Erol Sunat
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Hırpaninin Hikayesi

Hırpaninin Hikayesi

0
Paylaş

Metin, başlangıçta hırpani kılıklı ve korkulan bir figürün şehre gelip herkesi rahatsız etmesiyle başlayan bir hikâye anlatıyor. Bu gizemli kişinin Bey tarafından kısa süreliğine hapse atılmasına rağmen, herkesi etkisi altına alıp şehirden ayrılmasıyla olaylar gelişiyor. Ardından, kervancı kılığında görünen bir yabancının şehre gelmesi ve hırpaninin boşalan evini satın almasıyla yeni bir dönem başlıyor. Bu kervancıaçgözlü bir kadının entrikalarına rağmen, aslında hırpani olduğu ortaya çıkan gizli bir kahraman olarak çaresiz insanlara yardım ediyor. Sonunda, hırpaninin babasının intikamını almak ve şehri adil bir şekilde yönetmek için geri dönmesiyle, eski düzen yıkılarak yeni ve refah dolu bir dönem başlıyor.

 

Uzun uzun zaman önce memleketin birinin bir şehrinde kimsenin kapısını açmadığı, selam vermediği, konuşmadığı hırpani kılıklı biri yaşarmış. Ahali adama hırpani sıfatını o şehre geldiğinde koymuş. Şehre nasıl girmiş, o mahalleye nasıl yerleşmiş, kim yardım etmiş, kim elinden tutmuş kimse bilmiyormuş. Hırpani ne iş yaparmış ne yer ne içermiş o sokakta oturanlar korkularından merak dahi etmezlermiş. Hırpaninin uzun saçları, uzun sakalları, karmakarışık yüzü, belinde elini kabzasından çekmediği kılıcı dehşet vericiymiş. Hırpani kendine bir şey sormaya çalışan birkaç kişiye kılıç çekmiş, birine tokat atmış, ileri geri geri konuşan birkaç kişiyi de yumruklamış, itmiş, yerlerde sürümüş. Ahali, Beye çıkmış. Beyim demişler kim hırpani? Biz bu adamı kendi sokağımızda, hem de mahallemizde istemiyoruz. Bey kusura bakmayın demiş ben bu şehrin Beyi olsam da benim de hükmünün geçmediği yerler var. Hırpaniyi üç günlüğüne zindana atabilirim ancak.

Hırpaniyi atmışlar zindana. Zindancı başı hırpani demiş, bu zindanda rahat dur. Seni kim korur, arkanda dağ gibi kim durur anlamam. Yatırırım seni falakaya. Kırarım kemiklerini. Hırpani Zindancı başını yakalamış yakasından savurmuş duvara. Elinden zor almışlar. Şifahaneye kaldırmışlar. Zindanda kimse ona çatma cesaretini gösterememiş. Üç gün sonra Hırpani çıkmış zindandan, kendini Beye şikâyet edenleri yakalamış adamların ödleri patlamış. Hiçbirine tek bir fiske vurmadan atlamış atına, çıkmış gitmiş şehirden. Ancak o tek bir fiske dahi vurulmayanlar, bizi yerden yere çarptı diye kendilerini yerden yere atmışlar. Ertesi günde, merakla hırpaninin evine dalmışlar. Ev bomboşmuş. Ancak bir güzel silinmiş süpürülmüş bir haldeymiş. Herkes biz demişler bir çöplük bulacağımızı düşünmüştük.

Onlar evin önünde bekleşirlerken sokağa bir atlı girmiş, gelmiş kalabalığın yanında atından inmiş. Ben demiş bu evin yeni sahibiyim. Sokaktakilerden biri bu ev demiş benim can dostumundu. Önce karısı öldü. Sonra kendi. Evi, Bey üzerine aldı, birine kiraya vermiş, kiracı da çıka çıka bir hırpani çıktı. O da dün gece terk etti şehri. Üstüne de sen geldin. Kimden aldın evi? Beyden demiş yabancı. Ahali, gitti hırpani geldi yabani demişler. Şu tepeden bakmalara bak, ya sonradan görme, ya da zengin bir ağanın şımarık evladı. Yabancı, dediklerinizin hepsini duydum demiş. Ben kervan sahibiyim. Bizim düsturumuz hoşgörü. Ne dediyseniz eyvallah ne kimseye kızarım ne sinirlenirim.

Şehrin en sakin sokağı dediler. Beyin bir akrabası kervancılıktan arkadaşımdı. Ona rica ettim. Görmeden aldım bu evi. On kese akçe saydım. Mevzu maksat hasıl olsun. İşsiz tanıdıklarınız varsa iş vereyim. Bu evi dayayıp döşeyip şehre uğradığımda kalacağım. Bir de nasipse bu şehirden evlenmeyi dilerim. Kervancının adamları bu arada gelmişler evi öyle bir döşemişler ki, sokakta oturan kadınlar, bu evin tek eksiği bir gelin diye hemen başlamışlar konuşmaya. Kervancı, meraklı kadınlardan birine, al ablam demiş evin anahtarları sana emanet, arada süpürürse temizlersen sevinirim. Yapacağın hizmetler karşılığında şu bir kese akçe de senin. Kadın, gözün arkada kalmasın beyim demiş, ben bu eve gözüm gibi bakarım.

