İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Dr. Aytun Çıray, Sözcü Gazetesi yazarı Uğur Dündar’a erken seçim tartışmalarına ilişkin konuştu.
Dündar’ın Çıray’la yaptığı röportaj şöyle:
“Sevgili okurlarım,
MHP Genel Başkanı Sayın Bahçeli, geçen hafta başında gündeme bomba gibi düşen açıklamasında “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin devamını da mümkün kılacak bazı reformların yapılması ve acilen çıkarılması gerektiğini” söyledi. Onun sözleri bazılarınca “Bir erken seçim plânlandığı” şeklinde yorumlandı.
İşte Gelecek Partisi ve Deva Partisi’nin büyük kongre tarihleriİşte Gelecek Partisi ve Deva Partisi’nin büyük kongre tarihleri
İYİ Parti’nin Güvenlik Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı, İzmir Milletvekili Dr. Aytun Çıray’la bugünkü söyleşimize “Bu yorumlara ne diyorsunuz?” sorusunu yönelterek başlıyorum.
AYTUN ÇIRAY (A.Ç.): Sayın Dündar, sizinle yaptığımız mülakatlarda sürekli vurguladığımız bir gerçek var. Türkiye, Sayın Cumhurbaşkanı’nda vücut bulan AKP iktidarları tarafından daimi bir seçim-referandum sarmalıyla yönetildi. Bu seçim-referandum süreçlerinde Sayın Bahçeli hep öncü oldu. Sonuçta bu sarmal, muhalif yorumcular dahil herkeste bir alışkanlık yaptı. Bayram değil seyran değil denecek durumlarda dahi seçim beklenmeye başlandı.
UĞUR DÜNDAR (U.D.): Bu açıklamalar MHP’nin milletvekili transferlerinin önlenmesine yönelik görüşleriyle birleştirilince, bazı çevrelerce bir erken seçimin alameti olarak yorumlandı. Sizce de öyle değil mi? Değilse neden?
ERKEN VEYA BASKIN SEÇİM MİLLET İTTİFAKI’NI ÜRKÜTMEZ
(A.Ç.): Yeni rejimin 16 Nisan Anayasası’na bakalım. Ona göre Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilleri seçimleri -halk dilinde birbirinden ayrılamaz durumlar için yaygın biçimde söylenen şekliyle- “Katolik Nikahı” ile birbirine bağlanmış durumda. Matematik olarak Meclis’te ne Cumhur İttifakı’nın, ne de muhalefetin tamamının erken seçim kararı çıkarma ihtimali yok. O halde tek çare; Türkiye’yi Sayın Erdoğan’ın seçime götürmesi. Ancak bu durumda hakkı olan 3 seneyi kullanmamış olacak. Zorda olan ekonomi, başarısız Covid -19 süreç yönetimi, hem de muhalefetin oylarının yüzde 55’te sabitlenmiş olması, erken seçimi halen imkânsız kılıyor.
(U.D.): Daha da önemlisi, Türkiye’nin temel meselesi ‘erken seçim mi’ veya meselelerimizin yegane çözümü erken seçim mi?
(A.Ç.): Bu tür tartışmalar hakikati bulandırıyor, yakıcı gerçekleri gölgeliyor. Ancak kasıtlı çarpıtmaları veya yanlış anlaşılmayı önlemek için hemen vurgulayayım: Bir erken veya baskın seçim hiçbir şekilde Millet İttifakı’nı ürkütemez. Bu doğrultuda alınacak kararı “Yaa… Allah işte böyle şaşırtır” sevinciyle karşılarız.
(U.D.): Saadet Partisi lideri Sayın Temel Karamollaoğlu’nun kuşkulandığı gibi başka hesaplar olabilir mi?
(A.Ç.): Olabilir. Ama bu tür yeni seçim kumpas planları varsa, onu neden bir erken veya baskın seçimde uygulayıp da ziyan etsinler?..
(U.D.): Nasıl yani, bu sözlerinizi biraz daha açar mısınız?..
