Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ, TBMM’de basın toplantısı düzenledi.
Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında önemli açıklamalarda bulundu.
“MESLEK HASTALIKLARI YASASI”, TALEPLERİNİ DESTEKLİYORUZ
Sözlerine hekimlerin kısmen görev bırakma protestolarıyla başlayan Özdağ “Hekimlerimiz, karşılaştıkları mesleki zorluklar ve taleplerini dile getirmek için kısmen görev bıraktılar.
Ekonomi konularına geçmeden önce, hekimlerimizin insanca yaşayabileceği, insanca geçinebileceği, emekliliğe yansıyan temel ücret, 7.200 ek gösterge ve pandemide çalışılan her yıl için 120 gün yıpranma payı konularındaki taleplerini doğru buluyor ve destekliyoruz!
Sağlık çalışanlarımızın çalışma koşullarımızın iyileştirilmesini; COVID-19 başta olmak üzere, meslek kaynaklı hastalıklara ve sağlıkta şiddete karşı “Meslek Hastalıkları Yasası”, taleplerini destekliyoruz.
Sağlık, kapitalist piyasanın vahşi koşullarına terk edilmemelidir! Şehir hastanelerinin kamulaştırılması dahil, sağlık sisteminin yeniden düzenlenmesi, muayenede 5 dakika uygulamasının kaldırılması, performans ve ciro baskısının sona erdirilmesi ve daha çağdaş bir tıp/uzmanlık eğitimi verilmesi konuları, Zafer Partisinin öncelikleri arasındadır.” ifadelerini kullandı.
İktidara geldikleri günden bu yana AKP hükümetlerinin uyguladıkları politikalar, Türkiye ekonomisini “BETON EKONOMİSİNE” ve “BORÇ EKONOMİSİNE sıkıştırmıştır. Ülkenin elinde var olan kaynaklar ya beton ekonomisi ile harcanmış ya da Suriyelilere peşkeş çekilmiştir. Ve peşkeş çekilmeye devam etmektedir.
Erdoğan’ın, beton ekonomisinden menfaat sağlayan yandaş firmaları ya da Beşli Çeteyi veya Suriyelileri düşündüğü kadar Türk Milletini düşünmediği açıkça görülmektedir.
Türk Milletine ait olanlar;
yetimin-öksüzün hakkı olanlar;
kısaca beyt-ül mallar;
ya beşli çetelere, ya Suriyelilere, ya Saray itibarını koruma adına ya da üç-beş maaşlı yandaş partiliye aktarılmış ve aktarılmaya devam etmektedir.
ŞİMDİ ERDOĞAN’A SORUYORUM; TÜRK MİLLETİNE ÖNERİNİZ NEDİR?
“Türk Milleti hayat pahalılığı, enflasyon ve borç altında ezilmektedir” diyen Zafer Partisi lideri sözlerini şöyle sürdürdü:
“AKP hükümetlerinin uyguladığı yanlış ekonomi politikalarından dolayı borç batağına itilmiş küçük işletme ve esnaf, Türk işçisi, memuru ve çiftçisinin, icra takipleri ile alın terlerine el koyulmaktadır.
Türk Milleti evinin nafakasını sağlamakta zorlanmaktadır.
Evinin, çocuklarının en temel ihtiyaçlarını satın alamamaktadır.
Erdoğan’ın dediği gibi “Ekonomimiz Cumhurbaşkanlığı Sistemi ile Uçuyor”!!!
Erdoğan, Ekonomimizi uçuruyor!!!
Patateste %70, Tavuk etinde %68, Domateste %62, Makarnada %40, Tüp gazda, Zeytinyağı’nda, Un’da, Şeker’de, Kırtasiye’de, Kitaplarda fiyat artışları almış başını gidiyor.
1 Litre Zeytinyağı 50 TL., 5 Litre Zeytinyağı en az 250 Türk lirasına ulaşmıştır.
5 litrelik ayçiçeğinin fiyatı 52 Türk Lirasından, 130 Türk Lirasının üzerine çıkmıştır.
