğe ait işler, milletlerarası ekonomik ilişkiler ve hükümetin genel vergileri ile faydası birden çok ili kapsayan hususlar müstesna olmak üzere Büyük Millet Meclisi’nce konulacak kanunlar gereğince vakıflar, okullar, eğitim, sağlık, tarım, bayındırlık ve sosyal yardım işlerinin düzenlenmesi ve yönetilmesi il meclislerinin yetkisi içindedir.

Madde-14: İl’de Büyük Millet Meclisi’nin vekili ve temsilcisi olmak üzere vali bulunur. Vali Büyük Millet Meclisi Hükümeti tarafından atanır, görevi devletin genel ve ortak görevlerini gözlemektir. Vali yalnız devletin genel görevleri ile bölgesel görevler arasında çatışma olursa işe el koyar.”

1920’li yıllarda Osmanlı Devleti’nin tüzel kişiliği hukuken devam etmektedir. Anadolu’daki askerî ve mülkî idare hukuken İstanbul’daki hükümete bağlıdır. Türk istiklâl ve istikbâlini kurtarmak ve kollamak adına teşkilatlanan Mustafa Kemâl Atatürk liderliğindeki Kuvay-ı Millîye kadrosu Ankara’yı merkez edinerek milli mücadeleyi ve Türk vatanını idare etmek üzere Ankara’da Büyük Millet Meclisi’ni oluşturdu.

Büyük Millet Meclisi sevk ve idareyi hukuken düzenlemek için 1921’de “Teşkilat-ı Esasî“(Anayasa)’yi tanzim ederek yürürlüğe soktu. Devlet henüz kurulmadığı için ülke üzerinde Osmanlı Devleti’nden devralınan idarî taksimata sadık kalındı.

1921 Anayasası’nın 11. maddesinde bahsolunan özerklikler Osmanlı  Devleti’nin mahallî idarelerdeki adem-i merkeziyetçi yapısının devamıdır, zira yeni devlet şekil olarak kurulmadığı için merkez ve taşra idaresi ile ilgili yeni yapılanmalara ihtiyaç duyulmamıştır. Nitekim 1923’te Türkiye Cumhuriyeti’nin ilânıyla birlikte her şey yeniden ele alınmış, 1924 Anayasası ile üniter devlet modeli tercih edilmiştir.

Ayrıca burada bir yanıltmayı da düzetmek gerekmektedir. Bölücülerin iddia ettiği gibi 1921 Anayasası’nda onların anlatmak istedikleri tarzda bir özerklik anlayışı yoktur. 1921 Anayasası’na göre mahallî idarenin başında merkezî hükümet tarafından tayin edilmiş bir vali bulunmaktadır. Gerçek özerkliklerde ise özerk yönetimin idare eden makama tayinle değil yerel seçimle gelinir.

Atatürk’ün konuşmasında da belirttiği gibi o tarihte doğuda da, batıda da aynı tarzda bir yerel yönetim şekli vardır. Atatürk’ün de belirttiği gibi Kürtler, Türkler ve ülkenin diğer unsurları gibi ülkenin her bölgesinde ve ilinde eşit haklarla yaşamaktadırlar. Atatürk’ün dediği gibi, “Kürtlük adına bir sınır çizmek istesek, Türklüğü ve Türkiye’yi mahvetmek gerekir.” O yüzden Atatürk’ün pozitif bir ayrımcılık yaparak Kürtlere özerklik verdiğine inanmak ancak safdillik olur.

Her şeyin ötesinde Atatürk’e göre Kürtler azınlık değil, Türk milletini meydana getiren aslî unsurlardan birisidir. Bu konuda Atatürk’ün görüşlerini bu yazınızın devamında açıklayacağız.

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!