İyi Parti’nin üçüncü kuruluş yıldönümündeki bu yazıyı okuyan kişilerden tarih bilip tarafsız olamayanlarla tarih bilgisi yetersiz olanların, “Yok daha neler!” diyeceğini görür gibiyim.
“Türkçü-millîci ideoloji”, 3-11 Eylül 1919’da Müdafaayı Hukuk Cemiyeti Sivas Kongresi’nde “mandacı ideoloji” karşısındaki ilk maçı kazanmıştı. Atatürk‘ün ölümü sonrasında ise devleti ele geçiren mandacılar “tam bağımsızlık” idealinden vazgeçmiştiler. O günden bu yana ülkemizde siyasi yelpazenin sağında ve solunda yer almış sayısı milyonları bulan yurtseverler, devletin yeniden “tam bağımsız” olması yolunda siyaset yapmaktadırlar. Küreselci ve millîciler arasındaki bu mücadelenin yüz yıllık rövanşı 3 Ağustos 2019 tarihli İyi Parti Dördüncü Olağanüstü Kurultayı’nda yapılmış ve maçı bu defa millîciler kaybetmiştir.
20 Eylül 2020 sonrasındaki İyi Parti ile ilgili tartışmalar beni böyle bir yargıya vardırdı. Düşüncem odur ki, İyi Parti’deki tartışmaların odağında partiyi ele geçirmek isteyen “küreselciler” ile partilerine sahip çıkmak isteyen “millîciler” arasındaki mücadele yatmaktadır.
Konuya açıklık kazandırabilmek için bazı kavramların açıklanması ve okuyucularla paylaşılması gerekecektir.
Küreselcilik, “Gümrükleri sıfırlayarak ticaretin serbestleştirilmesi ve küresel çapta güvenliğin sağlanması amacıyla ABD ve diğer ülkelerin birlikte çalışmasını, ABD’nin diğer ülkeleri desteklemesinin dünyayı daha iyi yapacağını iddia eden bir ideoloji,” şeklinde tanımlanırsa da gerçekte, “Ülkelerarası ilişkilerin ABD çıkarlarına göre düzenlenmesi, diğer ülkelerin kendi çıkarlarıyla çelişse bile ABD çıkarlarına karşı çıkmaması,” demektir.
Küreselcilik ekonomi ve dış politikaların küresel temellere göre uygulanması ve planlanmasını, yeryüzünde tek bir devlet olmasını ister. Bu anlamda ulusalcılıkla/millîcilikle (ki bu yazıda bilinçli olarak millîcilik terimi kullanılacaktır) savaş halindedir. Millî devletler çağının kapandığı iddiasındadır. Bu yönetim şekli sonuçta uluslar üstü bankerlerden oluşan küresel oligarşinin yararını, millet yararının önüne alan bir ideolojidir.
Millîcilik ise, (kısaca) kendi milletine bağlılık olarak tanımlanabilir. “Millî çıkarları uluslar arası meselelerden üstün tutmaktır.” Millîcilere göre modern toplumlar millî temeller üstüne kurulmuştur. Vatan denilen ortak bir toprağa, tarihe, kültüre sahibiz ve bu sebeple de birbirimizi kollar, bir birimize destek oluruz.
Bugünkü anlamıyla tanımlanmış olmasa da biz Türkler, küreselcilikle ilk defa yüz yıl önce “manda ve himaye” adıyla karşılaşmış; Eylül 1919’da Sivas Kongresi’nde, “Manda ve himaye kesinlikle kabul edilemez!” demiştik.
Mandacılık, (İng. Mandate) “Birinci dünya savaşı sonrasında bazı az gelişmiş ülkeleri, kendi kendini yönetecek bir düzeye eriştirip, bağımsızlığa kavuşuncaya kadar Milletler Cemiyeti adına yönetmek üzere, bazı büyük devletlere yetki verilmesidir.” O tarihte sömürgeci Avrupa devletleri karşısında ortaya çıkan yeni güç ABD’nin, dünya üzerindeki söz sahipliğini artırma girişimidir. Modern sömürgecilik de denilebilir.
Mustafa Kemal Paşa önderliğindeki Türkiye Cumhuriyeti devleti “tam bağımsızlık” ilkesini Atatürk’ün ölümüne kadar ödünsüz biçimde uyguladı. Kasım 1938’de Atatürk’ün koltuğuna oturan İsmet İnönü ve halefi Bayar-Menderes ikilisi bu ilkeyi göz ardı ettiklerinden bugün, yarı sömürge bir ülke durumundayız.
Sivas Kongresi’nde Tıbbiyeli Hikmet’in, “Paşam mensubu bulunduğum tıbbiyeliler mandaya karşıdırlar. Mandayı kabul eden siz dahi olsanız, biz kabul etmeyeceğiz!” diyen kararlı duruşunu bugün bile çoğu vatandaşımız bilir. O kongreye katılan 38 (bazı kaynaklara göre 41) delegeden 25’inin mandacılığa sıcak baktığına dair yayınlar vardır. Ama Mustafa Kemal Paşa, başta arkadaşı Ali Fuat Bey (Cebesoy), Halide Edip (Adıvar), Kara Vasıf Bey, Refet Bey (Bele) ve Albay İsmet (İnönü) gibi Amerikan mandasını savunan tüm arkadaşlarını tam bağımsız politika uygulanması gerektiğine ikna etmiştir.
