Yeni Akit Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Ali Karahasanoğlu, yazar Abdurrahman Dilipak ile AK Parti arasında süren davayla ilgili yazısında, internette ismini arattığı hâkimin sosyal medya hesabında Atatürkçü paylaşımlarda bulunduğunu söyledi.
Yeni Akit Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Karahasanoğlu, ‘Dilipak ile AK Parti arasındaki davaya Atatürkçü hakim girerse!’ başlığıyla yayımlanan yazısında, Abdurrahman Dilipak ile AK Parti arasında süren davayı değerlendirdi.
Karahasanoğlu, “Hakime hanımın ismi ile arama yaptım. Sosyal medya hesabından, Atatürkçü paylaşımlarını görünce. ‘Tamam’ dedim. AK Parti ile akit davalık olursa, hepimiz gibi bir fani olan Atatürk’e ‘ölümsüz’ nitelemesi yapan da hakim olursa, ‘Siz kardeşsiniz, sulh olmaz mısınız’ diyecek hali yoktu herhalde” ifadesini kullandı.
Karahasanoğlu’nun ilgili yazısı şöyle:
“Abdurrahman Dilipak ağabeyin, bir yıl önce yazdığı İstanbul Sözleşmesi’ni eleştirdiği yazısını biliyorsunuz.
Anayasa Mahkemesi kararlarında vardır.
Yargıtay’ın onlarca yıllık içtihadlarında yer alır..
AİHM içtihadlarında bile ayrıntıları ile anlatılır:
‘Bir yazının değerlendirmesi yapılırken, bütünü dikkate alınır. Bir kelimeye takılınmaz. Bir cümleden hareketle, hüküm verilmez.’
Hatta, yargı içtihadlarına, aktardığım kadar net olarak geçmemiş olsa da, doktrinde kabul gören daha uç görüşler bile vardır..
‘Tek bir yazının bütünlüğünü de geçin. Yazarın daha önceki yazıları, olaya bakış açısı, olayları yorumlayış şekli, amacı, herhangi bir şahsi menfaat gözetip gözetmediği’nin dahi, dikkate alınması gerektiğini hatırlatan ufuk açıcı görüşler bile vardır..
Abdurrahman Dilipak ağabeyin, ‘AK Parti içinde, partiyi ele geçirmek isteyen, aslında AK Parti’nin temel felsefesine sahip olmayan akepeliler var’ demesi, bunları eleştirmesi, hangi AK Partiliyi üzer, incitir?
Üzmemesi, incitmemesi gerekir.
50 yıldır, bu tabana bilgelik yapan bir düşünce adamının sözlerinden, hiçbir AK Partilinin üzülmemesi, incinmemesi gerekir..
Zaten Dilipak ağabeyin hedefi de, AK Parti değil, AK Parti’ye menfaatleri için hakim olmak isteyen dışardan sızmalar..
Şunu da belirtelim.
Nihai noktada, Abdurrahman ağabeyin eleştirdiği İstanbul Sözleşmesi de..
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın masasında incelendi.
Bir yıla yaklaşan bir değerlendirme sonrasında..
Bu sözleşmeden çıkılma kararı verildi..
Dolayısı ile..
Abdurrahman Dilipak ağabeyin çekincelerinin (değişik mevzuatta, benzeri farklı düzenlemelerle ilgili hatırlatmaları saklı) büyük kısmı, karşılık buldu..
Türkiye İstanbul Sözleşmesi’nden çekildi.
Hatta..
CHP ve İyi Parti’nin, Danıştay’da yürütmeyi durdurma talepli olarak açtıkları, ‘İstanbul Sözleşmesi’nden geri çıkılma kararının iptali’ davasında, ilk red kararı geldi..
İstanbul Sözleşmesi’ndeki, gayliği-lezbiyenliği, homoseksüelliği meşrulaştıran ifadelere verdiğimiz tepki ve sonrasında bu sözleşmeden vazgeçilmesi sonrasında duymamız gereken sevinç, ne yazık ki, AK Parti Genel Merkezi’nin açtığı tazminat davası ile kursağımızda kaldı..
Tarihe şöyle bir dava bilgisi kaydedilmemeli idi:
‘Davacı: Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanlığı.
Davalılar: 1) Abdurrahman Dilipak
2) Uğurlu Gazetecilik Bas. Yay. Mat. Ltd. Şti
3) Ramazan Fatih Uğurlu’.
Olmamalı, AK Parti’nin bir yöneticisi ‘Açalım’ dese bile.
Diğer yöneticisi, ‘Hayır açmamalı, bu yanlış algıyı, tarihi kayıtlarda oluşturmamalıyız’ demeli idi.
Ama olmadı..
Dava açıldı..
Sadece tazminat davası da değil..
Bir de ceza davası açıldı..
İkisi birden yürüyor..
Ama..
Dava sürecinde, ilginç gelişmeler de yaşanıyor..
Ankara 12. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde, ilk duruşmaya çıkan hakime hanım, AK Parti’nin avukatlarına biraz sert çıkmıştı..
