1. Haberler
  2. Gündem
  3. Lütfü Şahsuvaroğlu Cemal Amca Destanı’na yeni ekler yaparken Kızılırmak’ın kirlenmesine dikkat çekti

Lütfü Şahsuvaroğlu Cemal Amca Destanı’na yeni ekler yaparken Kızılırmak’ın kirlenmesine dikkat çekti

featured
0
Paylaş

Lütfü Şahsuvaroğlu’nun kaleme aldığı bu metinler, “Gidişatın Destanı” adlı şiir ve ona eklenen güncel zeyiller aracılığıyla toplumsal bir eleştiri sunmaktadır. Yazar, Cemal Amca figürüne seslenerek geçmişin saf değerleri ile günümüzün yozlaşmış siyasi ve ahlaki iklimi arasındaki derin uçurumu gözler önüne serer. Şiirde idealist duyguların kaybı, çıkar ilişkilerinin kutsal değerlerin önüne geçmesi ve dostlukların bozulması lirik bir sitemle işlenmektedir. Güncel eklemelerde ise sosyal medyadaki ahlaki çöküş, siyasi istismar ve vahşi madencilik gibi modern sorunlara dikkat çekilerek toplumsal bir uyarı yapılmaktadır. Özellikle Kızılırmak’ın kirlenmesi ve siyanürlü altın arama faaliyetlerinin çevresel riskleri, vatan sevgisinin somut bir parçası olarak vurgulanmaktadır. Nihayetinde kaynaklar, yitirilen manevi mirasın yasını tutarken doğa katliamına ve toplumsal çürümeye karşı güçlü bir duruş sergilemektedir.

 

Gidişatın Destanı

 

Cemal Amca şehir bizi sıkınca

Gönül seli mecrasına akınca

Aşk ateşi ruhu bile yakınca

 

Çekip gitsek köyümüze dağlara

Selam versek ölülere sağlara

 

 

Cemal Amca Elmalı’ya bir varsak

Eski dostu dut dibinde bir sarsak

Ruhu ruha şiirlerle bir karsak

 

Kelimeler kulakları yıkasın

Riyaya, yalana yolu tıkasın

 

Cemal Amca doğruluğun yasan mı

Senin oğlun Muhsin midir, Hasan mı

Cemal Amca gül ağacı asan mı

 

Yaprak mısın çekip gittin Eylül’de

Çehren kaldı rumuzdaki mor gülde

 

Cemal Amca ocak ocak gezerdik

Dergâhlarda dervişleri süzerdik

Karakışta soğuk suda yüzerdik

 

Bütün yollar, dağlar bizi tanırdı

Al yanaklı kızlardan utanırdı

 

Her âşık umutla sana gelirdi

Gam kasavet biter, sona gelirdi

Gönül yaramıza suna gelirdi

 

Cemal Amca Kızılırmak karardı

Al yanaklar, ak gerdanlar sarardı

 

Cemal Amca sen gittin de yol bitti

Kurt bildik yoldaşın kimisi itti

Menfaat kabardı, aşklar hep yitti

 

Gelip görsen gül çocuklar ne oldu

Ocaklara, dergâhlara el doldu

 

Ne acayip günler gördük, geçtiler

Ne tahammül, ne seferi seçtiler

Ne ekin ektiler, ne gök biçtiler

 

Gün ağardı, zaman doldu, yol yarım

Arı küstü, çiçek soldu, bal yarım

 

Kirpikten, yanaktan ayrılan gözler

Dostu can evinden vuran kem sözler

Selâmı, sabahı unutan yüzler

 

Cemal Amca dosttan sırrın gizleme

Bizim burdan öte yanı özleme

 

Ahiretten, kul hakkından vehmin çok

Dost barından, azdan çoktan fehmin çok

Yol nereye varır diye tahmin çok

 

Cemal Amca orda bize yer var mı

Burda pek darız da, orası dar mı

 

Şehitler kaldırdık, hatırlardadır

Hasret Cemal Amca yatırlardadır

Nice pişmanlıklar satırlardadır

 

Devrân dönsün, bırak gelsin âkıbet

Islah etmez gayri hiçbir mûsibet

 

Nerde kaldı ettiğimiz yeminler

O tilâvet, o dûalar, âminler

Sallanıyor bastığımız zeminler

 

Hem toprağa, hem insana güven yok

Sağan çok da birbirini seven yok

 

Çirkefe taş atma sana da sıçrar

El, Hak böyle dedin, demek ümit var

Belki döner dertler sayılsın suçlar

 

Cemal amca deli şair Şehsuvar

Ben ne bilem gam üstüne gam yığar

 

Zemheride buzlar yanıp sönerken

Şefkat, Naci Erzincan’dan dönerken

Ay ışığı bakışını bölerken

 

Romanında Naci senden dem vurmaz

Burhan ise duraklarda hiç durmaz

 

Şehrin girişinde bekledin onca

Ellerin lâledir, yüreğin gonca

Karayelden kirpiklerin donunca

 

Şefkat bakıp bu halinden arlanmaz

Mazisinden bir ses duysa darlanmaz

 

Yolsuzluk diz boyu nereye baksan

Bir söndüren olmaz kendini yaksan

Başına peygamber sarığı taksan

 

Bulunmaz hak veren bir doğru sözlü

Herkes olmuş kardeş yiyen aç gözlü

 

Yolsuzluğu algılamak adına

Dürüstlük kimsenin gelmez yâdına

Her türlü haramın bakıp tadına

 

Namuskârlık gösterisi yaparlar

Putlar yapıp sonra ona taparlar

 