ERKEN SEÇİM TARTIŞMALARI MİLLETİN CEBİNE ZARAR VERİR
(A.Ç.): Eğer seçimlere ve seçim sonuçlarına daha önce hiç uygulamadıkları metotlarla müdahale edeceklerse, bunu 2023 Haziran’ındaki seçimlerde yapmaları daha makul, daha akıllıca olmaz mı? Çünkü böylece 2023 Haziran’ına kadar olan süreyi gözden çıkarmamış olurlar. Neyse bütün bunlar sadece nafile değil, Türk Milleti’nin genel iyiliğine, menfaatlerine, ihtiyaçlarına aykırı, onların cebine zarar veren tartışmalar. Biz, Meral Akşener liderliğindeki İYİ Parti ve Millet İttifakı olarak bütün ilgimizi ve dikkatimizi gerçek sorunlara vermek zorundayız. Erken seçimmiş, baskın seçimmiş bunlar bizim meselemiz değil. Asli ve hakiki gündemi karartmak, gölgelemek için atılan sahte işaret fişekleriyle gereksiz yere dolduruşa gelmeyelim.
(U.D.): O halde Sayın Devlet Bahçeli gibi deneyimli bir siyasetçinin uyarısını seçim değil, başka bir çerçeve içine yerleştirmemiz gerekiyor.
(A.Ç.): Elbette. Her şeyden önce Sayın Erdoğan’a koşulsuz bağlı seçmenlerin oranında sanıldığından çok daha fazla bir aşınma söz konusu. Bu aşınma Sayın Ahmet Davutoğlu’nun ve Sayın Ali Babacan’ın farklı türden açıklamalarıyla hızlanmakta. Efendim, milletvekillerinin parti değiştirmesi engellenmeliymiş, bu yapılamıyorsa sıkı kayıtlara bağlanmalıymış. Neden? İYİ Parti’nin YSK müdahalesiyle seçime girmesini engellemeye yönelik kumpas, Sayın Akşener ve Sayın Kılıçdaroğlu’nun olağanüstü ahlaklı ve demokratik iş birliğiyle bozulduğu için mi? O dönemdeki tüzüğe göre çok yetkili Genel Sekreter olarak süreci ben takip ediyordum…
(U.D.): Sahi bizi bugünlere getiren tarihi ve çok kritik o iki günde neler oldu?
DEMOKRASİNİN VAROLUŞSAL KRİTİK İKİ GÜNÜNÜ YAŞADIK
(A.Ç): Ben buna demokrasinin varoluşsal kritik iki günü diyorum. Cuma günü toplanan YSK üyeleri, İYİ Parti’nin seçime girip girmeyeceği konusunda güya beşe beş ikiye bölünmüşler. Yine güya gelmeyen tek üyenin de görüşünü almak için pazartesi günü tekrar toplanmak üzere dağılmışlar. Böyle sızdırıyorlar ki kamuoyuna “YSK hukuki tartışma yapıyor” havası versinler. Halbuki ortada kalacak bir şey yok. Çünkü Sayın Koray Aydın teşkilât şartlarını yerine getirmişti. Bunu bizzat hukukçu arkadaşlarımla Yargıtay’a giderek bir kez daha teyit etmiştik. Nitekim cuma toplantısından bir gün önce, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nca “İYİ Parti seçime girme şartlarını sağladı” kararı YSK’ya ulaştırıldı. Yani YSK’ya düşen sadece uygulamaktı. Karar vermemeleri niyetlerinin ifşasıydı.
(U.D.): YSK uygulamaları konusunda neden kuşku duyuyordunuz?