İçinden de ben demiş buraya gelin bulmazsam bana da açıkgöz kadın demesinler. Kervancı adamlarıyla ahalinin şaşkın bakışları arasında çıkmış gitmiş. Eve bakan kadın, ertesi günden tezi yok, sıvamış kolları. Ben demiş buraya öyle bir gelin bulayım ki, onu buraya gelin getirdiğimin diyetini bana ömrüm olduğu sürece ödesin dursun. Benim emrimden çıkmasın. Sonunda kimi kimsesi olmayan, ancak oldukça güzel bir kız bulmuş. Kervancı geldiğinde Beyim demiş beğenirsen bu kızı sana münasip görürüm. Kervancı kızı kenara çekmiş. Tam bir şey konuşacakmış ki, kadın yanlarına girmeye çalışıyormuş. Kervancının adamları kadını kapının önüne koymuşlar.

Kervancı, korkma demiş, ne oldu anlat. Kız hiçbir şey saklamadan her şeyi anlatmış. Beyim demiş benim bu şehirde hiç kimsem kalmadı. Yaşlı bir ailenin yanına sığındım beni orada buldu. Siz bilmezsiniz, ahalinin hırpani diye ürktüğü korktuğu biri vardı. O hırpani beni o yaşlı insanların yanına yerleştirmişti. Kervancı, sen demiş bu evde kalacaksın. Evlenip evlenmemek senin kararın. Ancak. Seni alıp bu şehirden on gün kadar gideceğim. Geri geldiğimizde herkes senin benimle evlendiğini düşünecek, zaten etrafa da öyle yayacağız, elinden ne geliyorsa yap. On gün kadar sonra geri gelmişler. Kervancı, kadını çağırmış. Ben demiş yabancı bir diyardanım. O diyarda bu kızla evlendim. Bu kızı bana bulduğun için şu bir kese akçe senin. Bu senin hakkın. Kadının sevinçten gözleri parlamış.

Hemen atmış kendini dışarı. Bu işin diyetini demiş bu yumuşak başlı kızdan öyle bir alacağım ki, geçinip gideceğim. Kervancı birkaç adamını tebdili kıyafet eylemiş takmış kadının peşine. Sonra çıkmış gitmiş kervanıyla. Ertesi gün kadın, çalmış gelin kızın kapısını. Oturmuşlar odanın birisine. Kadın, gelin kız demiş sana bu yağlı kapıyı ben buldum. Bunun bir karşılığı olmalı. Şimdi kervancı sana bir şeyler bırakmıştır. O akçelerde benim de hakkım var. Beş akçe diyelim mi? Gelin kız, para kesesinden beş akçe çıkarmış kadına uzatmış. Kadın bir kaplan misali atılmış kapmış akçe kesesini. Al demiş beş akçe senin olsun gerisi benim hakkım. Seni sevdim kız demiş, sen akçe madenimsin benim. Sevinçle çıkmış evden, hemen Bedestene iyi bildiği bir dükkâna girmiş, dükkanın arka bölmesinde, al kardeşim demiş, Kervancının karısının elinden kaptığım akçeler. Çok zengin olacağız çok.

Tüccar, ablam demiş, biz bu yolla çok insanı haraca bağladık. Beyin bu işten de haberi var değil mi? Kadın başını sallamış sessizce çıkmış gitmiş dükkândan. Bu gelin diyormuş, yarın bana Kervancının akçe sandığının yerini de söyler. O gece kadının kardeşinin dükkânı soyulmuş. Dükkânda tek bir top kumaş kalmamış. Tüccar sabah dükkanını açtığında bomboş bir dükkanla karşılaşınca kendini yerden yere atmaya başlamış. Kadın bu işi demiş Kervancı yapamaz şehirde yok. Gelin kızın o işlere aklı ermez, bu işi ancak bizi bu şehirden silmek isteyen Bey yapabilir. Varmış Beyin yanına. Bey demiş, kardeşimin malını ve akçelerini geri ver. Bey, bilgim yok demiş. Bana ait üç dükkânda aynı akıbete uğradı. Söyle o kardeşine dövünmekten vazgeçsin. Olayı büyütme.