Şeffaflığı çok soyunmak zannettik

Nice dâvâlara ihanet ettik

İffete ahlâka bin lanet ettik

 

Bizi bile şimdi bakıp şaşıyor

Başlarına külah takıp kaşıyor

 

Herc ü merç ettiğin bu topraklara

Gönülde salınan som yapraklara

Gökte dalgalanan al bayraklara

 

İhanetin bir bedeli olmalı

Bazen yüreklere korku dolmalı

 

Halledilmiş handan ferman alınmaz

Saklanan dertlere derman bulunmaz

Tütmeyen ocaktan duman salınmaz

 

Şehsuvarım üstümüze vazife

Bilmem tarif gerekir mi ârife

 

İmajımız ellilerde geziyor

Sanal dünya rakamlarla eziyor

Ödlek ajun korkumuzu seziyor

 

Bir diriliş muştusuna muhtacız

En mükellef sofralarda biz açız

 

Yeni imaj kazanmanın peşinde

Kan aradık kargaların leşinde

Herkes zirve yakalarken işinde

 

Temettünün oyununa aldandık

Doğanların evlerine dadandık

 

Kulak ardı ettik ata sözünü

Ay sandık şeytanın o kör gözünü

Görmedik dâvânın asıl özünü

 

Tercih ettik mazruflara zarfları

Küstürdük toprağı, sevdik torfları

 

El oldu toprağa tohumlar, sular

Zehr oldu denize hep akarsular

Boşa çıkmadı hiç hain pusular

 

Ne Mecnûn’dan, ne Leylâ’dan eser var

Âyân oldu her şey ne sır, ne ser var

 

Kuru lafla yaraları sardılar

Altın tozla kum çakılı kardılar

Kayaları ejderhayla yardılar

 

Tünel ucu cehenneme açıldı

İçine de gonca güller saçıldı

 

Gonca gülü yaktılar da yetmedi

Ektikleri kaktüs bile bitmedi

Bize ettiğini gâvur etmedi

 

Yoldaş bilip yolumuza almıştık

Evler verip biz kodeste kalmıştık

 

Kalem verip yazar ettik kimini

Döşedik evine ilk kilimini

Kafası almadı gök çekimini

 

Şimdi bize bakıp burnun buruyor

Hainlerle hemhâl olup vuruyor

 

Arkadaş kazığı yemem üzmedi

Zalim şahlar beni böyle ezmedi

Gönül böyle rezil, zelil gezmedi

 

Şehsuvarım dediklerim kâr kaldı

Evlâdıma miras diye ar kaldı

 

Güzel kızlar gördüm şora yazdılar

Ne pehlivanları yora yazdılar

Ölümü, hayatı çora yazdılar

 

Simülasyon hareketler aldatmış

Vekil seçtik, dumalarda saldatmış

 

Bir vakitler kula kulluk yok idi

Güzellerde allık pulluk yok idi

Vazife yaparken yolluk yok idi

 

Şimdi her şey menfaate ayarlı

Hisler sade yoz medyaya duyarlı

 

Çöllerde buz kestim, dondum kavruldum

Ayazda terledim, yandım kavruldum

Seni bencileyin andım kavruldum

 

Gurbetlere, sılalara tül indi

Hasret lafı lugatlerden silindi

 

Annemizin koynundayken baş olduk

Davamızın yollarına taş olduk

Güzel gördük saniyede şaş olduk

 

Cemal Amca bel bağladın derneğe

Gitti girdi fahişeyle gerdeğe

 

Başbuğları şimdi çaşıt yaptılar

Doğru yoldan eğrilere saptılar

Hazır miras bulup hemen kaptılar

 

Tarihi çarpıtmak moda olmalı

Saf su diye içtik soda olmalı

 

Ehli derdin anılacak çağıdır

Yaraların onulacak çağıdır

El üste el konulacak çağıdır

 

Yaralarım içten içe büyüyor

El vermiyor sırtı dönük yürüyor

 

Begonyaya, sardunyaya bakardık

Gül gördü mü mazi diye kaçardık

Müstebiti ilah sanıp yakardık

 

Gülistana dönsek bizi alır mı

Acep bilmem gülistan da kalır mı

 

Cemal Amca gül açardı terinden

Yiğitler kaçmazdı o cenk yerinden

Müstebitler göz yumardı ferinden

 

Cenk yerinde Pazar kurdu mirashor

Satıp durdu; kurdu, yurdu mirashor

 

Biz çocukken köyde davar güderdik

Vekillerin ardı sıra giderdik

Şanlarına türlü laflar ederdik

 

Ederdik de kaval gibi gelirdi

Çoban gördü, kıskançlıktan delirdi

 

Kentte haber köyde davar güderdik

Adam olduk vekil ardı giderdik

Kentli gibi türlü laflar ederdik

 

Merak sardık arsızların yadına

Şan düşürdük ad bilmezin adına

 

Cemal Amca yeni andım adına

Nicedir anlamadım muradını

Şimdi bildim devrimizin tadını

 

Kaç yıldır damakta bir acılık var

Gönülde bir derin yakıcılık var

 

Bir sığınak, bir istikbal bulmadan

Dağ devirdim, çöl çevirdim yılmadan

Yoldaşları kullara kul kılmadan

 

Kurşunlara hedef oldum dönmedim

Gark oldum da azgın sele sönmedim

 

Bir derin kuyuya attılar beni

Şeytanca rüyaya kattılar beni

Üç kez kalp paraya sattılar beni

 

