6000 yıllık tarihi boyunca Türk Milleti, hiçbir zaman milli benliğinden taviz vermemiş ve başka milletlerin güdümünde yaşamamıştır.
1944 yılında Rusların Almanlar karşısında zafer kazanması ile birlikte ülkemizde bazı aydınlar! Rusya’ya şirin görünmek adına komünizm propagandası yapmaya başlamıştır. Bu propagandaların dozu ne kadar artarsa artsın, Rusya’nın yanlış anlayabileceğinden korkan idareciler sessiz kalmış ve propagandaya müsaade etmişlerdir.
“Ben Türkçü bir Başvekilim” diyen dönemin Başbakanının, ülkeyi kızıl şafaklara uyandırmak isteyen kökü dışarıda beyinler karşısında suskunluğuna daha fazla tahammül edemeyen, büyük Türkçü-fikir adamı H.Nihal ATSIZ, çıkardığı ORHUN dergisinde, devrin başbakanına açık mektup yazar. Yayınladığı mektuplarda, ülkede komünizm adına yapılan ihanetleri, dönen dolapları, kurulan çarkı ve bu çarkı devlet eliyle besleyenleri ifşa eder ve “ben Türkçüyüm” diyen Başbakanı göreve çağırır.
Bu mektuplar Ankara’da Nuh tufanını andıran büyük bir gürültü kopmasına neden olur. Mektupta kendisine hakaret edildiği gerekçesi ile Sabahattin Ali, Sayın H.Nihal ATSIZ’ı mahkemeye verir.
Türkçülük-Turancılık davasının 2.celsesinin yapılacağı 3 Mayıs 1944 günü, binlerce Türkçü-Üniversite öğrencisi Atsız Ata’nın Ankara’da kaldığı otelin önünde toplanmış ve Türk Milliyetçiliğine bağlılıklarını haykırmışlardır. O güne kadar Anadolu’nun sesine kulak tıkayanlar, Milli değerlerden uzak yaşayanlar bu kalabalığın haykırışları karşısında irkilirler ve Türkçü-Turancı düşünceyi vatana ihanet gibi gösterip ülkede Turancı avına çıkarlar.
Milli Şef İnönü, yaptığı 19 Mayıs konuşmasında, Turancıları suçlar. Milli Şef’in ricasını emir telakki eden ve Rusya’nın gönlünü fethedebilmek gayesi ile harekete geçen dalkavuklar tarafından, binlerce gencin en vatansever duygularla ve büyük bir milletperverlikle yaptıkları yürüyüş bir isyan gibi gösterilir ve Türkçü-Turancı düşünceye inanların çile günleri başlar. Başta H.Nihal ATSIZ olmak üzere, aralarında “Bu Vatan Kimin” şiirinin şairi Orhan Şaik GÖKYAY, Prof. Zeki Velidi TOGAN, Alparslan TÜRKEŞ, O.Yüksel SERDENGEÇTİ gibi isimlerinde bulunduğu yüzlerce kişi tutuklanır ama bunlardan sadece 23 kişi sıkıyönetim mahkemeleri tarafından sorgulanır. Haksız suçlamalara maruz kalırlar. Aylarca çile çekerler ve mahkeme son bulduğunda en ağırı 10 yıl olmak üzere bütün sanıklar suçlu bulunur.
Çünkü bu dava birilerine gözdağı vermek niyetiyle açılmıştır ve suçlu olmasalar da sanıkların ceza almaları gerekmektedir. Türkçüler, Kürşad yürekliler davayı Askeri Yargıtay’a taşırlar. Askeri Yargıtay’ın başında, Orduda dürüst bir şöhrete sahip Orgeneral A.Fuat ERDEN vardır. ORG. ERDEN, İsmet İnönü’nün 40 yıllık samimi bir dostu olmasına karşın davayı usulden ve esastan bozar ve davayı yürüten mahkemenin taraflı davrandığı hükmünü verir. Ve Kürşad yürekliler uzun süren mahkemeler, işkenceler, hakaretler, linç girişimlerinin sonunda beraat ederler.
3 Mayıs’ı zindandan bayrama çeviren bu 23 kişinin, tabutluk denilen 2,5 m. yüksekliğinde, 40cm eninde, 50cm boyundaki hücrelerde başlarının üstünde 1500 watt ampul yandığı halde sorgulanmaları değildir. 3 Mayıs’ı zindandan bayrama çeviren, 23 Kürşad yürekli Türk Milliyetçisinin tırnakları sökülecek, gözleri görmeyi yitirecek, ağzından kan gelecek ya da açlıktan zafiyet geçirip hastanelik olacak derecede işkenceye maruz kalması da değildir. Ve o işkenceler, korkutmalar ve başlarına gelebilecek bütün felaketlere rağmen Türkçülük-Turancılık fikrine imanlarını inkâr etmemeleri de değildir.
3 Mayıs’ı zindandan bayrama çeviren, o güne kadar edebi ya da ilmi anlamdan öteye geçemeyen Türk Milliyetçiliği fikrinin ilk defa harekete dönüşmesi ve haykırılmasıdır. 3 Mayıs bir dönüm noktasıdır Türk Tarihinde. Yıllarca milli duygulardan koparılan, kendi öz değerlerine yabancılaşan kısacası Mankurtlaştırılmaya çalışılan Türk Gençlerinin isyanıdır 3 Mayıs. Bu tarihten sonra Türk Milliyetçiliği fikri siyasi arenaya taşınacak, edebi ya da ilmi olmanın dışında sosyal ve siyasi çözümleri de sunacak ve Milliyetçi Hareket doğacaktır.
Türk Milliyetçiliği fikrini tabutluklarda harekete dönüştüren bu Kürşad yürekliler kendisinden sonra geleceklere de hareketi devam ettirme görevi verirken; onlara Ülkü Bayrağının yanı sıra davayı besleyecek çilehaneleri yani Yusufiyeleri de miras bırakmışlardır.
Bu çilenin takipçileri Türk Milliyetçiliği sancağını yere düşürmemişler ve Yusufiyeleri, Taş Medreseleri terk etmemişlerdir.
Her yıl olduğu gibi bu 3 Mayıs’ta da; başta, Rahmetli Alparslan Türkeş, Atsız Ata, O.Yüksel Serdengeçti, O.Şaik Gökyay, Zeki Velidi Togan, R.Oğuz Türkkan olmak üzere, 1944 yılında çektikleri çilelerle ülkü gülünü besleyen, büyüten ve 3 Mayıs’ın dönüm noktası olduğunu bizlere aktaran ve bugünü bayram olarak kutlamamızı öğütleyen, bütün Türkçüleri minnetle anıyor, uçmağa varanlara rahmet niyaz ediyoruz.
Selam ile
TANRI TÜRK’E YAR OLSUN!
NOT: Bu yazı 2008 yılı 3 Mayıs Türkçülük Gününde yazılmıştır.