“Yeni Osmanlıcılık” konusunda televizyonlarda arz-ı endam edenler, çok bilmiş gibi konuşanlar milletin gözünün içine baka baka yalan söylüyorlar. Bu yalanları söylemelerinin amacı aslında BİR HAÇLI EMPERYALİZMİ PROJESİ olan “Yeni Osmanlıcılık” projesini millete matah bir şeymiş gibi yutturmak. Bunlar, herhalde milleti iyice aptal zannediyorlar. Türk Milleti’nin büyük bir kısmı okumayı, derin düşünmeyi sevmeyebilir. Ancak, gene de feraseti ile neyin doğru, neyin yanlış olduğunu ayırt edebilecek bir yeteneğe sahiptir. Türk Milleti’nin içinden yetişen namuslu, vatansever aydınlar da her zaman millete doğruları göstereceklerdir.
“Yeni Osmanlıcılık” konusunda söylenen yalanlar epey var. Bunların hepsini bu yazıda irdelemek mümkün değil. Bu sebeble ben en önemli olan iki tanesini irdelemek istiyorum. İrdelemeyi düşündüğüm yalanlar şunlar:
1-Osmanlı Devleti’nin eyaletlerden oluşan federe bir devlet olduğu,
2-Osmanlı Devleti sınırları içinde yaşayan Türk olmayan unsurların kendi arzuları ile Osmanlı Devleti’ne katıldıkları,
Şimdi bu yalanları biraz daha irdeleyerek gerçek olan hususları açıklayalım.
1-Osmanlı Devleti, ilk kurulduğunda güçlü bir merkezi devletti. Fetihler sonucu devletin toprakları genişleyince Osmanlı Ülkesi “Beylerbeyi” denilen yöneticilerin yönetiminde eyaletler haline getirildi. Ancak, bu eyaletler günümüzdeki Yeni Osmanlıcıların iddia ettiği gibi iç işlerinde bağımsız, özerk yönetimi olan yapılar değildi. Bu eyaletlerin yöneticileri olan beylerbeyleri merkezi yönetim tarafından atanıyordu ve devamlı olarak merkezi yönetimin denetimine tabii idiler. Osmanlı Devleti, günümüzdeki eyaletlere benzemese dahi bu sistemin yarattığı sakıncalar sebebiyle 1864 yılında eyalet sisteminden vilayet sistemine geçti. Vilayet sistemi Osmanlı Devleti tarih sahnesinden silininceye kadar devam etti.
Osmanlı Devleti’nde eyalet sistemi federe devlet niteliği taşımamasına rağmen yararlı görülmediği için terkedilmiş, vilayet sistemine geçilmiştir. Matah bir şey olsaydı herhalde Osmanlı Yöneticileri bu sistemi terk etmezdi. Gerçek bu olduğu halde millete ille de eyalet sistemini dayatmak, şirin göstermeye çalışmak kesinlikle iyiniyetli bir yaklaşım değildir. Aksine, bu yaklaşım milletin kafasını karıştırmaya, aldatmaya yönelik haince bir yaklaşımdır.
2-Osmanlı Devleti, yükselme devrinde devamlı fetih yaparak büyümüştür. Osmanlı Devleti’nin hiçbir döneminde hiçbir devlet kendi arzusuyla Osmanlı Devleti’ne katılmamıştır. Bu, gayrımüslüm tebaa için geçerli olduğu kadar, Türk olmayan müslüman tebaa açısından da geçerlidir. Arap Ülkeleri Yavuz Sultan Selim tarafından fethedilmiştir. Tunus, Cezayir, Trablusgarp ise Türk denizcileri tarafından fethedilen topraklardır.
Osmanlı Devleti, gayrımüslüm tebanın çıkardığı isyanları kuvvet kullanarak bastırdığı gibi, müslüman tebanın çıkardığı isyanları da kuvvet kullanarak bastırmıştır. Özetle Osmanlı Devleti, askeri yöntemlerle topraklarını genişletmiş, ülke bütünlüğünü korumak gerektiğinde de hiç çekinmeden askeri yöntemlere başvurmuştur. Osmanlı Devleti’nin kurulmasında, büyümesinde ve yüzyıllarca egemenliğini devam ettirmesinde birinci ve en önemli unsur kuvvetli olması ve kuvvet kullanmasıdır. Osmanlı Devleti, kuvvetini kaybedince varlığını devam ettirememiş, tarih sahnesinden silinip gitmiştir.
Katı tarihi gerçekler bunlardır. Türk Milleti, bir an bile bu gerçekleri dikkatinden uzak tutmamalıdır. Milletçe bağımsız ve hür olarak varlığımızı devam ettirebilmenin birinci şartı güçlü olmaktır. Gücümüzü kaybettiğimizde başımıza neler gelebileceği tarihteki acı örnekleriyle sabittir. Yukarıda açıkladığımız yalanları söyleyenlerin yaptıkları, efendilerinin Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni bölüp parçalamak amaçlarına hizmet etmekten başka bir şey değildir. Bu yalakaların fiilleri, aynı zamanda vatana ihanettir. Türk Milleti, bu hainlerin yaptıklarını bir an bile unutmamalı ve günü geldiğinde mutlaka hesabını sormalıdır.