Hayâlî dostlarla postu kaldırdık

Mizan şaştı, asta üstü aldırdık

 

Yâre varır kim ki candan geçerse

Gam biter eğer ki hândân geçerse

Ülküdaşlar vay ki kandan geçerse

 

Şehidi mezarda anan bulunmaz

Davanın bahtına yanan bulunmaz

 

Âsûmâna uzanırken yer aktı

Cinlerden ve meleklerden ter aktı

Hayır sandık oluk oluk şer aktı

 

Uçmağa varanlar uçuk oldular

Ne âkîller gördük, kaçık oldular

 

İhtiyatlı davranmalı diyenler

Sonra dönüp yetim malı yiyenler

Kara kışta kara şalı giyenler

 

Giydiler de bezirgâna yol döndü

Mankurt başta sağ söğündü, sol söndü

 

Savaş bitti savaşçılar dönmedi

Seferberlik çıraları sönmedi

Anaların gözyaşları dinmedi

 

Bekle dedim, beklemedi nöbette

Kanı bozuk akacaktı elbette

 

Talih tüyden kaçacaktı besbelli

Kuş yuvadan uçacaktı besbelli

Dala ümit saçacaktı besbelli

 

Hâzân geçti, kar eridi, yaz geldi

Üç yüz saat tek bir güne az geldi

 

Beyaz sayfa açacağım dediydi

Yeni şeyler yazacağım dediydi

Aşk mektubu saçacağım dediydi

 

Kalem aldı bıçakladı kağıdı

Önce vurdu, sonra yaktı ağıdı

 

Ak güvercin kara karga olunca

Meyil saza değil orga olunca

Ölür bebek, heves morga olunca

 

Kiliseler çanlarını çaldılar

Genç şehitler kanlarıyla kaldılar

 

Katilini dost belledi bilmeden

Gömleğinde kalan kanı silmeden

Kendi kardeşine bir gün gülmeden

 

Kandı gitti, karşı köyün kızına

Erişemez onun kimse hızına

 

Şehsuvarın bilmediler nerdedir

Eski dostlar unutulmuş yerdedir

Gayri artık arş düdüğü erdedir

 

Atlar kaçsın, süvariler er olsun

İçtiğim su yanağında ter olsun

 

Cemal Amca elde olan hep yitti

Çatı düştü, ocak söndü, gün bitti

Yarın küstü, bugün durdu, dün gitti

 

Maziyi atiye bağlıyamadık

Beklenen huzuru sağlıyamadık

 

Seyirtme gözünü derin ziyâdan

Çekinme, yılma kes nefsi hevâdan

Hem hevâdan kes hem kalbi riyâdan

 

Ebedî muştuyla atmalı gönül

O derin kuşkuyla yatmalı gönül

 

Ağlasın kerpiçci, yağmur yağsın da

Bir ömür emeği onlar sağsın da

Acı bir teselli bize kalsın da

 

Varsın adımızı anan olmasın

Muştuyu getiren vâde dolmasın

 

Yel gibi gelenler gider sel gibi

Dal gibi çocuklar koptu el gibi

Keser ilik yollarını bel dibi

 

Yiğit yarasına yiğit katlanır

Kalp isterse eğer el pusatlanır

 

Bilirsin içim içimi yiyordu

Kimi gafil bunu korkuya yordu

Çekiver ipini şeytan diyordu

 

Cemal Amca tahammül yok, sefer yok

Herkes başbuğ olmuş, tek bir nefer yok

 

Gençliği rejimin bekçisi sandık

Zemheri ayında zaferler andık

Devletin derdiyle çok oyalandık

 

Koç beyoğlu bey olmazsa yol döner

Hem sağ döner, hem sol döner, rol döner

 

Oda yandık ev-ednâyı duyarak

Karıştık eşyaya esmâ sayarak

Hikmetine vardık, kırka uyarak

 

Geçerken gönüller mülk-i fenâdan

Fenâ gülzârına daldık fezâdan

 

Lokman habersizse devâ neylesin

Askere düştüyse lerze söylesin

Varsın Sultan hoş gönlünü eylesin

 

Niye böyle aldanmışsın ağyâra

Elbet nefsi azdırmıştır emmâre

 

Alnı parlar şems-ü kamer nuruyla

Her vakit semâda gezer ruhuyla

Aktine uymayan boş gururuyla

 

Gezer okyanusu, boğulur çayda

Hedefi şaşırır oklar da, yay da

 

Profesör oldular da ne oldu

Şanı, îtibârı parlayıp soldu

Çöp sepetlerine tezleri doldu

 

Profesör geldi yüce makama

Yüce makam rozet oldu yakama

 

Kitapçıya sordum, bir kitabı yok

İnsanlara doğru bir hitâbı yok

Şahsına münhasır bir şitâbı yok

 

Davanın sahibi kalmamış yazık

Sine-i millete saplandı kazık

 

Kula kulluk ekolünden sapmadan

Hasletinden bir özellik kapmadan

Eylem planından bir iş yapmadan

 

Yüce kurtarıcı desen ne çıkar

Kim getirir eli eline çakar

 

Kul hakkı gerçekten en büyük vebâl

Saysam üstündeki hakkımı zinhâr

İncesu’dan arş-ı âlâya uzar

 

Sen ne yapsan onu ödeyemezsin

Sivas’ı altınla döşeyemezsin

 

Üç beş yalakayla yol bulsan ne var

Her yere uzayan kol olsan ne var

IMF tekstinde rol alsan ne var

 

Millet pâyesini miras mı sandın

Öyle sandın ise yandın ha yandın

 