Bir çuval ekmeklik un 100 Türk Lirasından, 400 Türk Lirasına yaklaşmıştır.
Şimdi Erdoğan’a soruyorum;
Türk Milleti ekmeklik unu alamayacak noktaya gelmiş,
Türk Milletine öneriniz nedir?
Biraz daha ucuz ekmek alabilmek için veya yağ alabilmek için, şeker alabilmek için saatlerce sıralarda beklemeye devam mı etsin?
Veya Ekmek yerine ne yemesini önerirsiniz?
Sayın Erdoğan, ülke ekonomisini 1980 öncesine döndürdünüz..
Siz ve Saray ahalisi şatafat ve zevk içinde itibarınızı korurken, beşli çete devletin kasasından yetim-öksüz hakkına el koyarken, AKP’liler devletin kurumlarından üç-beş maaş almaya devam ederken, Suriyeliler Türk Milletinin sırtından zevk sefa içinde iken; Türk Milleti tasarruf mu yapsın?”
Bakın hala asgari ücreti belirleyemediniz doğru dürüst. Türkiye’deki asgari ücretli sayısının genel çalışan sayısına oranı % 55 düzeyindedir. Bu oran Batı Avrupa ülkelerinde %3-4; Avrupa Birliği ortalaması ise %9 düzeyindedir. Türkiye’deki oranının %55 seviyesinde ve asgari ücretin düşük olması; artık yoksulluğun ve fakirliğin geniş halk kitlelerine yayıldığını açıkça göstermektedir.
Maalesef Türk İnsanı umutsuzluğa ve çaresizliğe itilmiştir.
Bu umutsuzluk ve çaresizlik, Türk Milletinin temel değerlerine zarar veren bir noktaya gelmiştir.
Aile içi huzursuzlukları, şiddeti ve hatta intiharları artırmıştır.
“ERDOĞAN’DAN İSTEDİĞİMİZ; SURİYELİLERİ DÜŞÜNDÜĞÜ KADAR, TÜRK MİLLETİNİ DE DÜŞÜNMESİDİR”
Zafer Partisi olarak, asgari ücretin Türk İşçisinin, insanca yaşayabileceği bir noktada olması gerektiğini tekrar vurguluyoruz.
2021 Ocak ayı itibariyle, asgari ücretin döviz olarak karşılığı 383 Dolardı. Şimdi açıklanan asgari ücret ise; 193 dolara düştü.
383-193= 190 dolarlık satın alma gücü azalmıştır.
“Asgari ücrette bu kadar artış yapılamaz, kaynak nerede” diyen olursa, biz onlara kaynağın yerini söylüyoruz:
- Suriyelilere verdiğiniz paraları, Türk İşçisinin asgari ücretini karşılamak için kullanın.
- Kaynak istiyorlarsa; bu zamana kadar yapılandırma, faiz-vergi affı, teşviklerle ile ayakta kalan patronlara, artan asgari ücret maliyetinin bir kısmını karşılamasının zamanı geldiğini hatırlatın.
- Kaynak mı istiyorsunuz, asgari ücretten aldığınız vergileri, harçları kaldırın.
- Beşli çetelere döviz kar garantili yaptırdığınız ve her yıl milyarlarca dolar aktardığınız KÖİ modellerini, Türk Milletinin çıkarlarına göre düzeltin. Oluşan kaynağı işçilere verin.
- Diyanetin beş yıldızlı otellere harcadığı paraları işçilere aktarın.
Erdoğan’dan istediğimiz; Suriyelileri düşündüğü kadar, Türk Milletini de düşünmesidir.
