Erol Sunat
Erol Sunat

Ben konuşuyorum ben!

featured

Konuşmak, gerçek anlamda bir sanat. Ancak “ben konuşuyorum, ben” diye ortaya çıkanların nasıl bir sanat icra ettiklerini var mı söyleyebilecek olan? Küfretmek, küfürlü konuşmak ne zaman sanat oldu? Atalar, tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır dememişler mi? Yunus Emre, söz ola kese savaşı, söz ola ağulu aşı yağ ile bal ede bir söz dememiş mi? Güzel Türkçe’miz, argo kuşatması altında can çekişirken, “ben konuşuyorum, ben “diyen, “dam üstünde saksağan” misali döktürmeye devam… Kime mi? Türkçeden, nezaketten, incelikten, kibarlıktan nasibini almamak için ayaklarını diremeye devam edenlere…

İnsanlar toplanmışlardı. Bir konu hakkında istişare edilecekti. İçlerinden biri kalktı ayağa, herkes beni dinlesin dedi.

Öyle deyince bir başkası, burada bir sen yoksun dedi. Sıra sana gelince konuş.

Adam hırçınlaştı, asabileşti…

“Ben konuşuyorum, ben ” dedi…Herkes beni dinlesin!

Kimi sen kimsin dedi, kimi dur bakalım ne söyleyecek dedi, kimi bunun adı istişare falan değil, düpedüz dayatma dedi. Kimi kalktı yürüdü gitti.

Ben konuşuyorum, ben diyen sesini daha da yükseltti, başladı konuşmaya…

Sonra ne mi oldu?

O konuşmadan bir hayli rahatsız olanlar oldu…İyi ki ayrılmışım diyenler oldu. Adam fena konuşmadı, ne vardı yani dinleseydiler diyen oldu…Saygısız, nezaketsiz, önce o üslubunu değiştirsin diyenler daha fazlaydı. Sonunda o istişare edilmesi için toplanılan konu yalan oldu.

Ben konuşuyorum, ben diyen, eğer herkes sonuna kadar beni dinlemiş olsaydı daha bir başka olurdu diye kendini savundu.

Lakin, ne o kaba-saba girizgâhından, ne de bağıra- çağıra devam ettiği konuşmasından geri adım attı.

*****

Meselenin özü, ben konuşuyorum diye konuşmaya başlayanlara katlanmak ya da onlara konuşsun diye kürsüleri teslim etmek zorunda mıyız?

Bizim de handikabımız bu…

Ben konuşuyorum, ben diyen nefret diline sahip, dili ıslık çalan insanlara olan hayranlığımız nereden kaynaklanıyor bilen var mı? Ya böylelerini bir yerlerden bulup çıkaranları, onları önerenleri sorgusuz sualsiz kabul edenlere ne demeli?

Bir soralım, hayran kaldığımızı söylediğimiz konuşmacıları mı çok seviyoruz, yoksa abuk-sabuk ve mutlaka küfürlü konuşan, sözüm ona güldüren, çaktırmadan herkese edepsizce söven-siyen insanları mı? Ya da hangisi daha çok ilgimizi çekiyor?

Anlaşılan o ki, biz incelik ve nezaketle yollarımızı çoktan ayırmışız, geri dönme niyetinde de değiliz.

*****

Konuşmak, gerçek anlamda bir sanat. Ancak “ben konuşuyorum, ben” diye ortaya çıkanların nasıl bir sanat icra ettiklerini var mı söyleyebilecek olan? Küfretmek, küfürlü konuşmak ne zaman sanat oldu? Atalar, tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır dememişler mi? Yunus Emre, söz ola kese savaşı, söz ola ağulu aşı yağ ile bal ede bir söz dememiş mi?

Demiş demesine de…

Ben konuşuyorum, ben diye başlayan küfür edebiyatı neyin nesi? Nasıl bir garabet?

Adam özür dileme konusunda da özürlü. Kusura bakmayın, dilim sürçtü gibi ifadeleri zayıflık olarak görüyor. İşi, nefretle karışık küfür diliyle karşısındakileri kırmak dökmek, aşağılamak…

İtiraz edeni azarlamak, hakaretamiz sözlerle susturmak, o susarken, başkalarına da gözdağı vermek, sindirmek…

Var mı böyle bir hakkı?