Dağda Hızır gördüm, denizde İlyas

Yazgım İskender’den bir ebedî yas

Bakanından hayır görmedi Sivas

 

Bu toprağa mâsivâdan uzandık

Devletlûye temennâdan usandık

 

Gülistanda baykuş böyle ne gezer

Bülbül yoksa niçin güller göz süzer

Cemal Amca bu kıskacı kim sezer

 

Temettünün oyununu bozan kim

Strateji kitabını yazan kim

 

Eşkiyanın ne işi var dergâhta

En nâdîde mücevherler tezgâhta

Huzur adı duvarlarda, bargâhta

 

Leylek uçar leyleklerle birlikte

Birlik aşkı yüreklerde, dirlikte

 

Kızıl güle düştü, mor nilüfere

Gün doğuyor artık haydi sefere

Azıklar verilsin her bir nefere

 

Koy açılsın yollar yeni yollara

Can suyu uzansın en uç dallara

 

Geceyi, gündüzü, yedi yıldızı

Kayar renklerinden bir deniz kızı

Simsiyah kapağa altın yaldızı

 

Çeker çepeçevre mor sinelerden

Alacağın nedir hazinelerden

 

Yedi gök, yedi yer; dağlar, denizler

Bir buruk acıyla dolar genizler

Celâlî gelen izler, giden izler

 

Cemal Amca samanyolu resim mi

Bu resimde son ümidin Rasim mi

 

Alayık ehline niçin sorarsın

Ehli tecridi o ne bilsin varsın

Cihanı terkeden deyyâr ararsın

 

Canından geçeni bul vay ona sor

Enel Hakk diyeni kul say ona sor

 

Fâş eyleme sırrımızı herkese

Siste kaldığın an kulak ver sese

Ensende soluyan sinsi nefese

 

Temkinli ol ölçeğini yitirme

Ehl-i derdi kurda kuşa yedirme

 

Yol kapağı İstanbul’a atmaktı

Erenköy’de bir adam yaratmaktı

Arvasi’yle geceye ruh katmaktı

 

Gece bir hendeğe düşercesine

Soğuk pınarlardan içercesine

 

Tercüman’da Kabaklı’ya uğrardım

Vakfa geçip Genç Osman’ı yorardım

İstanbul ahvalin ondan sorardım

 

Niyazi Ağabey çıkar destandan

Ruh olup gönlüme akar destandan

 

Gündüz samanyolu seyreden kızlar

Gece dönencede sönen yıldızlar

Gençlik damarlarda tükenen hızlar

 

Tekerlerin asfalt yolda dönmesi

Bütün heveslerin seste sönmesi

 

Hüseyingazi Tepesi ses vermez

Duvar gelir üstüne nefes vermez

Eskimiş oyuncağın heves vermez

 

Ben giderim Mamak yansın haline

Allah düşürmesin onun eline

 

Görünür de bir gün Musa’nın Tûr’u

Kalbe doğru akar İsrafil Sûr’u

Biri açar bize Beyt-ül mâmûru

 

Hepsi birden bir fenâda uyanır

Umalım ki intifada dayanır

 

Baraj yıkılınca batan şehirler

Her şeyi önüne katar nehirler

Vâde gelir, abes kaçar tehirler

 

Yol yordamı bilemedik yıllarca

Yıllar boyu kan sürüdük yollarca

 

Kürek çektik akıntıya durmadan

Yol yordamı hiç kimseye sormadan

Geleceğin kurgusunu kurmadan

 

Avunup geçmişle kaçırdık günü

Hatırlatan çıkar yaşanan dünü

 

Serin servilerin altında yandık

Zehir pınarlardan içtikçe kandık

Meğer dost değilmiş, biz öyle sandık

 

Bağrımızda beslemişiz yılanı

Yolumuza düstûr kıldık yalanı

 

Fırsatçı giyindi sırta cübbeyi

Birkaç pula terkeyledi hubbeyi

Değmez boş iş, kubbe yapmak habbeyi

 

Nevruz, Nazım, Türkistan’la Avrasya

Hep böyle giderse çöl olur Asya

 

Armut piş ağzıma düş der dururdu

Hemen her toplantıda yer bulurdu

İtibar görmezse pek kudururdu

 

Fedâkârlık, vefâkârlık bilmezdi

Omuzlara basa basa yükseldi

 

Yürür mü hiç lafla peynir gemisi

Ne yapardı olmasaydı emmisi

Palavracı adamların hemmisi

 

Vaadlere nasıl kandı bu millet

Şimdi düşmez yakasından hiç zillet

 

Adam bakan oldu buldu rahatı

Leyleğin laklakla geçer hayatı

Görevi hep yurtdışı seyahatı

 

Garip köylü onu sandı vekili

Köye varmaz, paçasından çekili

 

Onun her lafını doğrudur sanma

Gönlün tercümanı lisandır amma

Sonradan pişmanlık içinde yanma

 

Mantar gibi yerden biten adamlar

Zincir kıran, dağ deviren adamlar

 

Vicdan titrek titrek tel tel dökülür

Tarihi döndüren çarklar sökülür

Geçmişi silenin eli bükülür

 

Bir zamanlar nesillere umuttuk

Dün ne oldu, bugün hemen unuttuk

 

Yatarken kalkarız diye bekledik

Umutları umutlara ekledik

Koşacağız derken bak emekledik

 

Geçip gitti gençlik de olgunluk da

Bir soluktu açlık da, doygunluk da

 

Hangi aşkı sonsuz gördük sorsana

Hangi aşk uğruna ölmek zor sana

Ufukları teslim ettik korsana

 

