Zafer Partisi Sözcüsü Şahsuvaroğlu Gündeme İlişkin Açıklamalarda Bulundu

Şahsuvaroğlu gündem

Zafer Partisi sözcüsü Lütfü Şahsuvaroğlu gündeme ilişkin partisinin görüşlerini paylaştı.

Değerli basın mensupları Öncelikle Pençe Kilit harekatında şehit düşen istihkam uzman çavuş Abdullah Bayram memleketi Diyarbakır’da sonsuzluğa uğurlandı. Ruhu şad olsun

Bu haftanın gündemi Zafer partisi açısından pek yoğun. Bildiğiniz gibi Ottawa Sözleşmesini protesto etmek için Genel Başkanımız Sayın Prof Dr Ümit Özdağ Hatay sınırına gidip simgesel anlamda mayın döşeyeceğini ilan ederek Hatay’a doğru yola çıktı. Maalesef büyük bir demokrasi ayıbı işlenerek bir parti genel başkanı Hatay’a sokulmadı. Bu talihsiz olay karşısında bütün Zafer kuşağı ayağa kalktı ve genel başkanımıza destek için Hatay’ın yolunu tuttu.

Diğer siyasi parti liderleri bu menfur hadise karşısında, bu demokrasi ayıbı karşısında ne yazık ki yapması gerekenleri yapmadılar ya da yapamadılar. Adeta sıkıyönetim varmış gibi bunu sineye çektiler.

Memleket Parti si ile Adalet Partisi genel başkanlarını kutluyorum, çünkü onlar gerekeni yaptılar.

Yine geçtiğimiz günlerde Hatay’a seyahatten bir gün önce İliç’te meydana gelen çevre felaketi karşısında genel başkanımızla madenin olduğu alana, 200 futbol sahası büyüklüğündeki siyanür havuzunun, siyanür borusunun patladığı bölgeye gittik. Yaşanan büyük çevre felaketini defalarca kamuoyu ile paylaşmıştık.

Bölgede bunun mücadelesini veren Sedat Cezayirli kardeşimizle birlikte bizzat bendeniz ve birçok sivil toplum kuruluşu ile veryansın tv’deki kardeşlerimle beraber bu felaketi önceden Türkiye’nin gündemine taşıdık. Ne yazık ki gereken alaka gösterilmedi. Ve sonunda uzun yıllardır yaşanan derinden derine çevre katliamı bu sefer bariz bir yıkımla gündeme geldi. Yıllardır bu devasa siyanür havuzundan bölgeye yayılan zehirli atıklar nedense kimseyi ilgilendirmiyordu.

Sonra evaparatörlerle atmosfere salınan ve havamızı kirleten pürtiküller de kimseyi ilgilendirmedi. Sonra işlenen ve içinde atık kimyasalların olduğu pasalardan sızan zehirlerin toprağı ve yer altı sularımızı kirletmesi de… Pasalardan akan sızıntılar birkaç çaya karışıyordu ve onlar da üç yüz metre ötede bulunan Fırat’a ve üzerindeki (sanki madenin su ihtiyacını karşılasın diye yapılan) baraj gölüne akıyordu 2 Bu sızıntılardan aldığımız numuneyi laboratuvarlarda incelettik ve arsenik tespit edildi. Yine kimsenin umurunda olmadı. Ancak son vaka büyük bir infiale sebep oldu. Jandarma ve savcılık ister istemez olaya müdahale ettiler. Çünkü 21 Haziran gecesi üç saate yakın bir süre patlayan borudan sızan siyanür, akan dereye karıştı. Valilik heyecanla olayı örtbas etmek istedi ve patlayan borudan sızmaların tehlikeli olmadığını kuru dereye karıştığını iddia etti.

