Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikâyede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya ne de alınganlık göstere… Sürçü lisan eylediysek affola…
Uzun uzun zaman önce memleketin birinde hoşgörüsü kıt, anlayışı zayıf, misafirperverliği öylesine, yardımseverliği neredeyse hiç olmayan insanların yaşadığı bir şehir varmış. Düşen düştüğü yerde kalırmış. Kimse elinden tutmaz, düştüğü yerden kaldırmazmış. Suda boğulup gitse, dönüp bakmazmış.
Dışarıdan gelenler bu duruma hiçbir anlam veremezlermiş. Bu şehirde huy olarak, yaradılış olarak, anlayış olarak hiç kimseye benzemeyen bir delikanlı yaşarmış. Onu ne babası severmiş ne anası. Ne de kardeşleri. Bedestende huysuz mu huysuz bir ihtiyar zenginin yanında çalışırmış. Huysuz ihtiyar delikanlının yaptıklarını beğenmese de Bedestendeki dükkân sahipleri çok çalışkan çok temiz, çok dürüst bir delikanlı derlermiş, memnun değilsen ver bizimle çalışsın. Senin verdiğin akçenin iki mislini verelim. İhtiyar olmaz dermiş ne bir yere veririm ne de benim dükkanımdan ayrılabilir. Kim ısrar ederse kalbini kırarım. Kim almak isterse de elini, ayağını.
Bir ay kadar sonra şehre bir kervan gelmiş. Kervanla şehre gelen genç ve güzel bir kız, Bedestende o huysuz ihtiyarın bulunduğu dükkâna girmiş, İhtiyarı görünce, dedem diye ağlayarak sarılmış boynuna. Huysuz ihtiyar, çağırmış delikanlıyı, bu kız demiş benim torunum olur. Onu bizim konağa götür, ne istiyorsa da yerine getir. Dükkândan dışarıya çıktıklarında, kız bayağı bir üst perdeden, sen demiş dedemin ayak işlerini görüyorsun galiba. Kılığın kıyafetin bana biraz tuhaf geldi de. Gerçi dedem, seni bayağı bir methetti, bende onun sağ kolu falan sandım. Delikanlı Ustam demiş fazla abartmış, Ustam gibi olmam için kırk fırın ekmek yemem lazım. Kız bak hele demiş, beyimiz tevazudan da anlıyormuş.
Birkaç gün sonra, huysuz ihtiyar, kızım demiş, seni buraya niçin çağırdım bilir misin? Kız; burada kalmam için herhalde demiş. İhtiyar; Orası tamam da demiş, esas mesele şu, seni evlendireceğim. Kız aman dedem demiş, yanındaki çırakla değil herhalde. İhtiyar, iyi bildin demiş, onunla evleneceksin. Kız dünyada olmaz demiş. Beni bir çırak parçasına mı layık gördün. İhtiyar o çırak değil demiş, benim sağ kolum. Tek yanlışı bizim gibi düşünmemek. Kız nasıl yani demiş. İhtiyar, bu delikanlı demiş, herkese yardım eder. Elinden tutar. Kim düştü kaldırır. Kimin derdi var, gece yarısı bile olsa yatağından fırlar gider. Anası-babası da sevmez huylarını amma, zaman içinde yaptıkları kalbimi yumuşattı. Lakin ona asla belli etmedim.
Kız nasıl yani demiş deli mi bu? Düşenden, şaşandan ona ne? Sanki kıymetini mi bilecekler? Ben onca vefasızlık gördüm. Yapayalnız kaldım. Babamın ortağı hileyle her şeyimize el koydu. Anam kahrından öldü. Kadıya gittim. Ardından Sultanın huzuruna çıktım. Haklı olduğumu kimselere anlatamadım.
Galiba demiş onunla evlenmekten başka bir çarem yok. Huysuz İhtiyar, delikanlıyı da razı ederek torunuyla evlendirmiş.
Evlendiklerinde, kız ben demiş ömür boyu, dost bildiklerimden, en yakınlarımdan bir dünya kazık yedim. Aldatıldım. Elimde ne var yok, hepsini kaybettim. Görüyorsun, en büyük kazıklardan birini de dedem attı bana…Seninle neredeyse zorla evlendirdi. Gidecek başka bir kapım yoktu. Anamın babası olan, huysuzluğu ile anamı bile bu şehirden kaçıran bu ihtiyarın yanına sığındım. Anam, gün gelir bize bir şey olurda, dedenin yanına gitmek zorunda kalırsan ona itiraz etme demişti. Ölmüş anamın vasiyetini yerine getirip dedemi dinledim seninle evlendim. Ancak bu seni seveceğim, bu evliliği sürdüreceğim anlamına gelmez.
Delikanlı bende demiş senin gibi Ustama hayır diyemem. Vardır bunda da bir hayır derim. İtiraz etmeden uyarım. Bugüne kadar hiç başım ağrımadı. Dilediğin zaman benden ayrılabilirsin. Sen o köşede, ben bu köşede yatalım. Sonra da çok mutluymuş gibi, insanların arasında dolaşalım.
Delikanlının hanımı olan o kız, aynı şehirde yaşayanlar gibi hareket ediyormuş. Delikanlının ailesi işte demişler tam bize göre bir gelin. Allah bizim oğlumuza akıl fikir versin. Versin de bu kızla evliliği devam etsin. Bunlar iki zıt kutup gibi. Biri ne diyorsa, diğeri onun aksini yapıyor. Haydi hayırlısı.