“ZAFER PARTİSİ, HEM İKTİDARIN HEM DE SARI MUHALEFETİN ÖTELEDİĞİ TÜRK MİLLETİNİ ÖNCELİĞİNE ALMIŞTIR”
AKP Hükümetinden ve Erdoğan’dan istediğimiz, Suriyelilere harcadığı para kadar veya sağladığı imkânlar kadar Türk İşçisine, Türk İnsanına, Türk Öğrencisine de imkân sağlamasıdır.
Zafer Partisi, hem İktidarın hem de Sarı Muhalefetin ötelediği Türk Milletini önceliğine almıştır.
Bu yüzden küçük esnafın, küçük firmanın, çiftçinin, emeklinin, memurun, işçinin, öğrencinin ve sosyal yardıma ihtiyaç duyar haline getirilen Türk Milletinin sesi olacaktır. Biz Türk Milletinin gerçek sahiplerinin ezilmesine, ötelenmesine izin vermeyeceğiz.
Türkiye’de emek ve emekçi kesim için tek sorun, açlık sınırı altındaki asgari ücret değildir. Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK), en son açıkladığı işsizlik verilerinde, genel işsizliği % 11,2 ve 15-24 yaş arasındaki genç işsizliği ise % 20,1 olarak beyan etmiştir.
Ama hepimiz biliyoruz ki; işsizlik rakamları bunun çok daha üst seviyesindedir. Bugün AKP hükümetinin ülke ekonomisini getirdiği noktada, sadece genç işsizler değil, 5 milyona yakın emeklimiz bile, aldıkları emekli maaşları ile geçinemedikleri için, iş arar hale gelmiştir. Milyonlarca ev hanımı ve mezun olmaya aday gencimiz iş aramaktadır.
Bunların tamamı birleştiğinde, işsiz insan sayımızın oranı %50’ye yaklaşmaktadır.
AKP Hükümeti, milyonlarca Suriyelinin kaçak çalışmasına göz yumarken, üstüne onlara 90.8 milyar dolar harcama yaparken, hayat pahalılığı yüzünden iş arayan Türk İnsanını elinin tersiyle itmekte, Türk İnsanını mağdur etmektedir.
“TÜRK MİLLETİ, ASIL SENİN VE YANDAŞLARININ TASARRUF YAPMASINI BEKLİYOR”
Erdoğan ve AKP Hükümeti, ekonomideki krize çözüm olarak “Ekonomik Kurtuluş Savaşı”; “Rekabetçi Kur” ve son olarak ta “Çin modeli” adı altında üç model stratejisini ülke gündemine taşımıştır.
Peşi sıra açıkladıkları birbirinden farklı bu modellerden de görüldüğü gibi, Erdoğan ve AKP hükümetinin yaşanan ekonomik krizi ortadan kaldırmaya yönelik bir stratejisidir yoktur.
Ayrıca bu modeller Türk ekonomisinde ve seçmeninde karşılık bulmamıştır. Türkiye ekonomisinde yapısal sorunları artıran AKP; kamu kurumlarını ve arazilerini satarak ve SWAP adı altında kısa vadeli borç bularak ekonomimizi batma noktasına getirmiştir.
Açıkladıkları Birinci model “Ekonomik Kurtuluş Savaşı” Modeli ile
Kısaca hükümet Türk Milletine az yiyin, az ısının az harcayın, tasarruf edin diyor.
Bu hükümet Türk Milletinden o kadar kopmuş ki; son on yıldır Türk Milletinin borç altında ezildiğinden habersiz.
Erdoğan’a buradan seslenmek istiyorum;
“Türk Milletini faize bulaştırdın, borç batağına soktun, bırak tasarruf yapmayı Millet evine ekmeği götürecek durumda değil”, haberin yok.
“Türk Milleti, asıl senin ve yandaşlarının tasarruf yapmasını bekliyor.
Şatafattan vazgeçmeni bekliyor,
İtibar adına beyt-ül malı ve yetim öksüz hakkını heba etmemeni istiyor,
Yandaşlara KÖİ’ler üzerinden para aktarmamanı istiyor,,
Etrafındaki yandaşların aldıkları üçer-beşer maaşları kesmeni bekliyor.