Şahsuvaroğlu gündem

Hatta bu miktarın 8 kg olduğunu ileri sürmesi bile maden yetkilileri tarafından abartılı ölçüde azaltılmış bir rakam diye tarif edildi. Daha sonra 32 ton olarak açıklanan sızıntının kimilerine göre 200 tonu bulduğu ileri sürüldü ki basınç ve borunun çapı düşünüldüğünde buna “mümkün değil” denemez. Genel Başkanımızın ve partimizin malum olduğu üzre seçimlere katılabilmek için teşkilatlanma çalışmalarına pek ağırlık verdiğimiz ve il ilçe kongrelerimizi tamamlamaya çalıştığımız, yoğun bir mesai harcadığımız bu dönemde Adana ve Hatay seyahati öncesinde menzili Erzincan’a İliç’e çevirmesi anlamlıdır.

“İliç’e gidiyoruz” diyerek Sedat Cezayirli kardeşimize daha önceden de verdiği sözü bu büyük çevre felaketi nedeniyle çok program sıkışıklığına rağmen yerine getirdi. Sedat Cezayirli’nin sesini duyurmak için bütün siyasi partileri, STK’ları, medyayı ayağa kaldırdığını bu Altın Ölüm ile ilgili olarak birçok kitap çıkarıldığı biliniyor. Ancak Zafer Partisi, liderinden bütün kadrolarına il ve ilçe teşkilatlarına kadar milliyetçiliğin önce çevreye duyarlı nesiller yetiştirmek olduğu şuuruyla gerek Şebinkarahisar’daki havuz patlamasında, gerek Develi’deki madende 71 işçinin kanında cıva tespit edilmesinden sonra yaptığı mücadelede sorumlu ve önder bir siyasi parti örneği olmanın heyecanını yaşayan tek parti oldu.

Bu yüzden bu haklı mücadelesinde Sedat Cezayirli sesini en iyi yansıtan harekete geçmeye karar verdi ve İliç İlçe Başkanı olma teklifimizi kabul etti. Sayın Genel Başkanımız Özdağ, maden sahasındaki açıklamaların ardından Sedat Beye rozetini taktı. Fakat zaferden sonra sahip çıkan çok olur. Diğer siyasi partiler de konuyu sahiplenmeye başladılar ki, bu bizi asla üzmez, bilakis sevindirir. Bu vatan hepimizin ve kirletilmesine, soyulmasına, talan edilmesine hep birlikte karşı koyarsak daha az zayiat vererek zafere ulaşabiliriz.

Değerli basın mensupları Hatay ve İliç gündeminin ardından gündemi belirleyen üçüncü husus NATO’nun genişlemesi meselesidir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Miinisto, İsveç Başbakanı Magdalena Anderson ve NATO genel sekreteri Jens Stoltenberg arasında geçen dörtlü görüşmeden sonra ortak bildiri imzalandı.

Buna göre PKK ve uzantılarıyla mücadelede Türkiye ile işbirliği 3 Terörizmin tüm biçim ve tezahürleriyle mücadelede Türkiye ile dayanışma sergilenmesi Pyd, ypg ve Föte’ye destek sağlamama taahhüdü Savunma sanayi alanında ambargo kısıtlamalarının giderilmesi ve işbirliğinin artırılması İsveç ve Finlandiya’nın terörizm ile mücadele ve savunma konularındaki ulusal mevzuat ve uygulamalarında tadilat İstihbarat paylaşımı, işbirliği mekanizması tesisi Terör suçlularının iadesi konusu, Pkk ve paravan örgütlerin para toplama ve eleman devşirme faaliyetlerinin yasaklanması Türkiye’ye yönelik terör propagandasının engellenmesi Finlandiya ve İsveç’in daimi yapılandırılmış işbirliği süreci (PESKO) ve AB güvenlik mekanizmalarına katılması Daimi ortak mekanizma kurulması- adalet, istihbarat, güvenlik…