Akçe de kolay, kumaş da. O Kervancının evinden de ayağını kes. Hırpaniden kurtulduk, başımıza bir de kervancıyı sarmayalım. Kadın Bey konağından çıktıktan sonra hışımla Kervancının evine varmış. Kapıyı tekmelemiş. Gelin kız kapıyı araladığında itmiş kapıyı girmiş içeri. Çabuk demiş kervancının kasasının yerini söyle. Yakalamış kızı yakasından. İşte tam o anda şiddetli bir deprem olmuş. Evin çatısı çökmüş, kalaslardan biri açgözlü kadının kafasına inmiş. Depremden yaralı kurtulan gelin kız, kadını şifahaneye götürmüş. Kervancı koşup gelmiş kız kervancıyı görünce sarılmış boynuna ağlamış, ağlamış. Açgözlü kadın yaklaşık bir sene ne bir olayı hatırlayabilmiş ne de yaptıklarını. Bey şehirde her yana koşan kervancıyı ve karısını görünce bu kervancı demiş hırpaninin ta kendisi.

Sultan buna karışma, onunla dalaşma kendi haline bırak demişti. Ara ara elini kılıcına atmasından emin oldum diyormuş. Yalnız kaldıklarında, gelin kız, Beyim demiş sen kervancı falan değilsin. Sen hırpanisin. Sadece beni kurtarmadın. Şehirde kim çaresiz kaldı hepsine yetiştin. Evlilik teklifin hâlâ geçerli mi? Hırpani sen demiş beni belli ki çok önceden çözmüşsün. Sen çözdüysen Bey’de çözmüştür. Deprem sonrası şehir kendini toparlamaya çalışmış ve aradan bir sene kadar geçmiş. Açgözlü kadın kendine öyle bir gelmiş ki, akli melekeleri yerine gelince, kervancıyı birkaç gün uzaktan uzağa izlemiş.

Hırpani demiş. Nasıl bilemedim seni. Ne şanslı gelinmiş be. Kalas onun değil benim başıma düştü. Amma bu sefer Hırpaninin gelinini boğup atacağım. Hırpaninin ortalıklarda görünmediği bir gün, tekmelemiş yine hırpaninin kapısını.

Gelin kız açmış kapıyı. Açgözlü kadın seni boğup atacağım diye uzandığında gelin kız yakalamış açgözlü kadını fırlatmış avluya. Sonra tekrar yakalamış. Eski çamlar bardak oldu pis cadalız demiş, kadını yerden yere çapmaya başlamış. Sokakta yaşayan ne kadar kadın kız varsa toplanmışlar. Bu kavgayı kimse ayırmamış. Açgözlü kadının baygın bedenine her gelen bir tekme vurmuş geçmiş. Bazıları yüzüne tükürmüş. Açgözlü kadın şifahaneye kaldırılmış. Üç gün sonra ölmüş.

Bey konağına kapanmış. Kale gibi bir konakmış. Hırpani, Bey konağının önüne gelmiş, Bey demiş maiyetini al çık git. Bey sana bu şehri teslim etmem Hırpani demiş. Hırpani, sen demiş babamı öldürdün. Bu şehri hile ve entrikayla aldın. Babam bu şehirde kendi halinde bir tüccardı. Kılıçla okla işi hiç olmadı. Bey, baban demiş Sultanın bu şehirde eli kolu, gözü kulağıydı. Baban gibi on kadar vardı. Sultanın suikasta uğradığı gece, onun adamlarını ve babanı ortadan kaldırdım. Şehir temizlendi. Yeni Sultan eski Sultanın kardeşiydi beni severdi. Ben bu şehirde kaldım. Ancak oğlu yoktu. Bir başka diyarda olan yeğeni geldi Sultan oldu. Hırpani, işte demiş o Şehzadeyle Payitahta gelirken yolumuzu kesen sendin. Seni de öldü diye bir dağ başına bırakmıştım amma ya git ya da yarım kalan işimi bana tamamlatma.

Anlatırlar ki; ahaliden bir genç Bey konağına giden kapalı bir geçit olduğunu söyleyince, geçit açılmış, Bey ve adamları kıskıvrak yakalanmışlar. Hırpani, Beyi kendi eliyle Sultana teslim etmiş. Sultan, Hırpani demiş sen beni defalarca ölümlerden kurtardın. Yeni de evlenmişsin. O şehrin Beyi sensin. Hırpani ve karısı şehri yeniden imar etmişler. Beyin hazinesini fakir fukaraya, evleneceklere, iş kuracaklara dağıtmışlar. Şehir kısa sürede ayağa kalkmış. Memleketin dört bir yanında keşke öyle bir hırpani Bey bize de nasip olsa diye anlatılmış durmuş…

Şehir şehire, Hırpani hırpaniye, Kervancı kervancıya, Gelin kız gelin kıza, açgözlü kadın açgözlü kadına, Bey Beye, Sultan Sultana, Zindancı zindancıya, meydan meydana, Depram depreme, geçit geçide, konak konağa, şifahane şifahaneye ahali ahaliye benzer…

Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikâyede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya ne de alınganlık göstere…

Sürçü lisan eylediysek affola…

Bir daha ki sefere daha güzel bir hikâye anlatırız inşallah…

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Haberiniz ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!