Esnaflık ben buradayım diyecek…Adalet, terazisini de alıp gelecek…Hak ve hukuk çıkacak, hoşgörü çıkacak karşımıza…Mevlâna çıkacak, Şeyh Sadrettin Konevi’yle kol kola… Kazıla-kazıla bağrı delik deşik olan Alaeddin tepesi çıkacak sonra…Daha da derinlerde orada yatan gönül aleminin Sultanları çıkacak…Selçuklunun Sultanları çıkıp gelecek maziden. Biz hep buradaydık, siz neredesiniz diye sormayacaklar mı? Mazi kalbimde bir yaradır dediğimiz, mazinin bu tarafları. Görmezden gelinmeye devam edildiğinde, iki dünyada da iki eli iki yakamızda olacak olan tarafı….
Mazi hemen hepimizin içinde bir yaradır aslında. Kimi tatlı kimi acı bir yığın hatıra taşır yüreklerimiz.
Mazinin insan kalplerinde bir yara olduğunu, hazin bir hatıra olduğunu, neredeyse bir asır önce yazılan ve bestelenen bir şarkı kadar anlatan olmadı.
“Mazi kalbimde bir yaradır.” 1928 yılında sözlerini Necdet Rüştü Efe’nin yazdığı, Necip Celal Andel tarafından bestelenen ve plağa kaydedilen Türkçe sözlü ilk tango. 1932’de Seyyan Hanım tarafından seslendirilmişti.
Filme de çekildi. Başrollerinde Türkan Şoray ve Ekrem Bora’nın oynadığı film,1970’ de vizyona girmişti.
Şarkının en hatırda kalan dörtlüğü ise;
“Mazi kalbimde bir yaradır / Bahtım saçlarımdan karadır / Beni zaman zaman ağlatan / İşte bu hazin hatıradır” mısralarından oluşuyordu.
Yıllar geçti. Hep hatırlandı, hiç unutulmadı.
Buradan nereye mi geleceğiz?
Pek tabi ki şehrimize…
Mazi şehrimizin olmazsa olmazı…Kimler gelmiş, kimler geçmiş bu şehirden…
Hele mazinin derinliklerine inmeye başladınız mı, olaylar sizi Selçukluya kadar götürür.
Türk Tarihi açısından, mazi yaklaşık sekiz yüz yıl öncesine inmektir.
Haçlı seferleri sona ermiş. Ahi Evran Konya’ya gelmiş, Mevlâna ailesi Larende yani Karaman’dan Konya’ya ayak basmış, Moğollar çok geçmeden Anadolu’yu işgal etmişler, Anadolu Moğol zulmünü, vahşetini yaşamaya başlamıştı.
O yıllar mazinin en acı ve unutulması mümkün olmayan yıllarıydı…
Altın için, Anadolu’yu soyan, en ağır vergileri koyan, insanları acımasızca katleden Moğollar Anadolu’da ne rahat ne de huzur bırakmışlardı. Selçuklunun parlak dönemleri gitmiş, yerini Moğol Noyanlarının dilediği gibi at koşturduğu karanlık bir dönem almıştı.
*****
Anadolu’da Konya gibi, Kayseri gibi eşsiz şehirler vardı.
Taş işçiliğinde muhteşem eserler ortaya koyan Selçuklu Medeniyeti Anadolu’yu gezen seyyahlar tarafından öylesine anlatılmıştı ki, Konya bir rüya şehirdi.
Anadolu oldukça zengindi. Bu zenginlik hem maddi hem de manevi açılardan bakıldığında anlata anlata bitirilemiyordu.
Selçuklu şehirleri bulundukları bölgeleri ışıtan, insanların içini ısıtan şehirlerdi.
Başkent vasfına haiz olan Konya bu şehirlerin en ünlüsüydü.
Hatırlarsanız bir zamanlar öğrenen şehirler ve öğreten şehirler diye kavramlar vardı…
Bu kavramlar şu an için pek fazla gündemde değiller.
Çünkü araya Pandemi girdi…
Pandemi ile ölümler girdi. Entübe diye bir kavram girdi, karantinalar girdi. Hastaneler girdi. Ölüm kol gezdi sokaklarımızda…
Virüsler az gelmiş olacak ki onların varyantları devreye girdi. Ocaklar söndü. Yüzler soldu. Gözler doldu. Olanlar oldu. Umutlar soldu. Düştük kapaklandık yere. Ve bir daha da kalkamadık kolay-kolay…
Sonra Enflasyon girdi hayatımıza…
Hayat pahalılığı girdi. Zamlar girdi. Paramız pul oldu. Dibe vurduk. Dipte upuzun yattık kaldık. Kendimize gelemedik bir türlü…
Mazi kalbimizde derin yaralar açtı.
