Maddi gelişmelere manen cevap vermekte geciken kimi iktidarlar yolsuzluk ve yandaşlarına ayrıcalık tanımayı siyaset haline getirebilmektedir. Demokratik yönetim altında iktidara yakın zenginler, çıkar ve baskı grupları şeklinde örgütlenerek siyasal karar alma sürecini etkilemeye plütokrasi adı verilmektedir. Kavram siyaset literatürüne de dahil olmuştur. Bu arada siyasi literatürde hırsızların egemenliği anlamına gelen bir de “Kleptokrasi” kavramı vardır. “Nepotizm (Akraba Kayırma)”, “Kronizm (Eş-Dost Kayırma)” ve “Partizanlık” anlamına gelen diğer kavramlardır.
Kamusal yetkinin maddi (rüşvet) ya da maddi olmayan kazançlar yüzünden yasalara uygun olmayan biçimde kullanılması toplumların geleceği için ciddi bir tehdittir. Rüşvet ve yolsuzluktan daha da kötüsü toplumsal algıda yolsuzluk ve rüşvetin giderek normalleşmesidir. Yolsuz iktidarları değiştirmek mümkündür ama toplumsal kodlara sinmiş yolsuzluk zihniyetini iktidarla birlikte değiştirmek mümkün değildir.
Hasmını rüşvete alıştırarak ondan intikam almak geçmişte ciddi bir strateji olarak uygulanmıştır. Bu bakımdan tarihin miras bıraktıkları vardır. İşte bir örnek: İsfendiyaroğullarından olup padişahın itimadını kazanıp gözüne giren, fakat memleketi Osmanlı tarafından zapt ve ilhak edildiğinden dolayı kalbi husumetle dolu olan Şemsi Paşa Osmanlı’dan intikamını rüşvete alıştırarak almıştır. O şöyle der: “Bugün Sultan Murad hazretlerine büyücek bir rüşvet kabul ettirdim. Badema bu lezzet dimağ-ı selatine müstekar olur ve intizam-ı devletin inhilalini icap ederek, ben dahi, ecdadımın intikamını almış bulunurum” diyordu.
Hasmı içinden çürüten her yöntem uzun vadede sonuç alıcıdır. Yolsuzluk toplumun temelini çürütür. Rüşvet; çürüten, yozlaştıran ve kirleten bir olgudur. Şemsi Paşa bu yüzden ülkesini elinden alan Osmanlı İmparatorluğunda rüşvetin kendisinden daha da tehlikeli olanı, rüşvet kültürünü yerleştirerek intikamını almıştır.
Günümüz Türkiye’sinde rüşvet ve yolsuzluk bazen ayakkabı kutularından başını kaldırmış dışarı çıkmaya çalışan dolar şeklindeki yılan olmuş, bazen kollara saat gibi oturan yediyüz bin liralık kelepçe olmuş ve bazen de yatak odalarına tıkılan kasa olmuş milletin suratına bir tokat gibi inmiştir. Gün gelmiş rüşvet yüz bin dolarlık ırmak olmuş havuza akmıştır.
Bütün bu somut süreçlerden daha elim ve vahimi ulema kılıklı bazı insanların rüşvet ve yolsuzluk için uygunluk fetvaları vermişlerdir. Süreçte yolsuzluk ve rüşvet giderek normalleşmiştir.
İktidar yandaşları bal tutanın parmağını yalar, çalıyorlar ama çalışıyorlar, kim yapmıyor ki, eskiden daha fazlası yapılıyordu, küpü doldurmak söylemleriyle rüşveti makul gösteren gayretler içinde olmuşlardır. İşin daha da vahimi bu güruh ‘İmam Hatip ve Üniversite için dolarların ayakkabı kutularına girdiklerini’ söyleyerek yolsuzluk ve rüşveti sade vatandaş için dini ve meşruluk kılıfa büründürmüşlerdir.
Türk Milletinin karşısında bugün kurumsallaşmış, bürokratikleşmiş, siyasileşmiş ve örgütlenmiş bir rüşvet ve yolsuzluk belası vardır.
AKP iktidarı bir yanında rüşvet ve yolsuzluk diğer yandan adaletsizlik ve torpil olan bir sarkaca dönmüştür. Eski ve yeni bakanların, devlet görevlilerinin yakınlarının torpille memur olduklarına dair her geçen gün bir liste açıklanıyor. İktidar bu iddialara ‘evet ama yasalara uygun’ cevabı vermektedir.
MHP, yolsuzluk ile rüşvetin dinen haram, hukuken suç ve ahlaken yanlış olduğunu hatırlatmak ve toplumu aydınlatmak üzere 17/25 Aralık tarihlerini Yolsuzlukla Mücadele haftası ilan etmiştir.
AKP de buna karşılık yolsuzluğunu ortaya çıkardığına inandığı eski ortağına karşı tepki operasyonlarına başlatmıştır. Gazeteci, sinemacı ve oyuncular “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin egemenliğini ele geçirmek amacıyla örgütlenmek…” suçundan gözaltına alındılar. Bu durum AKP’nin yönetiminde ki devletin egemenliğinin diziyle, gazeteciyle ve oyuncuyla ele geçirilecek kadar zayıfladığını göstermektedir(!).