Bu makale, toplumsal çöküşün temel nedenini ahlaki değerlerin yitirilmesi ve adaletsizliğin kanıksanması üzerinden analiz etmektedir. Yazara göre, tarih boyunca helak edilen kavimler ve gerileyen imparatorluklar, ibadet ritüellerini ahlakın önüne koyarak toplumsal adaleti ihmal ettikleri için başarısız olmuşlardır. Günümüzde Türkiye’deki ekonomik sıkıntılar ve halkın sessizliği, dinî söylemlerin güçlenmesine rağmen etik değerlerin ve kul hakkı bilincinin zayıflamasıyla ilişkilendirilmektedir. Kur’an ayetleri ve evrensel düşünürlerin görüşleriyle desteklenen metin, gerçek dindarlığın sadece şekilsel uygulamalar değil, dürüstlük ve merhamet olduğunu savunmaktadır. Sonuç olarak, toplumun yeniden inşası için eğitim sisteminin sadece ritüel odaklı değil, eleştirel düşünce ve güçlü bir ahlak bilinci aşılayacak şekilde yapılandırılması gerektiği vurgulanmaktadır.
İstanbul’u, hatta Türkiye’yi bir saatte kilitleyebilecek kadar stratejik olan elektrik şalteri, kimlerin elinde? Yabancı sermaye ve enerji şirketleri. Kaybeden ise faturalarını ödeyen, sabah karanlıkta işe gidip akşam karanlıkta eve dönen milyonlar. Üç kuruşa çalışıp ay sonunu getiremeyen, sosyal hayatı olmayan, yeterince beslenemeyen, ulaşım ve uyku sıkıntısı çeken halk… Ortaçağ karanlığında Türkiye Yüzyılı.
Hz. Peygamber ve Ahlakın Evrenselliği
Hz. Muhammed (S.A.V.) “Ben güzel ahlakı tamamlamaya gönderildim” diyerek, önceki kavimlerin yaşadığı temel soruna dikkat çekmiştir. Kur’an’da anlatıldığı gibi, Ad kavmi, Samûd kavmi ve Lut kavmi gibi topluluklar, ahlâkî değerlerini yitirdikleri, adaletsizlik ve zulmü norm hâline getirdikleri için yok edilmişlerdir. Peygamberlerin uyarılarını reddeden bu kavimler hem bireysel hem de toplumsal bozulmalarının sonucu olarak felakete uğramışlardır. Hz. Peygamber’in misyonu ise ibadet ve ritüelden öte, ahlâkı ve erdemi toplumun merkezi hâline getirmek olmuştur. Bu bağlamda, güzel ahlakın önemi sadece bireysel değil, toplumsal sürdürülebilirlik açısından da kritiktir.
Peki neden halk tepki vermiyor? Alışkanlık, bilgi eksikliği ve bireysel çaresizlik kadar, toplumsal ahlakın zayıflığı da etkili. Tarih boyunca İslam toplumlarında din öne çıkarken ahlak ikinci planda kalmış, ritüel ve hukuk öncelikli olmuş, toplumsal adalet ve eşitlik çoğu zaman göz ardı edilmiş. Peygamber (s.a.v.) “Ben güzel ahlakı tamamlamaya gönderildim” derken, toplumsal ahlakın unutuluşu bu eksikliğin tarihî yansımasıdır.
Bugün neden susuyoruz?
Çünkü dinî söylem güçlenirken, ahlâk geri plana itildi. Ritüel var, ama kul hakkı yok. Slogan var, ama adalet yok.
Tarihî örnekler: Endülüs’te bilim ve toplumsal etik ihmal edilmiş, Osmanlı’da 17.-18. yy gerilemesinde ritüel ve güç odaklı yapı toplumsal adaleti zayıflatmıştır. Modern İslam ülkelerinde ise dini söylem güçlü ama toplumsal eşitlik ve adalet eksikliği, ekonomik ve sosyal geri kalmışlığı pekiştiriyor.