Biri yere daireler çizdirdi

Çıkanları dairelerde ezdirdi

 

Ne iş oldu, kurt kocaldı, it daldı

İt bunu halk duysun diye at saldı

Tek mûteber it ardında bit kaldı

 

Keyifle “gak” dedi dalında karga

Gittiler koca kurtlar bir bir morga

 

Ata binemeyen ne şehsuvarlar

Buyruk çalıp dil altında yuvarlar

Ferhat olup memleketler suvarlar

 

Bozkurt ordusuna kim oldu başbuğ

Hakan çadırından koptu dokuz tuğ

 

Arvasi, Ülkümen o yaşlarında

Nefreti gördüler er kaşlarında

Mahkeme sonrası telâşlarında

 

Utandı da Mamak kara gömüldü

Fersûde geceler zâra gömüldü

 

Nevzat Abi savcıları kızdırdı

Soyer’in hışmını fena azdırdı

Ön cezaya som cezalar yazdırdı

 

Sallanan ayaklar başlara değdi

Oturum Başkanı başını eğdi

 

Bilmem adı neydi o Töb-Der’linin

Görünürdü kemikleri elinin

“Zahidem kurbanım” diyen dilinin

 

Ardında baklayı kim çözebildi

Ortak paydamızı kim sezebildi

 

Maraş’tan şairler sökün ederdi

Karakoç Alper’e vur emri verdi

Ali Akbaş masalları dererdi

 

Cemal Amca Haşim nasıl gülerdi

Saf saf bıyıkların bürerdi

 

Süleyman Yurdakul Stüdyo eS’ti

Dergiler çıkardık, güzel hevesti

O eski anılar nereden esti

 

Nerde eski bağlar, arkadaşlıklar

Leman Dergisine kaçtı başlıklar

 

Ahmet Tevfik Ozan bir aşk mahiri

Dağlarardı şiirleri şairi

Vekil seçti bizim Doktor Tahir’i

 

Çevirirdi Kayseri’ye gideni

Tedavi ederdi ruhu, bedeni

 

Haydar Çağlayan’a götürdüm deli

Baktım ki sonradan olmuş bir veli

Bir erenden almış olmalı eli

 

Büyük buhranların kanıtı Burhan

Mümtaz rayihalar saldı buhurdan

 

Efendi Barutçu aşmış eneyi

Dergâha döndürmüş mapusaneyi

Çağa bağlar zevkle yatan seneyi

 

Ölümden ötesi yok ya dünyada

Nice garip bile tok ya rüyada

 

Akşamları bazen güreş tutardık

Kış gecesi boza içip yatardık

Sen uyardın üstümüzden atardık

 

Sair gelir, tafra atar, can sıkar

Muhsin Başkan sarma takar gaz çıkar

 

Ali Güngör “sayın” dedi atıldı

Hain ordusuna o da katıldı

Üç kuruşa ne dostluklar satıldı

 

Falkonetti demirperde baykuşu

Nasıl başbuğ yaptı kurtlara kuşu

 

Rüzgârın oğluyla uçan general

Altıncı bölükten İbrahim Oral

Bir yanda Tuna var, bir yanda Aral

 

Eski dost Yaşar’ın dostu Haberal

Bizden geçti tez makam kap, tez yer al

 

Ülkü Yolu dâvâmızın takıydı

Hoca Ahmet kaşık yontan çakıydı

Her Bayburtlu yumurtanın akıydı

 

Hanlarova Azerbaycan bülbülü

Zeybekse Turan’ın solmayan gülü

 

Siyonizm üstâdı Yesevizâde

Bir beyaz pîr idi, bir asilzâde

Banker oldu finansmandan azâde

 

Başbuğ Ali leylâsına kavuştu

Yesevînin müridleri savuştu

 

Anladım ki dünya malı yalandır

Alan alsın mallarımı talandır

Sanmasınlar bir fermandan kalandır

 

Tacı tahtı verdik şahın yoluna

Elbet yol gösterir kemter kuluna

 

Dost yoluna terkeyledin varını

Kendin için beklemedin yarını

Kimler bozmuş zamanın âyârını

 

Pusulalar yönsüzlüğe kilitli

Yollarımız kestaneli, pelitli

 

Ordu kuşatılmış sultan habersiz

Füsun oynaşıyor Altan habersiz

Atlet kirletilmiş, mintan habersiz

 

Devâsız derdine Lokman neylesin

Kemal Derviş gelsin fermân eylesin

 

Azığı yok, yazığı çok memleket

Hayâle asılan garip meskenet

Bize ders olmadı mı Muavenet

 

Terkeyledik varımızı yoluna

Amerika bizi de tak koluna

 

Sabahın hayrı var, akşamın şerri

Koş kıra her sabah mecnun, serseri

Şehri sil, kır asil git dönme geri

 

Şehirler kirlendi, tutsak mâbedler

Sayfayı çatmadık, aksak mâbadlar

 

Şafak uyanınca her yandan bir ses

Seslenir toprak “mevtâya bir nefes”

İnsanoğlu hep değişen bir heves

 

Sandık derviş olduk boşa aldandık

Derviş olsak eğer şimdi sultandık

 

Ayna verdik baksın diye yüzüne

Aldanmasın kem gözlerin sözüne

Güvensin, inansın kendi gözüne

 

Elde ayna, nefsine heves oldu

Sûretini görüp put-perest oldu

 

Tevekkül ehliyiz, Hâk yâverimiz

Gönlümüz şad, ehl-i takvâ yârimiz

Sonsuzluk kervânı çağ seferimiz

 

