‘Çözüm süreci, barış ve kardeşliğin teminatı’ dediler. Yargıları yanlış çıktı. Bu süreci sürdürmeleri ülkenin büyük bir bölümünde PKK’nın kökleşip, kurumsallaşmasına neden oldu. Bugün bölgede devletin ve milletin verdiği zayiatın nedeni, AKP’nin inadına yürüttüğü çözüm sürecidir.
Dostluktan düşmanlığa savrulan siyaset!
Öyle bir çözüm ki iktidar yetkililerinin ellerini, gövdelerini ve başlarını taşın altına koydukları süreçti. Başarısız oldu. Faturayı millet ödedi.
Dün PKK ile “çözüm süreci”, akil adımlarla toplumu ikna etme projesi bağlamında müzakere yürütenler bugün, dünkü çözüm ortaklarıyla mücadele başlatmışlardır.
Bu sürecin mimarları dün Oslo’da, İmralı’da, Dolmabahçe’de PKK ile elbirliği-işbirliği yaparken bugün Türk Milliyetçiliğinin siyasi temsilcileriyle omuz omuza görüntü vermeleri bir savrulmadır.
Her istediklerini verdikleri, dönüşünü hasretle bekledikleri, açtıkları davaların savcısı oldukları FETÖ’yü yeryüzünden kazımak için harekete geçmeleri de ciddi bir çelişkidir.
Siyasi rant uğruna ilke, sınır, değer, norm tanımayan bir zihniyet lehine MHP’nin sistem değişikliğine gitmesi anlaşılır değildir.
‘Seni siyasi partili cumhurbaşkanı yaptıracağız!’
MHP, çözüm sürecine “ihanet projesi” derken, AKP siz “kandan besleniyorsunuz… terörün bitmesini istemiyorsunuz” karşılığını veriyordu. Bu nasıl ve ne çabuk unutuldu?
AKP’nin uygulamaya geçiremediği “yerel yönetimlerin güçlendirilmesi” adlı tasarının neler içerdiğini herkesten daha çok MHP’liler hatırlar. MHP, bu tasarıyı “ülkeyi federasyona götürecek girişim” olarak nitelendirdi. Bu politikanın sonuçlarının bölgede neden olduğu kırılmalar MHP’yi haklı çıkardı.
Böyle bir anlayışa gönüllü olarak Türkiye’yi teslim etmek anlamına gelen MHP desteğini anlamak mümkün değildir.
AKP’nin ahlak (!) lügatinde dostluk düşmanlıkla, müzakere mücadeleyle, kardeşlik kalleşlikle bir arada bulunmaktadır. Bu partinin neyi kullanması gerekirse onu tedavüle sürmek gibi bir geleneği olduğu açıktır. MHP tam da bunun zıttı bir siyasi anlayıştır.
Birbirine zıt bir zihniyetle yapılan işbirliğinin akıbeti de şimdiden bellidir.
AKP, HDP’yi Güneydoğu’da PKK’yla birlikte Türkiye Cumhuriyeti devletine kast ettiği için değil “seni başkan yaptırmayacağız” dediği için hedef aldı!
Gelinen aşamada herhalde Sayın Bahçeli’nin “Seni siyasi partili cumhurbaşkanlığı altında başkan yaptıracağız” teminatı AKP’yi MHP dostu bir konuma soktu.
Oyun içinde oyuna gelinmiştir!
Aklın, mantığın, basiretin ve ferasetin zerresine sahip olanlar “siyasi partili cumhurbaşkanlığı” sosu ile süslenmiş başkanlık sisteminin Türkiye’yi nereye taşıyacağını görür.
Başkanlık adına yapılan sistem değişikliğinin Türkiye’nin değil AKP iktidarının güncel ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olduğu açıktır.
Durup dururken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yarattığı fiili durumları hukuki bir çerçeveye oturtmayı Bahçeli’nin neden misyon edindiği hala bir muammadır.
Siyasi partili cumhurbaşkanlığı adı altında başkanlık sisteminin alt yapısının oluşturulması hususunda AKP ile MHP mutabakatının izahı yoktur.
Bahçeli’ye AKP, kabul ettirebileceği ne varsa kabul ettirdiği anlaşılıyor.
Siyasi partili cumhurbaşkanı aynı zamanda partisinin genel başkanlığını yürütebilecek, hükümeti doğrudan kendisi kuracak, başbakan diye ayrı bir mekanizmaya olan ihtiyaç ortadan kaldırılmış olacaktır.
Özgürlük ve özlük hakları dışında idari konularla ilgili olarak Cumhurbaşkanı kararname çıkarabilecektir.
Bu durum TBMM’yi sembolik bir kuruma dönüştürecek, milletvekillerini ise etnografik ve folklorik bir statüye indirmiş olacak. Türkiye tek kişinin kararnameleriyle yönetilen bir ülke konumuna gelmiş olacaktır.
MHP’nin desteğiyle gerçekleştirilecek sistem değişikliği geçicidir ve asıl anayasa değişikliği bundan sonra gelecektir.
AKP’nin ajandasında siyasi partili cumhurbaşkanlığı uygulamaya girdiği gün yeni anayasanın yenilenmesi için harekete geçmek vardır!
“İki turlu seçimi” getirmek bunu dar ya da daraltılmış seçim sistemiyle desteklemek, yerel yönetimleri güçlendirmek ve sonuçta iki partili sisteme geçmek asıl amaçtır. Yaşayanlar görecektir!