En önemlisi, Suriyelilere harcadığın 90.8 milyar dolardan sonra artık yeni paralar harcamamanı istiyor”.
İkinci olarak açıkladıkları “Rekabetçi Kur” modeli ile;
MB politika faizini, enflasyon oranının çok altına indirerek (enflasyon oranı- politika faizi %21.5-%15 = -%6.5) negatif faiz uyguladı.
Türk Lirasının, son iki ay içerisinde, 1980 sonrası en büyük değersizleştirilme sürecine girmesine neden oldu.
Buna rağmen, üretim ve ihracat istenildiği kadar artmadı.
Neden?.
Çünkü AKP hükümetleri, ekonominin her alanını ithal girdiye bağımlı hale getirdi ve ülkedeki “UÇAN KUŞU” bile borçlandırdı.
Türkiye’de dolarizasyonu hakim kıldı.
MB döviz piyasasına müdahale ederek, Rekabetçi Kur politikasından vazgeçti ancak kurdaki artışı önleyemedi.
Açıkladıkları üçüncü model yani “Çin Modeli” ile;
AKP hükümetinin politikasızlığı açıkça ortaya çıkmıştır.
Erdoğan, Çin gibi Türkiye’nin de ihracatını ve istihdamını artırarak dış piyasaya üretim yapan bir ekonomi olacağını aktardı.
Oysa Erdoğan’ın unuttuğu bir şey var.
Türkiye’nin 1980 yılından 2002 yılına kadar dış piyasaya üretim ve satış yapan bir ekonomi anlayışı vardı.
AKP hükümetleri 2003 yılından sonra yerli katma değerli üretime dayanan bu modelden vazgeçti.
Türk ekonomisi yabancı firmaların Pazar paylarını eline geçirdiği bir ekonomi haline dönüştürdü.
Bunun yanında
MB kasasını (net rezervlerini – 35 milyar dolar) boşalttılar,
Devlet Bütçesini delik deşik ettiler,
Türk Milletinin tasarruflarını erittiler,
Hatta yetmedi, her sıkıştıklarında Türk Milletine İBAN gönderdiler,
AKP hükümetleri Türkiye’de, yarattıkları zenginleri ve Suriyelileri öncelikle koruyan bir ekonomik anlayışı hakim kıldılar.
ÇİN’DEKİ BASKICI DEVLET KAPİTALİZMİ Mİ TÜRKİYE İÇİN MODEL OLARAK ALACAK
Erdoğan, şimdi ÇİN MODELİ diye bir şeyi, Türk Milletine yutturmaya çalışıyor ancak “Çin Modelinin” nesini örnek alacak merak ediyoruz.
Türk emeğini ucuzlatarak, Çin’de olduğu gibi emeğin sermaye grupları tarafından sömürülmesine, daha da yoksullaştırılmasına izin vererek mi Türkiye’yi Çin’e benzetmeye çalışacak.
Çin’deki baskıcı devlet kapitalizmi mi Türkiye için model olarak alacak,
Çin modeli ile neyi kastetmekte?.
Türk Milleti ile bunu açıkça paylaşması gerekmektedir.
Erdoğan ve AKP hükümetinin ortaya koyduğu politikasızlık ve yarattığı sorunlar karşısındaki çaresizliği, ülkeyi “Venezuella Modeline” götürmektedir.
Türk Lirasının hiç olmadığı kadar değersizleştirilmesi;
Yerli firmalar üzerinde kurulan baskı ve suçlamalar;
Üretimi ve istihdamı artıracak politikaları uygulamadaki basiretsizlik ve isteksizliği,
Hayat Pahalılığını hükümet eliyle artırıcı politik bakış açısı,
Yoksulluğu ve fakirliği durduramaması,
Türk Milletinin değil de, Suriyelilerin yanında olması,
Ülkedeki her kesimin TL’den kaçıp altın ve dövize yönelmesi,
Türkiye’yi VENEZUELLA MODELİNE göre yönettiklerini açıkça ortaya koymaktadır.