(A.Ç.): 2002 seçimlerinden sonra Yargıtay Genel Kurul kararını uygulamayarak DYP’nin baraj altında kalmasını sağlayarak AKP’nin önünü açmışlardı. Ve ilginçtir her yerde yapılan FETÖ temizliğinin orada yapılmadığını gözlemliyordum. Bu nedenlerle pazartesi tekrar toplanma kararı aldıkları haberini alır almaz, CHP adına hukuki süreci takip eden Sayın Bülent Tezcan’ı aradım. İstişare sonunda bunun bir oyun olduğu konusunda mutabık kalarak Genel Başkanlarımızı aradık ve onlar düğmeye bastı. Cuma akşamı Sayın Koray Aydın ve ben, Sayın Engin Altay’la son toplantımızı yaparak iki partinin liderlerinin önceden aldıkları kararı uygulamaya başladık. Nitekim pazartesi toplanacağını açıklayan YSK, beklediğimiz gibi, cumartesi sabahı aynı gün 14.00’te toplanma kararı aldı. Bizim için zamana karşı yarış başlamıştı. 15 demokrasi kahramanının CHP’den ayrılıp İYİ Parti’ye katılması operasyonu 13.35’te sonuçlandı. Şimdi soru şu: İYİ Parti’yi seçime sokmayarak milli irade gaspı yapmak mı ahlâksızlık, yoksa milletin iradesini koruyabilmek için meşruiyet mücadelesi mi?
(U.D.): “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin devamını da mümkün kılacak bazı reformların yapılması ve acilen çıkarılması gerektiği” tespitini bu tartışmaların neresine oturtuyorsunuz?
MİLLETİN EKONOMİSİNE NÜKLEER BOMBA ATILMIŞ GİBİ
(A.Ç.): Yeni rejimin tüm boyaları sadece ama sadece 2 yılda aktı. Bütün kuvvetlerin tek adamda toplandığı bu rejimin tüm göstergeleri berbat. Ekonomimiz zaten kötüydü, tarafsız uzmanların iddialarına göre; pandemi sürecinin de büyük etkisiyle iflasa gidiyor. Anayasal haklar ve özgürlükler hızla daraltılıyor. Bir hukuksuzluk rejiminin her türlü keyfiliğine açık kulları gibiyiz. İç savaş kışkırtıcısı bir kadını tutuklamak yerine, gençleri tutukluyorlar. Ekonomideki manzara nükleer bomba atılmış gibi. Rekor bir işsizlik ve pahalılıkla karşı karşıyayız. Daha da önemlisi artık halkımız, beyin yıkama operasyonlarına bağışıklık kazandı. Ülkenin içine düştüğü acılı durumun sorumlusu, 16 Nisan 2017 referandumuyla temeli atılan yeni otokratik rejimdir! Zeki ve birikimli bir siyasetçi olarak Sayın Bahçeli de işte bunları görüyor. Türkiye’yi yönetme gücünü bırakmak istemiyor. Türk Milleti’nin kazanmaya başladığı bağışıklığı etkisiz kılmak istiyor.
(U.D.): Erken seçim tartışmalarının başka bir boyutu da olamaz mı? Mesela gündem değiştirmek gibi?
BU REJİMİ AYAKTA TUTMAYA YÖNELİK GİRİŞİMLER ANCAK ANTİ-REFORM OLABİLİRLER
(A.Ç.): Şüphesiz. Kesinlikle olabilir. Zaten bu rejimi ayakta tutmaya yönelik girişimler reform olamazlar, ancak anti-reform olabilirler. Ama gerçekler o kadar boğucu, sıkıntılar o kadar büyük ki, her türlü suni gündem onun tarafından ezilip geçilecektir. Bu en temel hayatta kalma kuralıdır! Yaşam iktidarların değil kendisinin sürmesine hizmet eder. Sayın Cumhurbaşkanı, bu yılın ekim veya kasım ayında, yahut 2021 baharında Türkiye’yi seçime götürürse, 2023 Haziran’ına kadarki iktidar döneminden bir anlamda feragat etmiş olacaktır. Çünkü; kaybetme riski çok yüksek. Bazıları “Cumhurbaşkanı’nın bu kadar olumsuz koşullarda bile etkili olabilecek, bilmediğimiz bir seçim planı vardır” diye düşünebilir. Tamam, olabilir! Ama böyle bir plan varsa, onu neden zamanından önce kullansın? Neden 2023’e kadar beklemesin?
