Korona, dünyada birçok alanda büyük sarsıntı yarattı. Yeni bir çağın başlangıcı olarak görülen korona birçoğumuzu evlere kapadı. Bu sürecin durup düşünmeye büyük faydası oldu. Kendi aralarında arkadaş sohbeti yapan feysbuk, vatsap gibi sosyal basın toplulukları aile, yurt ve dünya meseleleri ile daha fazla ilgilenmeye başladılar. Bu topluluklardan biri de Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi mezunlarının oluşturduğu DTCF AKADEMİ topluluğu idi. Aydınlar, bilim adamları ve eğitimciler ilmi çalışmalar yapmak üzere bir araya gelmişti. “Türkiye Cumhuriyeti’nin Dil Siyaseti Nasıl Olmalıdır?” başlıklı ilk ilmi toplantısını 18 Mayıs 2020’de yapmıştı. Bu toplantı sonucunda kamuoyuna sunulan Bildiri, sorumluluk sahibi aydınların örnek bir çalışması olarak yorumlandı.
Bu bildiri, Karamanoğlu Mehmet Bey’in meşhur fermanına yakışan bir bildiriydi. Dil Bayramı vesilesiyle çeşitli kurumların yayınladıkları bildiriler gibi geçiştirilemeyecek bir metin hazırlanmıştı. Bildiri hem durum tespiti yapıyor hem ilkeleri ortaya koyuyor hem de çözüm yolları öneriyordu. Türkçe, Türklüğün her alanı gibi sahipsiz bir alan olduğu için ihmal edilmiş ve yabancı tesirlere açık hale gelmişti. Bildiri metninin başlangıcında “Türkiye Cumhuriyeti’nin -kuruluş dönemi hariç- sağlıklı bir “Dil Siyaseti” takip ettiği söylenemez. Dünyaya “uygar” sözünü öğreten milletimizin yeniden uygarlık ve dünya siyasetinde rol alabilmesi için, devletimizin resmi/özel bütün kurum ve kuruluşlarının, aşağıdaki esaslar çerçevesinde oluşturulacak “Dil Siyaseti”ne ihtiyacı vardır. Cumhuriyetimizin en eski eğitim kurumlarından biri olan DTCF mensubu sorumluluk sahibi aydın ve bilim adamları olarak, yetkilileri ve aydınlarımızı bir “Dil Siyaseti” oluşturup uygulamaya, halkımızı da aşağıdaki ilkeler ve tespitler çerçevesinde hareket etmeye çağırıyoruz.” deniliyordu. Kamuoyunda büyük yankı uyandırdığı söylenemez ama Türkçe hassasiyeti olan birçok yazar, mesela Arslan Tekin, Ercan Çalışkan, Feridun Yıldız gibi yazarlar yazılarında Bildiri’den bahsettiler.
Bu bildirinin biraz uzun bir metni var. Ancak Türkçe konusunda duyarlı herkesin metnin tamamına göz gezdirmesi faydalı olacaktır. Ben metinde geçen bazı ilke ve önerilerin, özellikle Bildiri’nin Türkçenin işlenmesi konusu üzerinde durmak istiyorum.
Bildirinin hemen başında şu önemli tespitler var: “Dil, millet olarak yaşamanın temel şartıdır. Bir milletin milli değerlerini yaşatıp geliştirebilmesi ancak o milletin dilini yaşatıp geliştirmesine bağlıdır. Milletlerin siyasi yapılanmaları olan devletler dil ile ilgili temel siyasetler belirleyip bunları ısrarla uygulamaz ve dillerini yabancı etkilere maruz kalacak şekilde ihmal ederlerse ne medeni olarak ne de siyasi olarak ilerleyebilirler. Böyle devletlerin uygarlığa katkı sağlamaları; dünyanın geleceğinde söz sahibi olmaları mümkün değildir. Türk milletini sevenler Türkçeyi hayatın her alanında hâkim kılmak için çalışmalıdır.”