Ne gülümüz eksik, ne gül-zârımız

Belki sâde cilve-i dildârımız

 

Vay! Vay ki milyon kez, eylûldür zaman

Eylûl soldurur hep, hiç vermez aman

Esiyor vay ki vay rûzîgâr yaman

 

Varaklar uçuştu, döküldü harfler

Zarife danışman oldu ârifler

 

Gaf ile edilen kelâm nâfile

Sokak haydut doldu bu son af ile

Pranga meydanlar, zincir kafile

 

Zincir kıran, dağ deviren adamlar

Sünepenin izlerini adımlar

 

Yer sarsıldı, abandı gök hışımla

Ürperdim cihanda tek kalışımla

Zamanı donduran kalp atışımla

 

İşte dedim budur bâs’ubâdelmevt

O nefes verince olur ruhlar mest

 

Ne yüce olsa dağ yol onu aşar

Oy vermese millet sol onu aşar

Sağ baştaysa kara-kol onu aşar

 

Tarla sele gitti elbet derede

Harman yele gitti çıplak tepede

 

Siyaset yağlanan, çevrilen börek

Torpil yap da reis, Anap’a girek

Diyen fırsatçının halini görek

 

Hem dava adamı, hem mebus oldu

At arabasıyken otobüs oldu

 

Koşup durdu ihaleler peşinde

Hile hurda yalan dolan işinde

Rüşvet zarfı eksik olmaz döşünde

 

Bugün artık muteber bir şahsiyet

Ona hizmet etmek tam mesuliyet

 

İmaj yapar, imaj kapar şaşarsın

Binaenaleyh istersin ki başarsın

Bayrak düşer, mecbur kalır koşarsın

 

Yardım etsen yanlış anlar gubarır

Vardın diye neşesinden zıbarır

 

Hak yazmaz deftere, kul azmayınca

Hızır yetişmez, kul sıkışmayınca

Günahla ülküyü bir yazmayınca

 

Belâ niye gelsin senin başına

Yaban olma toprağına, taşına

 

Bu tafrayla senin yolun bulunmaz

Kürk ile börk ile adam olunmaz

Gubarsan da tüyün bile yolunmaz

 

Olursan ey gafil, zulm ile âbâd

Bekle ki artık âkıbetin berbâd

 

Vah, içimi o dağlayan zamanlar

Unutulup bar bağlayan zamanlar

Apansız çıkıp çağlayan zamanlar

 

Ne günlerdi çok can verdik toprağa

Yazmadan onları altın yaprağa

 

Emanet alınan davaya daldık

Parsayı el aldı, biz zurna çaldık

Kendi evimizde misafir kaldık

 

Onuncu köydeyim dikkat sözüme

Hesaplı konuşmak terstir özüme

 

Şahsi hesabım mı var ki biriyle

Ne ölen biriyle, ne bir diriyle

Kendi içindeki fikir kiriyle

 

Karıştırdın zahar bir başkasıyla

Tafra satma şair fiyakasıyla

 

Onca ihaneti birlikte gördük

Bizi bilmez bazı yeni yetmeler

Yanımızda mazisini tekmeler

 

Olmaz benim onla bunla hesabım

Toprağı satarsan taşar âsâbım

 

Bendim elmalarla düşen göklerden

Elimde her zamanki çöreklerden

Çocukluk en yüce ereklerden

 

Nerde kaldı o çocukluk düşleri

Misafir odasının gülüşleri

 

Misafirler masallardan gelirdi

Ortaya bakır sini serilirdi

Tandır ekmek tulumla dürülürdü

 

Munzur Dağı düşlerimi bölerdi

Ebabil elmalar dağı delerdi

 

Düşlerimle geldim ben hep buraya

Düştü eski çevre bulanık suya

Akıp gitti o yılanlı kuyuya

 

Cemal Amca anıları aşamam

Ben buradan çıkar isem yaşamam

 

Cemal Amca devir yaman devirdi

Amma bazı bazı aman verirdi

Yaman devri zulme yalan çevirdi

 

Bu ne yurttur, özgesi yok yâdı var

Şehitlerin ülküsü yok adı var

 

Bir ordu milletiz en çok dövüşen

Hem Allah’la, hem şeytanla görüşen

Her dervişle saltanata üşüşen

 

Bayrağın üstünde kan süzülüyor

Yıldız lime lime ay büzülüyor

 

Bırak biz taşırız ilk değil balam

Öküze boynuzu yük değil balam

Bizde kahramanlık çök değil balam

 

Kahramanlık idraktedir, ruhtadır

Eyvahta değildir, içten ahtadır

 

Kahramanlık göz yaşıdır, melâldir

Yıldız kırpan zülfikârdır, hilâldir

Kahramanlık haram değil, helâldir

 

Bizden değil anlamayan melâli

Düşürenin kanı haktır hilâli

 

Ucuz kahramanlar durmadan söver

Eşeği dövemez, semeri döver

Eşkiyayı, zulmü, haramı över

 

Değneksiz geziyor, köpeksiz köyde

Ona meftun olmuş ağa da, bey de

 

Ne yüzünü görmek, ne de bir şeker

Katrandan şeker mi, cinsine çeker

Cemal Amca çivi çiviyi söker

 

Dinsizin hakkından gelir imansız

Öterse keserler horoz zamansız

 

Bülbülün çektiği dili belâsı

Eski baykuşlara fermân salası

Düşmanla çevrildi ili kalası

 

Bülbülün yerini kapan kargalar

Hem bülbülü, hem baykuşu yargılar

 