Birkaç ay sonra ihtiyar, gelin bakalım demiş, sizinle bir yere gideceğiz. Ardından da katılmışlar bir kervana yola revan olmuşlar. Kervanda kızın yakından tanıdığı biri varmış. Anasının ölümüne sebep olan, babasının malına mülküne el koyan o tüccar. Kızı görmüş hemen kızın yanına gelerek evlendiğini duydum demiş. Benimle evlenseydin, babanın mülklerinin yarısını düğün hediyesi olarak sana verecektim. Sen kaçtın gittin, çulsuz birine varmış diye duydum. O sünepe kocan da bu kervanda mı?
İhtiyar ve delikanlı kızın yanına gelmişler. Zengin tüccar, vay demiş, huysuz ihtiyarda buradaymış. Sonra dönmüş delikanlıya, o sünepe koca da sen misin? Sonra dönmüş kıza bak demiş bir bana bak, bir de şu çulsuza…Neler kaybettiğini anla artık. Ayrıl, bırak şu çulsuzu, ben seni almaya razıyım. Tüccarın kahkahaları devam ederken, kervan muhafızları, herkes saklansın demişler. Haramiler kervanı basmak üzere…
Bir saat sonra, haramiler bütün herkesi esir almışlar. Kervan ölüm sessizliğine bürünmüş. İtiraz eden, tüccarı öyle bir dövmüşler ki, öldürmekten beter etmişler. Harami başı esir alınanların yanına gelmiş. Bunları demiş, en yakın diyarın esir pazarında satacağız. Ben önce bir bakayım elimizde ne var? Sonra gelmiş huysuz ihtiyarın tam önünde durmuş. Çözün bu ihtiyarı demiş, hemen.
Haramiler ihtiyarı çözmüşler. Harami başı ustam demiş, sen ha…Emanetim sende mi?
Bende demiş İhtiyar. Senin emaneti demiş, torunumla evlendirdim. Sana da haber gönderdim, kervanı basman için. Harami başı çözün şu delikanlıyla kızın ellerini ayaklarını demiş. Çözün yanıma getirin.
Delikanlı ve karısı Harami başının yanına gelmişler. İhtiyar, bu harami başı senin öz baban demiş. Seni bana emanet etmişti. Hikayesi hem uzun hem de hüzünlü. Söz sana anlatacağım. Bende akrabam olan ana-baba bildiğin aileye seni teslim ettim. Altı yaşına girdiğinde de yanıma aldım. Sonra dönmüş Harami başına demiş ki, senin oğlun damadım. Benim torunumda senin gelinin.
Kız hemen, şu demiş dövdüğünüz tüccar var ya diye bir başlamış anlatmaya hem ağlamış hem anlatmış başından geçenleri. Harami başı, tamam gelinim demiş, senden ne aldı son akçesine kadar ya verecek ya da ölecek…
Harami başı, tüccara benim demiş kervanda adamlarım vardı, sen benim oğluma sünepe demişsin. Söyle kim sünepe? Tüccar benim ağam demiş, hatta ben sünepe oğlu sünepeyim. Yemin olsun bu kıza ait ne varsa son akçesine kadar vereceğim. Harami başı bana bak tüccar demiş, biz harami falan değiliz ben Sultanımızın Muhafızlarının başıyım. Bu kervanı bilerek bastım. Niyetim hem oğluma kavuşmak hem de dünya kadar insanı dolandıran seni yakalamaktı. Bak bakalım senden başka hırpaladığımız kim var? Tüccar yerlere kapanmış kendini yerden yere atmış.
Delikanlı ise oldukça şaşkınmış. Ben demiş ne diyeceğimi bilemiyorum. Muhafız başı bu kervan demiş, bana oğlumu getirdi. Gelinimi getirdi. Ustamı getirdi. Ben daha ne isterim?
Kervan yoluna giderken, Muhafız başının kafilesi de yolları üzerindeki bir handa konaklamışlar. Usta ve Muhafız başı hanın avlusunda derin bir sohbete dalarlarken, delikanlı ve karısı da handaki odalarında karşılıklı oturmuşlar. Delikanlı bu kervan demiş bizim kırılma noktamız oldu. Babana ait malına mülküne kavuşuyorsun. Bende belki ilk defa gördüğüm babama katılırım. Gel artık şu evlilik işini uzatmayalım.
Kız, sen demiş dürüst ve iyi bir adamsın? Beni bunca zamandır hiç incitmedin. Tek bir acı söz söylemedin. Beni hep hoş tuttun. Haramiler kervanı bastığında, elimi hiç bırakmadın, kendini bana siper ettin. Anladım ki, sen beni evlendiğimiz günden bu yana hep sevdin. Senden niye ayrılayım ki…
Sonra ne mi olmuş?
O herkesi dolandıran tüccar, huysuz ihtiyarın şehrine gitmiş onu pek sevmişler… Orada Bedesten Ağası olmuş. Delikanlının öz babasını Sultan kendine Vezir yapmış. Delikanlıya da sarayda bir görev vermiş. Delikanlının hanımı ticaretle uğraşmaya devam etmiş. Huysuz İhtiyara gelince, delikanlı ve karısının çocuklarıyla vaktini geçirmiş. Öyle iyi huylu biri olmuş ki, çocuklar pamuk dede, çevrelerindeki insanlarda keşke bizim de böyle bir dedemiz, böyle bir babamız olsaydı diyorlarmış.
Şehir şehire, Huysuz İhtiyar huysuz ihtiyara, dürüst delikanlı dürüst delikanlıya, gelin kız gelin kıza, Harami başı Harami başına, kervan kervana, Tüccar Tüccara, han hana, aile aileye, kardeş kardeşe benzer…
Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikâyede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya ne de alınganlık göstere…
Sürçü lisan eylediysek affola…
Bir daha ki sefere daha güzel bir hikâye anlatırız inşallah…