“Türkçemizin işlenmesi, geliştirilmesi, yaygınlaştırılması ve hassasiyetle korunması her Türk’ün temel görevidir. Türkçenin gelişmesi, işlenmesi ve yaygınlaşması için gazete, dergi, kitap, sesli kitap, radyo, televizyon, sinema, çizgi film, tiyatro, görüntü, internet, bilgisayar oyunu ve benzeri her türlü imkândan yararlanılmalıdır. Okullarımızda ana dilimiz yeterince öğretilmeli, ana dilimizi öğretmekte yeni teknolojilerden yararlanılmalıdır.”
“Türk Devletleri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırları içinde Türkçe konuşulmalı, yazılmalı; eğitim, bilim, sanat gibi her alanda dil Türkçe olmalıdır. Tarihi ve güncel Türk ağızlarının söz varlıklarının araştırılması, tespiti ve korunması, bunun yanında İstanbul ağzının ortak konuşma ve yazı dili haline getirilmesi sağlanmalıdır. Aynı ailede birbirinin yazdığını okuyamayan, konuştuğunu anlayamayan kardeşler olur mu? Olursa bu doğru mudur? Türk Devletlerinin yöneticileri, bütün kardeş Türk topluluklarının aynı alfabeyi kullanmasını sağlamalıdır. Dil uzmanları, Türkçenin geliştirilmesi için araştırma ve yayın yapar, sözlükler, kılavuzlar hazırlar; Türkçe Sözlükte karşılığı olmadığı için dilimize alınması gereken yeni sözleri belirler, daha yabancı söz girmeden onun Türkçe karşılığını tespit ederler. Yeni terimler bulunacağı zaman önce halk dilindeki sözler arasına kardeş Türk Devletlerinin sözlüklerine, bulunmuyorsa eski Türkçe metinlere bakmak, bulunmadığı durumlarda Türkçenin yapım özelliklerine göre yeni kelimeler meydana getirmek esastır. Yine bir karşılık bulunamamış ise o sözün Türkçeleştirilerek kullanılmasına izin verilebilir. Bu yeni sözü derhal kullanıma sokmak da konuyla ilgili bütün kişi ve kurumların görevidir. Türk halkının bildiği ve kullandığı her kelime Türkçedir. Halka sevimli gelen ve yapay olmayan her kelime millîdir. Bir milletin dili, kendisinin cansız köklerinden değil, canlı tasarruflarından meydana gelen canlı bir organdır. Dilimize bir şekilde girmiş ve halkın benimsemediği yabancı kelimelerin yerine Türkçemize uygun karşılıklar bulmak ve eski kelimelerin izini silecek şekilde kullanmak uzmanların olduğu kadar aydınların, sanatçıların ve her Türk’ün görevidir.”
Bildiri’nin tamamı önemli ama bana göre üzerinde önemle durulması gereken kısmı Türkçenin işlenmesi kısmı: “Türk Devletleri ve Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetenlerin Türkçeyi işleme ve yazı dilini geliştirmek görevleridir. Türkçenin klasiklerini, seçkin eserlerini yeni nesillere ulaştırmak, okutmak, edebi zevk aşılamak ve yeni klasiklerin oluşması için çalışmakla yükümlüdürler. Bir yazı dilinin gelişmişlik durumunu belirlemek için çağdaş dünyanın kullandığı belirli ölçütler vardır. Bunların başında, edebî ve bilimsel alanlardaki işlenmişliği gelmektedir. Bunun yanında, yazı dilinin basılı eserleri ve kitapların baskı sayısı ile basılanların tür ve çeşitliliği de ölçütlerden bazıları olarak kabul edilmektedir. Süreli yayınların, özellikle dergilerin, gazetelerin yayımı, yazı dilini besleyen en önemli ögedir. Elbette, yazı dili için temel şartların başında sınırları belli bir coğrafya ve bir devlet teşekkülünün