(U.D.): Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinin anayasal olarak adeta “Katolik Nikahı” gibi bağlı olduğundan söz ettiniz. Kısaca açar mısınız?
(A.Ç.): 16 Nisan Anayasası, Cumhurbaşkanı’nı mutlak güç kılmak için seçimleri de tek başına kendi hedeflerine göre belirleme yetkisi vermiştir. Cumhurbaşkanı ve milletvekili genel seçimleri birlikte yapılmak durumundadır. Bunun iki yolu vardır. Birincisi Cumhurbaşkanı’nın herhangi bir nedenle parlamentoyu feshederek seçime götürmesidir. Bu yolu seçtiğinde ülke en geç 90 gün içinde seçime gidecek ve hem yeni Cumhurbaşkanı’nı, hem de yeni Meclis üyelerini belirleyecektir. Erken seçim, bir baskın seçim olabilir diyenleri haklı çıkaracak tek yol, Cumhurbaşkanı’nın bu tür bir karar vermesi olabilir.
İkinci yol, Meclis’ten erken seçim kararının çıkmasıdır. Ancak bu da anayasal bir prosedürü gerektirdiği için neredeyse imkansızdır. Çünkü muhalefetin tek başına anayasal çoğunluğa ulaşma imkanı yoktur. Sonuç olarak, her koşulda inisiyatif tamamen Cumhurbaşkanı’nın elindedir. Bu, rejimin mahiyetine ilişkin son derece ibret vericidir. Çünkü bize Meclis’in adeta yok hükmüne indirildiğini ve değersizleştirildiğini göstermektedir.
AKŞENER DÜŞMANLAŞTIRMAYA KARŞI OLGUN BİR SİYASETÇİ
(U.D.): Muhalefet seçim konusunda çok çaresiz mi diyorsunuz yani?
(A.Ç.): Hayır! Millet İttifakı’nın mevcut ve muhtemel paydaşları neden çaresiz olsunlar ki? Seçim olmak zorunda; er veya geç! Kim bilir belki de Sayın Erdoğan, kendisinin bilebileceği nedenlerle Türkiye’yi 90 gün içinde seçime götürecektir bir veya iki yıl içinde. Önemli olan erken veya baskın seçime değil, Türk Milleti’nin gerçek ihtiyaçlarına odaklanmamızdır. Bunu hiç akıldan çıkarmazsak, seçime zaten her an hazırız demektir! İşaret fişeğini ister Bahçeli çaksın, ister başkası! Biz işimize, önümüze ve geleceğe bakalım. Suni gündem tuzağına düşmeyelim.
(U.D.): Millet İttifakı’nın oluşumunda önemli katkılar yapmış bir siyaset insanı olarak muhalefete suni gündem tuzağına düşmeyelim diyorsunuz. Peki, iktidara bu konuda tavsiye edebileceğiniz bir tutum var mı?
(A.Ç.): Sayın Erdoğan Millet İttifakı’nı ve diğer muhalefet partilerini düşmanlaştırmaktan artık vazgeçsin. Türk Milleti bu dilden gerçekten çok yoruldu. Maazallah ya muhalefet de iktidarın tavrı ve yöntemleriyle karşılık vermeye kalkışsaydı?.. Ama bu olgun siyasi partilere ve liderlere yakışmaz. Çünkü Sayın Akşener, düşmanlaştırmanın milletimize büyük zarar vereceğini tecrübeleri ile biliyor. O halde Sayın Cumhurbaşkanı’na şu çağrıda bulunabiliriz: “Kutuplaştırma ve düşmanlaştırma politikalarını bir kenara bırakın. Seçimlere ne zaman gidersiniz bilemeyiz! Ama bu size bir seçim kazandırmasa bile, kariyerinizi bir seçim hezimetiyle noktalamaktan kurtaracaktır!..”