Özetle konular bunlar… Fakat bunlarla kamuoyunun tatmin edilmesi mümkün değil. Şimdiden örtülü taahhütler alındığına dair algı operasyonları başlamış gözüküyor. Malum olduğu üzere Sayın Erdoğan ve o öyle dediği için de yandaş medyası hep Finlandiya ve İsveç’in teröre verdiği destekten ötürü NATO’ya asla alınmayacağını dile getirip durmuşlardı. Erdoğan Şöyle seslenmişti hep: “Ben başta olduğum sürece İsveç ve Finlandiya NATO’ya giremez. Bütün kanallarda da bu yüzden sayısız sahibinin sesi bu minvalde açıklama yapıp durdular. Böyle olunca da kamuoyunda beklenti yüksek oldu. Meğerse bu dışarı ile olan pazarlığın iç politika malzemesi yapılmasından öte bir çıkış değilmiş. Türkiye elbette NATO’nun tarihindeki en önemli unsurdur. NATO ile Türkiye’nin münasebeti İkinci Dünya Savaşından sonra ortaya çıkan iki kutuplu dünya düzeni süreci doğru kavranılamadan çözülemez.

Türkiye ne yazık ki sürekli NATO çerçevesinde kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getirdiği halde kimi zaman ağır aldanışlara, kahırlara hatta yıkımlara uğratıldı. 4 1980 darbesi sonrasında Devlet Başkanı olan Kenan Evren’in General Rogers beni kandırdı itirafı hatırlardadır. Türkiye elindeki kozu çok ucuza devretti ve akabinde Yunanistan 1 Ocak 1981 tarihinde Avrupa Ekonomik Topluluğu adıyla anılan Birliğe üye oldu. 1995’te Finlandiya AB’ye girerken de Türkiye yine hata yaptı. 1993 yılındaki Kopenhag zirvesinde alınan Kopenhag kriterleri denen kriterler birliğe üye olmak isteyen ülkeler in uyması gereken normları belirlemiş ve bu yaklaşımla Türkiye bu kriterlere ne kadar uydu diye sürekli performans sınavlarına tabi tutulmuştur. 1 ocak 1986da da ispanya Portekiz üye yapıldı 1995’te dördüncü genişleme oldu.

Avusturya Finlandiya ve İsveç üye yapıldı. Beşinci genişlemede Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya, Slovakya, Litvanya, Letonya, Estonya, Malta, 1 mayıs 2004 AB’ye üye oldular. Bulgaristan ve Romanya ise 1 Ocak 2007 üye oldular. Türkiye hala uyum kıskacında idi. Altıncı genişleme Hırvatistan 2013’te üye yapıldı. Oysa Yugoslavya’nın parçalanmasındaki performans sınavı nedense AB’nin ilgisinde hiç olmadı. 1999’da Helsinki’deki toplantıda yine Türkiye’ye bir avuç bal verilmiş sevindirilmiş, aday ülke olduğu tescil edilmiş.

Yakın tarihimize baktığımızda Tansu Çiller’in ala-yu valayla AB’ye üyesi olmuşuz gibi Gümrük Birliği diye icad edilmiş sahte hoşnutluk kampanyasında halkımızı nasıl kandırdığı hatırlardadır. Yunanistan’ın Nato’ya dönmesinde veto hakkımızı kaldırmak neyse sahte Gümrük Birliği giriş şölenleri de aynı gaflet ve dalalet örneklerindendir. Ottawa Sözleşmesi de öyledir. Sınırlarımızdan mayın kaldıran İsrail bu sözleşmeyi imzalamamıştır. Birçok ülkenin imzalamadığı sözleşmeyi Türkiye sanki sığınmacılar için kapı aralayan küresel emperyalizmin işini rahatlatmak için imzalamış gibidir.

Sayın Özdağ’ın yıllardır dikkat çektiği sığınmacılar vakasının başlangıç noktası işte o vahim imza hadisesidir. AB ile Gümrük anlaşması, Ottawa Sözleşmesi, AB ile uyum politikası mutabakatı, Geri kabul anlaşması hep dış politikadaki aldanışlar silsilesidir. Bunlar ne ise 29 Haziran 2021 mutabakatı da o doğrultuda izler taşıyor maalesef. Ege ve Suriye’de Türkiye’nin haklı talepleri konusunda hiçbir açıklama yapılmamıştır. 5 Bir zamanlar nasıl ki, Helsinki, Türkiye girmedikçe Rum kesimini almayacağız demesine rağmen hükümet değişikliği ardından Annan Planı uydurularak Rum Kesimi AB’ye üye yapılmış ise bugün de Türkiye NATO’nun genişlemesinin kendi aleyhine olduğunu bilmesine ve bunu defaatle açıklamasına rağmen yine bir aldanışa mahkum edilmiştir.