varlığı gelmektedir. Dilin, bilimsel eserlerle işlenmesi yanında edebî olarak işlenmesi ve eşzamanlı yayınlarda bu işlenmişliğin sürdürülmesi önemlidir. Dilin işlenmiş ürünlerinin geniş toplum tabanına yayılması ve düşünsel alanın derinleştirilmesi, o yazı diliyle inşa edilen gelecek tasarımı için de çok mühimdir. Dolayısıyla roman, hikâye, deneme, tiyatro, sinema ve film senaryoları, gezi ve hatıra yazıları ve mizahî eserler, bu işlenmişliğin can damarları olarak kabul edilmektedir. Bunların yanında, ilköğretimden üniversiteye kadar ders kitaplarının dili de dilin doğal gelişmesine büyük ölçüde katkıda bulunmaktadır. Bunun için:
- Yazı Dillerinin Dil Politikalarıyla Yönlendirilmesi
- Yazı Dili Ürünlerinin Basım, Yayım ve Dağıtımı
- Yazı Dili Alanının Temel Yazıcılık Alanları: Sözlükler, Ansiklopediler
- Bilim, Edebiyat ve Sanat Alanında Yazı Dilinin İşlenmesi
- Yazı Dilinin veya Anadilin Geleceğini Yönlendirici Söylemler
- Kamusal Alanda Yazı Dilinin İşlenmesi (Bakanlıkların hazırladığı ders kitapları, üniversitelerin çıkardığı bilimsel dergiler, yönetmelik, yönerge, kanunların dili, kamusal alanda yazı dilinin işlendiği örnekler olarak ele alınmalıdır.)
- Mevcut Gidişata Muhalif Dilin İşleklik Kazanması (Tarihsel bir örnek olarak Hürriyet Kasidesinin ve diğer örneklerin yadsınamayacak işlevleri).
süreçlerinde yöneticilerin ve ilgililerin azami dikkati ve gayret göstermeleri gerekmektedir.
Ülkenin bilim kurumları, Türkçenin bilim dili olması için Cumhuriyet’in ilanından sonra başlatılan çalışmaları, aynı bilinçle devam ettirmelidir. Türkçe bilim diline en uygun dillerden olduğu halde Türkçenin bilim dili olmadığını söyleyenler sömürgecilerin sözcüleridir. Üniversitelerdeki yabancı yayın sona erdirilmeli, yapılan bütün çalışmaların öncelikle Türkçe olarak ve Türkiye’de yayınlanması sağlanmalı, gerekiyorsa bu yayınlar daha sonra yabancı dillere çevrilmelidir. Türkçenin işlenerek geliştirilmesi sanatçı ve uzmanların görevidir. Sanat eserleri oluştururken Türkçenin en güzel şekilde kullanılması, başta edebiyatçılar ve eleştirmenler olmak üzere sanatçıların temel sorumluluğudur.”
“Din dili, evrensel dil” gibi yutturmacalarla, çok küçük yaşlarda, daha çocuklarımızın ana dillerinin yapı ve anlam örgüsü oluşmadan ve büyük kısmının ömür boyu ihtiyaç duymayacakları yabancı diller onlara zorla öğretilmektedir. (Böyle yaparak ana yurdumuz olan ana dilimizi terk edip, topluca, bir başka ülkeye, yani bir başka dile taşınmaya karar vermiş gibiyiz.) Eğitim, öğretimin ve bilimin Türkçeden başka bir dille yapılması sömürgecilerin işidir. Eğitim-öğretimin her kademesinde yabancı dille öğretime derhal son verilmeli ve buna devlet öncülük etmelidir. İhtiyaca göre diğer dillerin öğretilmesi bunun dışındadır.”
Bildiri’de Türkiye ve yurt dışındaki çocuklarımız için yapılacak çalışmaların altı önemle çizilmiş:
“Çocuklara yönelik güzel Türkçe ile ve Türk kültüründen yola çıkılarak hazırlanmış internet siteleri, bilgisayar oyunları, sesli kitaplar, çizgi filmler, televizyon programları, ders kitapları onlarda dil zevkinin oluşmasına yardımcı olacaktır. Konuyla ilgili kurumlar oluşturulmalıdır.