Sonra depremler oldu…
6 Şubat depremi 11 İlimizi etkiledi…Hatay, Kahramanmaraş ve Adıyaman yerle bir oldu.
Sel felaketleri yaşandı…Ormanlar yandı ardı ardına…Maden kazaları yaşandı, madenciler hayattan kopup gittiler.
Mazi, yakın mazi olarak da yüreğimizi çok burktu…
Hüzün dolu günler, gözyaşlarının sel olduğu anlar ve zamanlar yaşandı…
*****
Maziyi ıskaladığımızın, pas geçtiğimizin, adam sende misali kenarda bıraktığımızın bir başka yönü de Ahiliğin merkezi olduğumuzu hiç ama hiç hatırlamadığımızdı.
Ahilik, yıllardır usulen anıp geçtiğimiz bir mevzu olmaktan öteye geçemedi çünkü…
Oysa, Ahi Evran ve Ahilerinin gönül postlarını Anadolu’da serdikleri ilk şehirdi Konya.
Meslek erbaplarının, devrin en önemli ustalarının dükkanlarını açtığı, çırak ve kalfalarını yetiştirdiği, yetenekli kalfaların yapılan imtihanlar sonucunda ustalık kuşağını kuşandıktan sonra, Selçuklu ülkesi şehirlerine çıraklar ve kalfalar yetiştirmek üzere gönderildiği şehirdi.
Konya, yüzyıllar öncesinde, öğrenen değil öğreten bir şehir olarak dikkatleri üzerinde toplamış ve haklı olarak ayrıcalık kazanmış bir şehir olarak öne çıkmıştı.
İnanın, öğreten şehir olduğunu unutan şehrimiz değil, biziz, biz!
Öğrenen şehir yaklaşımını o yıllarda da beğenmemiştim, bugün içinde beğenmediğimi tekraren ifade etmek istiyorum.
Yok o senin dediğin öyle değil, şöyle ya da böyle diyenler olabilir.
Konya kimden ne öğrenecek? Var mı öğrenmeye bir ihtiyacı?
Şehrin ağırlığı, duruşu, azameti öylesine farklı ki…
Bu şehrin bir tek taşını bile yerinden kıpırdatamayacak, kaldıramayacak olanlar, ellerinde olsa şehre tekerlek takıp çekip götürecekler…
Şehrin mi canı sıkıldı geziyor, yoksa, canı sıkılanlar, gezme arzusuna karşı koyamayanlar gün diye etkinlik diye başka şehirlere mi gidiyorlar?
Etkinlikler, programlar, günler, açılışlar, öncelikle Konya’da yapılsaydı, ne olurdu?
İyi olurdu, yerinde olurdu öyle olması çok daha makuldü diyenlerin sesini duyan olmadı…
Tanıtım elbette olmalı…
Olmalı lakin….
Konya öğreten olmaktan, öğrenen olma mertebesine indirilmemeliydi!
Adeta tenzili rütbe gibi…Ya da tenzili makam gibi…
*****
Derinlere dalmayı belli ki sevmiyoruz.
Derinlere daldık mı, hakikatlerle yüzleşme gibi bir gerçek çıkıyor karşımıza…
Çünkü, derinlere indiniz mi, Ahilik çıkıp gelecek maziden…
Sanatlar ve meslekler çıkacak arka arkaya…Sanatçılar ve sanatkârlar biz buradayız, görün artık, görün bizi, duyun artık bizi diye kesecekler görmeyenlerin ve duymayanların yolunu…
Güzel sanatların cümle dalları sıralanacak yan yana…
Esnaflık ben buradayım diyecek…Adalet, terazisini de alıp gelecek…Hak ve hukuk çıkacak, hoşgörü çıkacak karşımıza…Mevlâna çıkacak, Şeyh Sadrettin Konevi’yle kol kola…
Kazıla-kazıla bağrı delik deşik olan Alaeddin tepesi çıkacak sonra…Daha da derinlerde orada yatan gönül aleminin Sultanları çıkacak…Selçuklunun Sultanları çıkıp gelecek maziden. Biz hep buradaydık, siz neredesiniz diye sormayacaklar mı?
Mazi kalbimde bir yaradır dediğimiz, mazinin bu tarafları. Görmezden gelinmeye devam edildiğinde, iki dünyada da iki eli iki yakamızda olacak olan tarafı….
Allah’tan şehir bizim gibi değil, tahminler ötesinde bir deneyime sahip.
Bu şehir, ağlara yakalanmaz, tuzaklara düşmez, uçurumların kenarında gezmez, boşboğazlık yapmaz, doğrudan şaşmaz, haddini aşmaz.
Rahmetli Ahmet Hamdi Tanpınar ne demişti,” Bir Başkent daima Başkenttir”
Arife tarif gerekmez denmiş…
Tam da Konya’yı tarif etmiş Tanpınar!