Yok, zaten hiç olmadı…O zamanda, buraya kadar, denmesi gerekiyor, o konuşana da onu oraya çıkarma konusunda ısrarcı olanlara da…

*****

Kırmadan dökmeden, kalp kırmadan, kimseyi incitmeden konuşamıyoruz. Ne oldu bize? Nazar mı değdi? Göze mi geldik?

Ne inancımızda ne Türk Milleti olarak fıtratımızda edebe ve adaba uymayan, sevgi ve saygıyla uyuşmayan bir hasletimiz yok.

Dilimizin törpülenmesi gerektiğini, yumuşak sesle, sesimizi yükseltmeden konuşmayı, bize söz düşmeden, sende fikrini söyle denmeden konuşulmayacağını ve konuşulmadığını unuttuk mu?

Adam ya da kadın, babası ve dedesi yaşındaki insana adıyla hitap ediyor. Öyle yapınca, boyu bir karış büyüyecek sanıyor! Hele bir de “dayı” muhabbeti var! Evlere şenlik…

Güzel Türkçe’miz, argo kuşatması altında can çekişirken, “ben konuşuyorum, ben “diyen, “dam üstünde saksağan” misali döktürmeye devam…

Kime mi?

Türkçeden, nezaketten, incelikten, kibarlıktan nasibini almamak için ayaklarını diremeye devam edenlere…

*****

Ben konuşuyorum, ben diyenlerdeki ben duygusu sizce de bıktırmaya başlamadı mı? Bazılarını bitse de gitsek babında dinliyor insanlar, ancak o konuşan, metazori de olsa herkes beni dinliyor, herkese kendimi dinletiyorum havasında…

Tatlılıkla, güzellikle bir şey anlatmayı denemiyoruz bile…

İllaki bağırmakla çağırmakla mı hallolacak işler?

Ben konuşuyorum, ben diyenlerdeki mantık, ben bağırmadan hiçbir iş rast gitmez. Bunlar ancak bağırmaktan anlıyor gibi yaklaşımlardan ibaret!

Bunlar dediği, onu ağzı bir karış açık hayran hayran dinleyenler! İyi de sen kimsin, nesin? Ya sen neden anlıyorsun? Sana kim bağırdı böyle de hıncını, intikamını bu insanlardan çıkarıyorsun?

Bizde yüksek sesle ve hoş olmayan bir üslupla konuşma hastalığı var. Arada araya küfürlü ifadelerde serpiştirildiğinde sağlam bir konuşma yapıldığına emin olunuyor. Daha sonra coşuyor ben konuşuyorum diyenler. Araya harç yani küfür koya koya, başlıyor ve bitiyor o konuşmalar…

*****

Dalga geçer gibi konuşan, alaycı, ağzını doldura-doldura küfreden bir konuşmacı

Kim bunlar? Kim bu terbiyesizliği azdıranlar? Bu konuşanın nesi efsane?

Bu rezili ve rezilliği efsane diye tanıtanlara, anlatanlara böylelerini şımartanlara ve gündeme getirenlere de yazıklar olsun!

Eski sanatçıları, eski siyasetçileri, eski patronları, eski Müdürleri, eski yöneticileri mumla arıyoruz. Onlar küfretmezlerdi, aile terbiyeleri müsaade etmezdi.

Hiçbir zaman ben konuşuyorum tarzında kaba-saba, fütursuz, edepsiz cümleleri onlardan işitmedik…Ben konuşuyorum, ben diyenleri hem hiçbir ortamda konuşturmadılar hem de konuşmalarına fırsat vermediler.

Biz ne mi yapıyoruz?

Ben konuşuyorum, ben diyenleri baş tacı ediyor, kollarımızı açıyor, sen bana lazımsın diyoruz. Bu gibilerle işim olmaz, beni bilirsiniz, ben hiç değişmedim, dünde aynıydım, bugünde diye kurduğumuz ne kadar cümle varsa tamamı yalan.

NE Mİ YAPACAĞIZ

Bize yakışanı…kırmadan-dökmeden, yani hakça konuşacağız…

Bizi bizden ayıranlara, bizi bizden soğutanlara inat…

Nerde ne yanlış yaptıysak, hatalardan ve yanlışlardan döneceğiz

Ne mi yapacağız?

Kırılan kalpleri, yıkılan gönül köprülerini tamir edeceğiz.

Kendi yolumuzu, kendi rotamızı kendimiz çizeceğiz.

Kendimize gelecek, toparlanacak ve ayağa kalkacağız inşallah.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!