Yurt dışındaki, özellikle Avrupa’daki göçmen ve çoğu çifte vatandaş Türk çocuklarının Türkçe eğitimleri çok önemlidir. Tamamen farklı bir yabancı dil kültür ortamında yetişen çocukların durumu fecaat arz etmektedir. Türkçe TV yayınlarının her eve girmesi dil öğrenimi açısından çok faydalı olmuştur ancak MEB tarafından görevli gönderilen Türk Kültürü ve Türkçe Dersleri öğretmenlerinin yeterince faydalı olabilmeleri için dijital çağın imkân ve vasıtalarından yararlanmayı da esas alan yeni program ve eğitim materyalleri hazırlanmalıdır.”
Bildiri’nin şu tespitleri de çok önemlidir: “Aileler, okullar, basın yayın organları, televizyonlar, sanal ağ siteleri, yayınevleri, basımevleri, sanat kurumları, belediyeler, bakanlıklar ve bütün kamu-özel kişi ve kurumlar güzel Türkçe konuşmak ve yazmakla sorumludur. Özellikle çocuklarımızın çevresini kuşatan sözlü ve yazılı basının ana dilimize karşı duyması gereken sevgi ve sorumluluk yeterli değildir.”
En hoşuma giden bölümü ise Türkçeyi yanlış kullananları teşhiri hakkında olan bölüm: “Halka hitap etme durumunda olan herkesten (radyo ve televizyon sunucuları, eğitim kurumlarında çalışanlar, din adamları, vb.) mutlaka dil titizliği ve edebî zevk aranmalıdır. Eğitim, bilim, sanat, basın, televizyon, siyaset, yönetim gibi alanlarda, kamuoyunun önüne çıkan görevlilerin Türkçeye ehliyeti sağlanmalı, buralarda güzel Türkçe konuşamayan insanların görev almasının önüne geçilmelidir. Türkçesine özen göstermeyen her vatandaş, her kurum ve işletme uyarılmalı, Türkçesi düzgün olmayan her aydın ve idareci teşhir edilmelidir.”
Bildiride yabancı isimlerin yer aldığı tabelalara da yer veriliyor: “Türk Devletlerini ve Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetenlerin Türkçeyi koruma, ona yönelen tehditleri önleme görevleridir. Yabancı tabela istilası gibi konularda özendirici ve caydırıcı önlemlerle, kanunlarla tedbir almakla yükümlüdürler. Türkçeyi “sokaktaki yabancı” durumuna düşüren iş yeri adlarının Türkçe olması sağlanmalıdır.”
Eğitimin her kademesinde neler yapılması gerektiği üzerinde de durulmuş. “Dil eğitimi ailede doğum öncesinde annenin dinlediği türkülerle başlar. Beşikle, tepesinde dönen müzikli oyuncakla, ninniyle, giysilerin, oyuncakların diliyle dil öğrenmeye devam eder. Anne ve babaların, çocuklarını, sağlıklı gıdalarla besleyip büyütmelerinin yanında güzel Türkçe ile besleyip doyurmaları ve onların gönül ve ruh dünyalarını zenginleştirmeleri, temel görevleridir.” denilimiş.
Dedim ya uzun bir Bildiri. Bidiri’de yer alan ve beni çok sevindiren şu temennilerle yazıma son vereyim. “İnternet çağında, yapay zekâ çalışmalarının hız kazandığı günümüzde, bilgisayar ve internet matematiğine en uygun dil olduğu söylenen Türkçenin dünya dillerinden biri olması için çalışmak her Türkün görevidir. Türkçe yapay zekâ çalışmaları hızlandırılmalıdır.”
Dil Tarihli Aydınlarımızı ve onların kurduğu DTCF AKADEMİSİ’ni böyle önemli bir konuya eğildikleri için kutluyorum. Alkış size! Yolunuz açık olsun, ayağınıza taş değmesin.