Bugün, ifade şekli farklı da olsa, İyi Parti ile bağlantılı Eğitimci MV İsmail Ok’un, Yörük Ali Paşa’nın, Gazi Emniyet Müdürü Fatih Eryılmaz’ın, Profesör Yusuf Halaçoğlu’nun, Sendikacı MV İsmail Koncuk, Tıbbiyeli Dr. MV Aytun Çıray ve en son da Akademisyen MV Prof. Ümit Özdağ’ın yüz yıl sonra, Sivas Kongresindeki Tıbbiyeli Hikmet duyarlılığı ile hareket ettikleri bir geçektir.
Diyorlar ki: “İyi Parti, milletin bağrından doğmuş, Milletin hak ve çıkarlarını içimizdeki işbirlikçilere ve dışarıdaki sömürgecilere karşı savunacak millî bir siyasi yapı olarak yüzyıl önceki Müdafaayı Hukuk Cemiyeti’nin yerine ikame edilmiştir. İyi Parti Kuvvayı Milliye ocağıdır. Yeniden bir milli şahlanış başlatmak, Devleti kuruluş ayarlarına geri döndürmek zorundayız. İçimizde ne Soroscular ne CIA devşirmeleri ne de Amerikan uşağı Fetöcüler bulunamaz! Bunlardan ve bu tür kurumlara sempati duyanlardan Türk Milletine fayda gelmez!“
Mevcut tartışmayı kişiselleştirerek, argo deyimle, Koray Aydın ile Ümit Özdağ arasında bir “sidik yarışı” gibi değerlendirmek cahilliktir, pespayeliktir. Olayı magazinleştirmek, magazinleştirenlere alet olmaktır. Konuya yukarıdaki perspektiften bakmak gerekir.
Millîcilerin yarışı kaybettikleri 3 Ağustos 2019 tarihli Kurultayda çarşaf liste içerisinde hile yaptığını Koray Aydın(*) Hürriyet gazetesi yazarı Muharrem Sarıkaya’ya itiraf etmiştir. 20 Eylül 2020 Kurultayı’nda önceki sonuç teyit edilmiş, parti içerisindeki millîci unsurların kalanları da açıktan tasfiye edilmişlerdir.
Sayın Akşener’e şu soruları sormak gerekir:
- Partinin İkinci Olağan Kurultayına 200 kurucusundan sadece 28’inin katılmış olması ne anlama gelir?
- MHP’deki kongre talebinde ve parti kuruluşunun ilk gününde sizinle birlikte yola çıkan, bu ülkedeki aklını ve ruhunu satmamış milliyetçi demokrat aydınlar şimdi niçin yanınızda değiller? Onlar mı değişti, partinin ekseni mi kaydı?
Örneğin, Emekli General Ali Aydın, Profesör Kemal Üçüncü, Gazeteci Yavuz Selim Demirağ, Profesör Sezgin Çelik, Partinin ilk ARGE koordinatörü Fikret Artan, Ülkücü Gazeteciler İbrahim Kanbur ve Hayati Yurtçu, Emekli Asker Ali Türkşen, Kurucu Yazar Ali Çolak, Kurucu İstanbul İl Başkan Yrd. Hakan Ermemiş, Emekli Polis Müdürü Mustafa Böğürcü, Kurucu Merrin Hasipoğlu, Nurcan Yurtcu, Elazığ Kurucu İl Başkanı Abdulvahap Erdem, Op. Dr. Dolunay Yelda Doğan, Halim Küçükali, Balıkesir MV İsmail OK, Gazi Emniyet Müdürü Fatih Eryılmaz, Kurucu Akademisyen İstanbul MV F.Mehmet Şeker, Profesör Yusuf Halaçoğlu, Profesör Özcan Yeniçeri, Merkez Bankası Eski Başkanı MV Durmuş Yılmaz neden yanınızda değiller? Nasıl oldu da ayrıldı yollarınız?
- Bunlara ek olarak son Kurultayda İstanbul MV Profesör Ümit Özdağ, Adana MV Sendikacı İsmail Koncuk, İzmir MV Dr. Aytun Çıray, İstanbul MV Mühendis Hayrettin Nuhoğlu, Aydın MV Eski Diplomat A. Adnan Sezgin, Aksaray MV Avukat Ayhan Erel, Eski Gn. Bşk. Yrd. Kurucu Yavuz Temizer, Isparta MV. Dr. Aylin Cesur, Antalya MV Em. Yargıç Feridun Bahşi ve Kurucu Diş Hekimi Berna Biçer niçin, hangi gerekçe ile dışlandılar?
(*) “Koray Aydın ve çevresindekiler millîci değil mi?” diyenler için bu grubu ve MHP içerisindeki milliyetçileri “bu günün ittihatçıları” olarak değerlendirmek daha uygun düşer. Çünkü bunların “iyi komitacılar” olduğu gözlemle sabittir.
Yazar: Yılmaz Aydoğan