Hz. Ali (r.a): “Ahlak, imanın tamamlayıcısıdır.”
Mevlânâ Celaleddin Rumi: “Ne olursan ol ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi.”
İmam Gazâlî: “Ahlak, aklın süsüdür ve insanı insan yapan yegâne değerdir.”

Ahlakın Kaynakları: Kur’an ve Tefsir
Âl-i İmrân, 3:104
“Ey mü’minler! İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü yasaklayan seçkin bir topluluk bulunsun. İşte onlar, doğru ve kalıcı yatırım yapıp kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.”
(Tefsir: Toplumda seçkin bir grup, iyiliği yaymalı, kötülüğü engellemeli; ahlak ve erdem, aktif toplumsal sorumlulukla yaşatılır.)
Bakara, 2:10
“Kalplerinde bir hastalık vardır; Allah o hastalığı onların üzerine artırmıştır… çünkü yalan söylüyorlardı.”
(Tefsir: Kalp, vicdan ahlakın merkezidir; münafıklık ve ikiyüzlülük kalpteki bozukluğun tezahürüdür ve devam ettikçe toplumsal bozulmayı artırır.)
Bakara, 2:11
“Onlara denildiği zaman: ‘Yeryüzünde fesat çıkarmayın,’ derler ki: ‘Biz sadece ıslah edicileriz.’”
(Tefsir: İnsanlar kendi aklını beğenir, yaptıklarını doğru kabul eder. Müminler için delil vahiydir; hak dine inanmayanlar sadece beşerî bilgiye dayanır, gerçeği anlamadan kendi yollarını savunur ve toplumsal ahlakın zayıflığı artar.)
Günümüzde ise başka bir paradoks göze çarpıyor: 23 yıldır “İslam’ı temsil ediyoruz” diyen iktidar ve kurumlar, bütçeleri birçok bakanlıktan yüksek, 11 ilin nüfusu kadar personel ile faaliyet gösteriyor. Buna rağmen toplum hâlâ haksızlığa tepki göstermiyor, toplumsal ahlak kaybolmuş gibi görünüyor. Bu durum, sadece bireysel sorumluluk eksikliğinden değil, kurumsal ve eğitimsel sistemdeki aksaklıklardan kaynaklanıyor.
Mahatma Gandhi: “İnsanlık, ahlaksız güç karşısında değil, güçlü ahlak karşısında gelişir.”
Nelson Mandela: “Erdem ve ahlak, bir toplumu birleştiren ve özgürleştiren en güçlü araçtır.”
Aristoteles: “Erdem, bir alışkanlıktır; iyi insan, iyi alışkanlıklarla yetişir.”
Immanuel Kant: “Ahlak yasası, kendi aklın tarafından belirlenir; insan, kendi vicdanının rehberidir.”
Albert Einstein: “Ahlak, bilgiyle birlikte yola çıktığında insanlığı yüceltir.”
Toplumsal ahlakın zayıflığı, sadece eleştiri konusu değil; aynı zamanda çözüm alanıdır. Eğitim sistemi, özellikle Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi müfredatı, çocuklara sadece ibadet ve ritüeli değil, adalet, doğruluk, merhamet, empati, sorumluluk, haksızlığa karşı sesini yükseltebilme ve eleştirel düşünme gibi değerleri somut örneklerle öğretmelidir. Böylece çocuklar, ileride sadece ibadet eden değil, ahlakı güçlü, toplumsal sorumluluğu olan bireyler olarak yetişir. Toplumun pasifliği ve tepki eksikliği, eğitimle ve bilinçle aşılabilir; çünkü güzel ahlak, ritüel ile değil, bilinçli bireyler ve sorumlu toplumla yaşatılır.
Toplumlar sadece ibadetle değil, ahlak ve adaletle var olur; eksikliği ise tarih tekerrür eder.
“BEN GÜZEL AHLÂKI TAMAMLAMAYA GÖNDERİLDİM” Hz. Muhammed ( sav)