‘Bu vekalet ile bu dava açılmaz’ anlamında uyarılarla..
Ara kararı oluşturmuş..
İstenilen şekilde vekaletname çıkarılması için AK Parti’nin avukatlarına süre vermişti..
Öyle ki..
AK Parti’nin avukatları, biraz da üst düzey yöneticilerin böyle bir vekalet talebine kızabilecekleri düşüncesi ile..
Duruşmada hakime hanıma ‘Ama efendim’ itirazları, karşılıksız kalmıştı..
Evet, o itiraz, davalı sıfatı ile bizden gelmişti..
Yapmamız gereken bir itirazdı..
Yaptık..
Ama sonrasındaki gelişmeleri de aktarayım ki, yaşananları daha iyi değerlendirebilelim..
Vekaletnamenin davayı açmaya yeterli olmadığı itirazımızı haklı gören hakime hanım. Hem de bunu biraz da abartılı şekilde dillendiren hakime hanım.. Ne oldu ise oldu..
Duruşma arasında, kendi kararından döndü..
Ben, 36 yıla varan hukukçu kimliğimle, neler gördüm, nelere şahit oldum.
Duruşmayı bile beklemeden, arada karar değişikliğini, yine de iyi niyetle, ‘Olabilir’ diye yorumladım..
Sonrasında ne oldu?
Haziran’da bir duruşma..
Adli tatil öncesinde, Temmuz’da bir duruşma daha..
Ama ilginçtir, Temmuz’daki duruşmamızda..
Her tazminat davasında şahit olduğumuz hakime düşen görevi..
CHP’nin akit’e açtığı davada. Kemal Kılıçdaroğlu’nun akit’e açtığı davada şahit olduğumuz iki tarafa birden yapılan hatırlatmaları.
Biraz da ‘adet kabilinden hatırlatıyoruz’ noktasına gelen, kanuni zorunluluk olan hatırlatmayı..
Tam da, AK Parti ile Abdurrahman Dilipak arasında, yanlış anlaşılmadan kaynaklı bir dava var ise, bunun sulh yoluyla çözümlenmesi gerektiğini öngören kanun sistematiğindeki ‘Sulh ile bitmesi’ gereken bir davada..
Hakime hanım, ‘Sulh’ çağrısını yapmadan.
Adeta, çok hızlı olarak, bir yere bir şeyler yetiştirmesi gerekirmişcesine..
Kanunun da lafzına aykırı olarak..
Ne ‘sulh’, ne ‘anlaşma ihtimali’nden bahsetmeksizin..
Ama, ‘Taraflar sulhe teşvik edildi, ayrı ayrı soruldu, sulh olma durumu sözkonusu değildir, dediler’ ifadesini de, şablon duruşma zabtında tutarak..
Ara kararına geçti.
Davacının avukatları da.
Davalıların avukatları da.
Olaya şahit..
Hani, buna da itiraz etmeyeceğim ama..
36 yılda, biz neler gördük, neler.. Şimdi 11 yıllık tecrübesi olan bir hakimin bütün hatası bu olsun’ diyecektim ama..
Duruşmaya giren avukatların beyanı, benim de duruşmalarda en fazla hassas olduğum bir ‘izah edilemez’ yaklaşımı ifşa etti.
Hakime hanım, yeni duruşma gününü verecek.
‘9 Eylül 2021’ diyor.
Yani, aradaki adli tatili saymazsanız, şunun şurasında bir hafta sonrasına duruşma günü veriyor..
‘Hakime hanımın usulü bu. Duruşmaları bir ay-iki ay sonraya vermiyor. Niye rahatsız oluyorsun. Hızlı iş yapmak suç mu?’ diye itiraz edebilirsiniz.
Ama bir dakika sabır..
Davacı avukatları da, davalı avukatları da, 9 Eylül günü başka duruşmaları olduğunu ve farklı bir gün verilmesini talep ediyorlar.
Ne beklersiniz?
10 Eylül, 11 Eylül, artık en yakın ikinci müsait gün ne ise, onun verilmesini..
Hakime hanım, bir şeylere kızmış olmalı ki..
‘Siz bilirsiniz, o zaman 25 Kasım’ diyor..
Yani. Bir çırpıda..
2 ay 16 gün farklı bir duruşma tarihi belirliyor..
Bu yaşanılanı, avukatımız Ali Paccı anlatınca.
Bir dakika dedim.
Hakime hanımın ismi ile arama yaptım..
Sosyal medya hesabından, Atatürkçü paylaşımlarını görünce..
Tamam dedim..
AK Parti ile akit davalık olursa..
Hepimiz gibi bir fani olan Atatürk’e ‘ölümsüz’ nitelemesi yapan da hakim olursa..
‘Siz kardeşsiniz, sulh olmaz mısınız’ diyecek hali yoktu herhalde..
Bu vesile ile HSK’ya bir çağrı yapmış olayım.
9 Eylül duruşma günü önerildikten sonra, taraf avukatları müsait değiller ise, 25 Kasım’a gün vermek, adetten midir?
O mahkemenin adeti midir, bir inceleyiversinler.”