Alınmayacak denen Kıbrıs Rum kesimi AB’ye alındı. Türkiye Ankara anlaşmasından beri AB üyeliğine o kadar hak kazanmasına rağmen birçok vesileyle oyalandı ve aldatıldı. Şimdi Ukrayna ile Rusya’nın arasında giderek genişleme ve uzama emaresi gösteren savaş var ve dünya iklim değişikliği ile ortaya çıkacak daha büyük göç olaylarına gebe iken Üçüncü Dünya savaşının aslında başlatıldığına dair sinyalleri de veriyor. İktidar denge politikasını sürdüreceğini söylerken biz de Zafer partisi olarak desteklemiştik bu yöndeki açıklamalarını. NATO’ya Finlandiya ve İsveç’in üyeliği meselesinde de ilk başta yapılan açıklamaları destekledik. Elbette bu ülkelerin terör örgütlerine verdikleri destek bağışlanamaz.

Ancak Türkiye’nin dış politikası da sadece teröre verilen destek bağlamında ele alınamaz. NATO’nun genişlemesi uzak vadede Türkiye’nin aleyhinedir. Değerli Basın mensupları 29 Haziran Mutabakatı değerlendirirken öncelikle şunun altını çizmede yarar var. Eğer sizin değerleriniz, sosyal ve siyasal perspektifiniz ile yapınız görüşme yaptıklarınızı iknaya zorlayacak evsafta ise onlarla gözlerinin içine bakarak hesaplaşabilir, pazarlık yapabilirsiniz. Bu açıdan çoğulculuk, kuvvetler ayrımı, demokrasi, hukuk devleti, meşruiyet, insan hakları gibi kavramlar bu açıdan diplomatik manevralarda ve başarılarda önemli unsurlar haline gelir. Tek adam rejimi her zaman ülkenin dış politikada daha rahat inisiyatif kullanabilmesi önünde ne yazık ki engeldir. Bu vesileyle bu gerçek bir kez daha anlaşılmıştır. Yine de diplomasideki arkadaşları tebrik ediyoruz. Ellerinden geleni yapmışlardır.

Mutabakat metni, Katılım protokolü, Parlamentolarda onay, Daimi ortak mekanizma ilerlemesi, Muğlaklık olan hususların açıklığa kavuşturulması ve meselenin bir süreç anlamına geldiği olumlu bir husustur. İmzalanan metne, muhteşem bir metin ya da kötü bir metin olarak bakamayız. Türkiye belli ki birçok tehdit altındadır ve dış politikada, ekonomide, milli birlik krizinde, devlet krizinde, sığınmacılar krizinde yaşananlar elimizi kolumuzu bağlamıştır. Diplomatik metinlerde olması gereken dil kullanılmaya çalışılsa da yoruma açık yerler çoktur. 6 Ben bunu bir kongreye sorayım diyecek olan Biden’a karşı biz de bu süreçte, bu süreç doğru yönde işlemez ise diyebiliriz ki ben bunu parlamentoda kabul ettiremem.

Ortak değerler üzerine kurulu teşkilat iddiasında olan NATO ve AB ne yazık ki öteden beri ülkemize karşı iki yüzlü politikalar yürütmektedir. Ne yazık ki onların elini kuvvetlendiren de bizdeki Demokrasi, bireysel özgürlükler, hukukun üstünlüğü, meşruiyet ve insan hakları bakımından birçok zaaf göstermemizdir. Asimetrik tehditler, Hibrit tehditler, Güçler dengesi, Ulusal güvenlik, Değerler veçhesi bakımından Türkiye gerek Rusya, gerek ABD ve gerekse AB ile münasebetlerinde elini hep aık etmiştir. Değerli basın mensupları şimdi daha ilk günden basınımız Türkiye’ye hiç de faydası olmayacak bir rehavet ve zafer söylemine geçti. Yine tek adamın başarısı olarak sunmak söylemine sarıldı.

