AK Parti’nin 2002 yılında seçimleri kazanmasına ekonomik kriz ve faizlerin zirveye vurması neden olmuştu. Yirmi yıl sonra 2021 yılına gelindiğinde Türkiye benzer şartlarla karşı karşıya kalmıştır. Bugün tencere dibe, dolar zirveye vurmuştur. İktidar yirmi yılda tek başına devraldığı ülkeyi daha önceki ekonomik sıkıntıların benzerleriyle karşı karşıya getirmiş oldu.
AK Parti iktidarı döneminde toplumu etkilemekle kalmayıp ajite eden dört temel sorun ülkeyi tehlikeli bir uçurumun eşiğine getirmiş bulunmaktadır. Bunlardan birincisi yoksulluk ve hayat pahalılığıdır. İkincisi işsizlik ve mali/ekonomik hayattaki kötüye gidiş, üçüncüsü organize suç örgütü liderinin ortaya attığı iddialar diğeri de Corana virüs salgınıdır.
Yapılan araştırmalar pandemiden sonra ülkenin en büyük sorununun ekonomi ve işsizlik olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu bağlamda tepeden tırnağa bir salgın gibi yağan zamlar enflasyonu kışkırtmış, vatandaşı geçim derdi içine sokmuştur.
Kitlesel yoksullaşma ciddi boyutlara ulaşmıştır.
Asgari ücretle geçim sürdürmeye çalışan emekçiler, pazarlardan ucuz fiyatla sebze almak için kuyruğa giren emekliler ve düşük gelirlilerin feryadından çarşı Pazar geçilmiyor.
İnançlarını yiyenler!
Ekonomideki kötü gidişin doğal sonucu işsizliktir. Çalışmak bir gelir elde etmekten daha çok kişinin özgüvenin içinde bulunduğu grupla daha sıkı ilişkiler geliştirerek toplumsal aidiyet hissetmesini sağlar.
İşsizlik, bireyin yaşam standardını düşüren, yoksulluk çekmesine neden olan bu yüzden de kendine ve topluma kızgınlık ve öfke duymasına, kendini yalnız ve toplumdan dışlanmış hissetmesine, diğer insanlarla ilişkilerinin bozulmasına neden olan bir durumdur.
Pahalılık, işsizlik ve yoksulluk kitleselleşirken iki ya da üç maaş alarak iktidar partisine hizmet edenler toplumsal öfkeye neden olmaktadır.
Kuru da olsa “ekmek yiyorlar” onunla idare etsinler ya da “porsiyonu küçültsünler” söyleminin yoksul insanın nezdinde bir anlamı yoktur.
Gelinen aşamada Ayasofya, Camiler ve Cumalar üzerinden verilen mesajlarla da toplumu ikna etmek artık çok zordur. Türkiye’de aç insanlar güne inançlarını yiyerek başlıyorlar.
Yolsuzluk ve yoksulluğun kaynağı!
Halkın üzerine siyaset, medya, iş dünyası ve organize suç örgütü arasındaki kirli ilişkiler yağmur gibi yağıyor. Kimin eli kimin cebinde belli değil! Çökme, kara para, uyuşturucu ticareti, fail-i meçhul iddiaları ve kavramları efsaneleşerek dillere pelesenk oluyor. Organize suç örgütü liderinin yaptığı açıklamalar siyasi liderleri sollamış durumdadır.
Yasal ile yasa dışılık, meşru ile gayri meşruluk birbirine karışmıştır. İnsanlar giderek kendilerini aldatılmış olarak görmeye başlamışlardır. Toplum yaşadığı sıkıntıların kaynağında kayıt dışı ekonomi ve yasa dışı ilişkilerin olduğunu bu tür iddialardan öğreniyor.
Bu halk arasında “burası Türkiye” her şeyin mümkündür duygusu yaratıyor. Etkili ve yetkililerin sessizliği ve tavırsızlığı ise olanı biteni doğallaştırıyor.
Anormalliğin normalliği diyebileceğimiz bir süreç yaşanıyor. Olan biten karşısında yurttaşlar şaşırma ve hayret duygusunu kaybetmiş durumdalar.
‘Ayakkabı kutularından çıkanlar unutuldu bu da unutulur’ diye bekleyenler var. Ancak Türkiye’de hiçbir şey eskisi gibi değildir. Yoksul kitleler için hayat sürdürülebilir olmaktan çıkmıştır.
Yaşananların bir yanı böyle olmasına karşın diğer yanı tam karşıt sonuçlar üretecek konumdadır.
Meydana gelen her gayri meşru olguyu doğrudan ya da dolaylı olarak bir kişiyle ilgilendirmek ve onunla alay ederek, küçümseyerek anlatmak halk nezdinde “bu kadar da olmaz” duygusu yaratmaktadır. Sonuçta takıntı abartıya, abartı da gerçeklik duygusunun kaybolmasına neden olmaktadır!
Organize suç örgütü liderinin iddialarıyla ilgili manzara-i umumiye yukarıda yazılan gibi olmasına karşın, bu iddialarla mağrur mağdur hale getirildiği an toplumsal yargı tersine dönecektir.
Öldürmeyen darbenin güçlendirdiği biliniyor!