Yıl 1999, valizimi topladım, görev yaptığım yere gidiyorum. Bu valiz o zamana kadar böylesine kıymetli olmamıştı benim için, çünkü içinde ağabeyime iş yerinden verilmiş, onun da bana verdiği kitaplar vardı.
Sevinç Çokum, Cengiz Dağcı, Tarık Buğra, Peyami Safa… Nasıl kıymetli olmazdı. Bir an evvel evime gidip bu kitapları okumak istediğimi hatırlıyorum.
Otogara gelmiş otobüsümün gelmesini bekliyordum, valizim yanımda duruyordu. Bir an, küçük bir an başımı çevirmem ile valizimin yok olması bir oldu. İçinde her şeyimin bulunduğu valizimi götürmüşlerdi!
Göğsüme bir acı saplandı, küçük bir el çantası ile kalakalmıştım. Giyeceklerim, annemin hazırladığı yiyeceklerim ve dahası kitaplarım henüz okumadığım, yaprağını dahi açmadığım kitaplarım…
Benim Cengiz Dağcı adı ile tanışmam böyle olmuştu…
Daha sonra birçok kitabını aldığım, okuduğum Cengiz Dağcı hazin dünyası ile benim hüzün köşküme böyle geldi.
“Yurdunu kaybeden adamı” ben, kaybettikten sonra bulmuştum.
O’nu okudukça ait olma hissinin insan dünyasında ne kadar önemli olduğunu, doğduğun yerde yaşamanın nasıl bir lütuf olduğunu, aynı dili konuştuğun insanlarla “vatanım “ dediğin yerde ömrünü geçirmenin ve gözlerini bu dünyaya kapatmanın bir insan için çok derin bir duygu ve vazgeçilmez olduğunu anlıyoruz.
Bir millettin esaret altında ne hallere getirildiğini anlamamız, Türklerin çilesini duymamız açısından çok önemli kaynaklardır. Çünkü kitaplarının yayıncısına yazdığı notta: "Elhamdülillah Müslüman’ım ve bu notlarımda yazdıklarımın hepsinin de hakikat olduğuna yemin ederim." Demiştir.
“Benim durumumda yurt dediğin, gerçekten dilden başka bir şey değildir.”(Yansılar2-74)
Vatan hasretini yazılarında kullandığı ve her zaman ikinci vatanım dediği Türkçesi ile gidermiştir.
Türkçemize, edebiyatımıza hizmetleri karşılıksız olan Cengiz Dağcı’nın hak ettiği değeri gördüğünü düşünmek mümkün değil; zira vefatını konu eden gazetelerimiz, televizyonlarımız ya da adına program yapan yayıncılarımız ikiyi üçü geçmez. Bunun sebebi olarak yalnızca ve yalnızca Türk’ün derdini yazdığı gösterilebilir. Eğer Türk’e hakaret etse idi şimdi Cengiz Dağcı kitapları, yok satan yazarlar arasında olurdu! Türkiye’de yaşamış, kendisini okuyanları yüzleri ile görmüş, sokaklarımızda dolaşmış olurdu. Türkiye’nin havasını göğsüne çekmiş olurdu.
Bizde böyle gurbet ellerde onu kaybetmenin acısını duymamış olurduk!
İçinde biriktirdiklerini ciltlerce dolusu kitapta anlatan, ancak vatan hasretini sadece Türkçe ile gideren Cengiz Dağcı’ya Allahtan rahmet diliyorum.