Bu ülkemize faydası olmadığı gibi artık o tek adamı da zorda bırakacak bir alışkanlıktır. Yorumcuların bir kısmı; Mutabakat metnini imzalayan ülke temsilcilerinin ülkelerine döndüklerinde gördükleri kısmi tepkiler üzerinden bakınız imza koyan ülkeler rahatsız olduğuna göre biz hayırlı bir iş yaptık söylemine sarılıp gerçekte dış politikamıza zarar vermektedirler. Bu arada da beka meselesi alışkanlığı, Nato sempatizanlığını had safhaya çıkardı.

Meğerse ne kadar içlerinde gizliyorlarmış bu NATO seviciliğini… Dış basında Türkiye’nin NATO’nun genişlemesine onayını pekiştirmek ve iki ülkenin üyeliklerine nihai noktada da destek olması için yapılan teşvikler de yeni aldanışlara kapı aralıyor. Mesela The Economist başlığındaki: “Erdoğan eve zaferle dönüyor” ifadesinin altındaki gerçeklik göz ardı ediliyor. “Türkiye’nin güvenlik endişeleri giderilmiş ve Madrit’te istediğini almıştır” sözleri ilerde bizi zorda bırakabilir. CHP’li Ünal Çeviköz’ün açıklamaları da gösteriyor ki iktidar ve muhalefet bütünüyle Zafer partisi Genel Başkanının da öteden beri altını çizdiği gibi gizli bir ittifak içerisindedirler. Çeviköz: “Kimse taviz vermedi, her taraf kendi açısından istediğini aldı. Hiç üzerinde durmaya gerek yok, NATO güçlenmiştir ve Türkiye kazanmıştır” diyor.

CHP’nin görüşü Çeviköz’ün görüşü ise NATO’ya iktidardan çok daha tavizkâr yaklaşan bir muhalefetin sürecin parlamentolarda onaylanması aşamasında hiç de Türkiye’nin elini güçlendirecek bir performans sergileyemeyeceklerini şimdiden söyleyebiliriz. CHP öyleyken İyi Parti ne durumda? Her ne kadar Sayın Akşener iktidarı eleştirip taviz verildiği noktasında açıklama yapsa da Genel Başkan Yardımcısı Bahadır Erdem daha ilk günden yaptığı açıklamalarla Yaşar Hacısalihoğlu tarafından bile uyarılmak zorunda kalmıştır.

“Türkiye NATO’ya nasıl olsa destek verecekti” sözünü ısrarla vurgulayan Erdem’e karşı Hacısalihoğlu: muhalefetin hiç 7 olmazsa parlamento onayı aşamasında Türkiye’nin eline bir koz vermesi gerektiğini söyleyerek “farklılığınız varsa bekleriz” ikazında bulunmuştur. Değerli basın mensupları Son olarak altını çizerek ifade etmeliyim ki; Türkiye’nin AB üyeliği meselesine hiç atıfta bulunulmamış olan bu metin tükürdüğünü yalama metni olmamalıdır.

Dış politikada elimizin güçlenmesi için kuvvetler ayrılığı prensibine, meşruiyete, demokrasiye, insan haklarına, hukukun üstünlüğüne her zamankinden daha fazla sarılmalıyız. Sürecin başlaması yanında bir de ABD’nin Suriye ve Ege’de ne yapacağı konusunda müphemiyet var. F16’lar hakkında Biden’ın taahhüdü manşetlere taşındı ama F35 ortak yatırımı dururken “F 16 konusu çözeceğim” taahhüdü yeterli midir? Bugün konuşanları halkımız lütfen not etsin. İlerde belki utanan bir yüze şahitlik ederler. Bırakın birkaç yıl içinde görüş değiştirmeyi hafta içinde görüş değiştiren politikacıları görünce halkımız gerçekten de yarınlarından endişe eder hale gelmiştir. Zafer partisi 4 temel krizi çözerken gerek NATO, gerek AB ile ilişkiler bakımından milli bir dış politikaya hasret kalan vatandaşlarımızın ümidi olduğunu hep hatırlayacaktır.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!