Yeni Hazine ve Maliye Bakanı olan zat-ı muhterem; “Hepimiz aynı gemideyiz, bitersek hep beraber biteriz” açıklaması yapacak kadar pişkin bir durumda.
Bakan Nebati, siz güvertede tahliye sandallarıyla yurtdışına kaçmaya çalışan yerdesiniz. Halkımız beceriksiz politikalarınız nedeniyle, 3’ncü sınıf kamara ve ambarlarda kilitli kalmış ve can derdine düşmüş durumdadır.
“ZAFER PARTİSİ OLARAK, PLANLI SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA MODELİNİ ÖNERİYORUZ”
Gelmiş olduğumuz noktada görülmektedir ki, Türkiye gemisi fırtınalı bir denizde, dümeni kırılmış bir şekilde sürüklenmektedir. Bu ortamda Saray hukukçularından birisi, “Olağanüstü Hal” çağrısı yaparak, Sarayın “darbe-i hükümet” yapmaya hazırlandığını göstermektedir. “Olağanüstü Hal” anayasal bir durum olmakla birlikte, Sarayın Türkiye’de Olağanüstü Hal ilan edip, ASELSAN, ROKETSAN gibi milletimizin gözbebeği kurumları, batan geminin malları gibi satıp, seçime gitmek istediği anlaşılmaktadır.
Erdoğan’ın çevresi tarafından, gerçek Dünyadan izole edildiği görülmektedir. Saraydaki küçük kliğin ise artık bürokrasi üzerinde bir etkisi yoktur. Herkes Erdoğan sonrası için hazırlık yaparken, iktidar çevrelerine hâkim olan ruh halini AKP Çorum Milletvekili Oğuzhan KAYA “Erdoğan tekrar Cumhurbaşkanı seçilmezse, hepimiz yanarız” diyerek ortaya koymuştur. Yapılması gereken, Türkiye’yi, iktidar ve muhalefetiyle, hiç kimsenin geleceğini tehdit ve risk altına sokmayacak, demokratik bir değişime hazırlamaktır.
Zafer Partisi olarak, PLANLI SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA MODELİNİ öneriyoruz;
Cumhuriyetin temel değerleri üzerine inşa edilmiş;
Demokrasiden özgürlüğe, yargı bağımsızlığından temel hak ve hürriyete, eğitimden sağlığa ve nihayetinde ekonomik gelişmeden toplumsal refahın sağlanması üzerine kurulmuş,
Adaletli bir gelir dağılımının esas alındığı,
Türk Lirasının değerinin korunduğu,
Yerli katma değeri yüksek malların üretiminin esas alındığı ve yüksek teşviklerle desteklendiği;
Enflasyon ve işsizliğin azaldığı,
Çiftçinin toprağı ile barıştığı,
MB nın ülke ekonomik gerçeklerine göre istikrar sağlayıcı görevine döndüğü;
DPT’nin tekrar kurulduğu ve doğru ekonomik planlamaların yapıldığı;
KÖİ sisteminin Türk Milletinin çıkarlarına uygun hale getirildiği;
Her yıl Milyarlarca dolar harcanan Sıgınmacıların gönderildiği,
Türk Milletinin önceliğe alındığı, bir modeli öneriyoruz.
Zafer partisi olarak “Ekonomik Kurtuluş Savaşı” modelini, “Rekabetçi Kur” modelini, “Çin Modeli”ni ve hatta AKP hükümetinin ülke ekonomisini götürdüğü “Venezuella Modelini” reddediyoruz.
Zafer Partisi olarak TÜRK MODELİ olan “PLANLI SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA MODELİ”ni Türk Milleti ve onun Zafer kuşağı olan gençlerle beraber uygulayıp, ülkemizi refaha ulaştıracağız.”