Bunca yükü taşır mıyım bilemem

Çabalama kaptan kaldım gidemem

Limanları dolaş da gel diyemem

 

Var git yeni denizlere yelken aç

Patiskadan yapma renk renk gülden saç

 

Hayâller içinde kanar fallara

Çalıkuşu gibi konar dallara

Yanaktan yanağa yanar allara

 

Çok malda haram var, çok lafta yalan

Her çiçeğin yaprağında oyalan

 

Çiftçiye yağmur hak, yolcuya kurak

Kimine gülden tak, kimini bırak

Sığar mı çuvala koskoca mızrak

 

Oturan aslandan gezen tilki yeğ

Lök ağalar değil, soyu belli beğ

 

Mayasız yoğurt tutmaz atasız yol

Tutmaz aşksız sağ ile rotasız sol

Global köle medya beşinci kol

 

Dokunma sarhoşa kendi yıkılsın

Yen içinde yapma kolu kırılsın

 

Darı eker mi hiç serçeden korkan

Ne bu telaş adın madem ki Tarkan

Düşer tepe üstü yüksekten sarkan

 

Muradına erer sabreden derviş

Mürvete endâze biçmek de bir iş

 

Sayılı günlerdir tez geçer elbet

Sel gider kum kalır değişir nöbet

Bugün yaptığını unutma, not et

 

Sahibinden evvel girdin ahıra

Bundan böyle havalesin kahıra

 

Üç katı üç âlem evden korkulur

Sahipsiz bir eve it buyruk olur

Üç kapıdan üç bin fitne sokulur

 

Nedelim de kapıları tutalım

Bey çıkartıp marabayı atalım

 

Kırk yılda intikam alınca deve

Ne çabuk oldu der dönünce eve

Yediklerine onu da ilave

 

Yaparlar hamuduyla götürenler

Gemisini karada yürütenler

 

Bildiğini yapar devletlü, deli

Arz endam etti saltanatlı veli

Bu üçünün ocağına düşeli

 

İşimiz gücümüz pösteki saymak

Ne al, ne ak, ne baş belli ne ayak

 

Devlet başa dedik, leşler uyandı

Tahammül sınıra gelip dayandı

Çağ bir an, hırs atlı, yürek yayandı

 

Sonradan anladık olanlar oldu

Ateş çukuruna dolanlar oldu

 

Çıkarda ileri, ahlakta geri

Dökmüyor bir davada alın teri

Sıçan bile bilir çıktığı yeri

 

Yeni dava adamı çıkar yanlısı

Nerde eski zaman delikanlısı

 

Oda yandık ev-ednâyı duyarak

Karıştık eşyaya esmâ sayarak

Hikmetine vardık, kırka uyarak

 

Geçerken gönüller mülk-i fenâdan

Fenâ gülzârına daldık fezâdan

 

Lokman habersizse devâ neylesin

Askere düştüyse lerze söylesin

Varsın Sultan hoş gönlünü eylesin

 

Niye böyle aldanmışsın ağyâra

Elbet nefsi azdırmıştır emmâre

 

Alnı parlar şems-ü kamer nuruyla

Her vakit semâda gezer ruhuyla

Aktine uymayan boş gururuyla

 

Gezer okyanusu, boğulur çayda

Hedefi şaşırır oklar da, yay da

 

Cemal Amca kaytıp ata eline

Özge tutup dilimizi diline

Dönekliği verip bozkır yeline

 

Böyle diyor şanıraktan esen yel

Zaten maziyle bağ, pamuktan teğel

Taşlara basınca uyandı sular

Kızaran güne bakıp yandı sular

Çağlayıp duvara dayandı sular

 

Yüzünde ay gibi parlardı sular

Üçlere kırklara akardı sular

 

Celladın afet-i canındır senin

Merâmın Mansûr-ı dârındır senin

Ahın nâme-i hezârındır senin

 

Yârdan kahr ile nazar düştü yâ Hû

Bahtımıza intizar düştü yâ Hû

 

Söz yarım, haydi dûa-yı seyyide

Göz yarım, haydi senâ-yı seyyide

Köz yarım, haydi fenâ-yı seyyide

 

Sözle bağrını göz Hây deyû açtı

Közde nâr oldu dil, Hû deyû uçtu

 

Ya kuzgun leşedir ya devlet başa

İnanmazız artık kavim kardaşa

Kendi bozkurtunu çiz dağa taşa

 

Asenalar dansöz oldu kurtuldu

Börteçine kör kuyuda uludu

 

Düştüm birdenbire çoktan çok aza

Davul tokmağından ince bir saza

Yayla havasından buzdan ayaza

 

Sıla böyle tutmaz böyle yanmazdı

Gönül her gelene böyle kanmazdı

 

Ne bilelim gardaş yan yana yazdı

Sıcaktan terlerken yaz dona yazdı

Aşk namelerini yâr kana yazdı

 

Kağıtlar, kalemler, havalar döndü

Mevsimler, sevdâlar, dâvâlar döndü

 

Cemal amca vakit tamam olunca

Haktan izin çıkıp vâde dolunca

Ömür sayfaları bir bir solunca

 

Şehsuvar da kalanlara göz eder

Kalanlar da belki ondan söz eder

 

Lütfü Şahsuvaroğlu, Türk Dünyası’nın efsaneleşmiş şairlerinden Şehriyar’ın üslubu ile kaleme aldığı, Cemal Amca’nın şahsında kendinin ve o dönemlerin hâlini dile getirdiği,  03 Temmuz 2007’de yayınlanan “Gidişatın Destanı” ismli şiirine bugün bir ekleme yaptı. Gidişatın Destanı’nın bugünkü ekleri şu şekilde:

 

Cemal Amca, Heyder Baba ne’coldu

Devlet Baba varakların hep soldu

Milli, yerli dedik; beşinci koldu

 

BOP lafını poker sözü sandılar

Tapınağın ateşinde yandılar

 

PKK’nın şefi bebek katili

İmralı’dan caka satar afili

Karşı çıkanların üstü çizili

 

Handiyse ettiler kurucu lider

Devletin mehabeti böyle biter

 

Sosyal medya yankesici batağı

Tik Tok orospusu para tuzağı

Saftirikler için kurmuşlar ağı

 

Ekranda kıvırıp ibana bakar

Paralar geldikçe açar da açar

 

Fikrin de var elbet para pulcusu

O ibne de aynı yolun yolcusu

Vahşi madencinin kapı kolcusu

 

Onursuzun gastesinde başyazar

Onurlu insana suikast yapar

 

İslâm’ı da Türklüğü de kullanıp

Dünyevilik peşinde meta yapıp

Her doğruyu eğrilikle bir çarpıp

 

Şeytana hiçbir iş bırakmadılar

Sanki düşman ofisinde kançılar

 

Bir de Atatürk’ü edip istismar

Götürürler parayı tomar tomar

Hortlaktırlar ne utanma var, ne ar

 

Gençliğe hitabın maksudun bilmez

Müstevli çakalıdır budun bilmez

 

Bunlara kaldıysa vah Cumhuriyet

Hem devlet biter hem de insaniyet

Bir sorsan bilmez ki nedir milliyet

 

Ne Atatürk umurunda ne devlet

Her yanından bak akıyor cehalet

 

İki koyun versen kaybeder dağda

Kendine pay çalar sudaki yağda

Sanırsın ki imparator bu çağda

 

Şirket kuramamış parti kurmuşlar

Vicdanlar devşirip satıp durmuşlar

 

İmralı canisiyle Atatürk’ü

Aynı yere koymuş siyaset dükü

Kurucu lidermiş parazit yükü

 

İmralı gezisi yanlış bir tabir

Ona bir karşılık mı Anıtkabir

 

Teröre destektir çürük karşıtlık

Türk’e baş olunmaz, olmazsa kutluk

Ayaktakımından gelmez mutluluk

 

Her ortak hassamız istismardadır

İşte bu yüzden ki, vatan zordadır

 

Her katmanda kaht-ı rical kol gezer

Siyasî yankesici fırsat sezer

Eşeği dövemez, semeri döver

 

Nece oldu adamlıktan caydılar

Entrikayı bir meziyet saydılar

 

Dolandırıcılık mayasında var

Hem kanıbozuk Hem Türkçülük taslar

İçindeki pislik yüzünden akar

 

Yeni moda itten Bozkurt çıkarmak

Siyanürle boğulurken Her ırmak

 

Nekrofil rövanşist her şeye düşman

Cinnet hâlindeki herkese hayran

Kâh İsrail besler onu, kâh İran

 

Tabiatı kin ve riyâ, iftira

Özü kandan değil zehirden zira

 

Şahsuvar bu bölüm burda son bulsun

Böyle siyasete lanetler olsun

Nefretinde, hasetinde boğulsun

 

Kazandı kötücülük, güdümlülük

Sonunda vatanı ettiler çöplük

 

Şahsuvaroğlu Cemal Amca Destanı’na yaptığı eklerde “vahşi madencilik”ten dert yanarken Ankara’nın su kaynağı olan Kızılırmak’ın kirlendiğini de şu paylaşımlarla dile getirdi:

 

Su kıt kaynaktır

Su ekonomik bir değerdir.

Su fiyatlandırılmalıdır.

Su alınıp satılabilmelidir.

Su kaynakları strateji yönetim ve eylem planı kitabımda 90’lı yıllarda yazmıştım.

Ama bu bütün Havzanın istismarına kadar gidemez.

Maalesef bugün olan bu ve bir mıntıkada su işletme ruhsatı alan yeraltı kaynaklarını gidebildiği yere kadar sömürmeye çalışıyor. Tıpkı madenlerde olduğu gibi. Önce çed raporu bile gerekmez diye küçük bir alanda başlıyor, sonra alan genişletiliyor.

Mesela bu Himmetdede altınları…

Koza madenin yuvarlak yer

Altta Kızılırmak akıyor ve baraj gölü var. Bu baraja kadar maden genişletjliyor. Albayrakların

Kızılırmak’tan su çekilirse ki maden siyanürle altın çıkarma için çok su kullanacak ve kullandığı duyu da arıttım diyerek ırmağa boşaltacak. İliç’te, Fırat’ın hemen yanındaki Ansgold Çöpler köyü madeni de öyle yaptı. Madende çok eylem yaptık ve kapandı, şimdi iliçlilerin duygularını ve ihtiyaçlarını sömürerek açtırmaya çalışıyor yabancı firma. Kendi ülkesinde yapamadığı vahşi madenciliği bizim ülkemizde yapabiliyor.

Ankara için de büyük tehlike. Kızılırmak suyu kesinlikle maden atık suyuna karışmış kimyasallarla kirlenecek.  BU kesin.

Şimdiden tedbir almak ve Albayraklara ait bu madenin en azından genişletilmemesini ve Kızılırmak’a kadar mera arazilerini işgal etmemesini temin etmek gerek.

 

 

 

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Haberiniz ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!