Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Akdeniz ülkeler zirvesinde açıkça “Türkiye’nin Akdeniz Bölgesinde artık müttefik olmadığını ve herkesin ortak tavır alması gerektiğini” söyleyerek işe başlamıştı.
Macron bir yandan “NATO’nun beyin ölümü gerçekleştiğini” ilan ederken diğer yandan AB olarak “Ortadoğu’da otonom bir askeri kapasite oluşturmalıyız. Avrupa Ortadoğu’da küçük hissedar olmaya devam edemez” biçiminde sözler sarf etmişti. Lübnan’da yaptığı bir konuşmada da “Biz yapmazsak bu ülkelerde ortaya çıkacak boşluğu Türkiye, İran ve Suudi Arabistan doldurur.” demişti.
Türkiye’yi tahrik girişimleri!
Akdeniz’de Türkiye’ye karşı ilk kışkırtıcı eylem Fransa’dan geldi. Libya, Doğu Akdeniz ve Karabağ krizinde karşı kamplarda yer alan iki NATO ülkesi, 10 Haziran’da savaş gemileri arasında yaşanan bir olay nedeniyle fiziki olarak karşı karşıya gelmişlerdi.
Fransa’nın NATO‘nun Sea Guardian misyonu çerçevesinde Akdeniz’de görev yapan Courbet isimli fırkateyni, Libya’ya uygulanan BM silah ambargosunu deldiğinden şüphelendiği Tanzanya bandıralı bir gemiyi denetlemek istedi. Ancak gemiye eşlik eden Türk savaş gemileri, Courbet’e yönelerek üç kez radar kilitlediler ve böylece denetleme yapmasına izin vermediler yalanını uydurdu.
Fransa’nın hem iddialarının hem tavrının sahte olduğu NATO bağlamında yapılan soruşturmayla ortaya çıkmıştır.
Fransa’nın ardından bu defa Almanya devreye girdi. Birleşmiş Milletlerin Libya’ya silah ambargosu kapsamında AB’nin İrini Operasyonu’nda görevli Alman firkateyni Libya’ya silah taşındığı şüphesiyle Türk bandıralı yük gemisi Rosaline A’yı durdurup arama yaptı.
Alman Savunma Bakanlığının yaptığı açıklamalarda “Aramalar durdurulana kadar geminin yükünde yasak olan hiçbir malzeme bulunmadı” ifadesine yer verildi.
Akdeniz’de sıcak gelişmelerin olduğu bir zamanda ABD’nin Kıbrıs Rum Kesimine yönelik ambargoyu kaldırması, Dışişleri bakanı Pompeo’nun Türkiye-Yunan gerilimi konusunda doğrudan Rum kesimi ve Yunanistan’a defalarca ziyaret etmiş olması, veda ziyareti bağlamında İstanbul’a gelip Patrikle görüşüp Türk yetkilerle görüşmemesi ciddi bir tahrikti.
Dahası Trump’ın Dışişleri Bakanı Pompeo açıkça Türkiye’yi “NATO’da ahengi bozmakla ve kontrol dışına çıkmış NATO müttefiki” olmakla suçladı.
Geçen Salı günkü NATO dışişleri bakanları toplantısında Pompeo, Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi alınmasının NATO’nun güvenliğini zafiyete uğrattığını, ayrıca Türkiye’nin Libya ve Karabağ’da çatışmaları körüklediğini ileri sürdü.
Pompeo, Avrupa’da devlet yetkililerine Türkiye’ye karşı ‘ABD ve Avrupa birlikte çalışmalıyız’ demektedir. Joe Biden’in Dış Politika danışmanı Mıchael Carpenter de ‘ABD, Fransa ve Almanya’yla birlikte Türkiye’ye karşı çalışmaları gerekli olduğunu’ belirtmiştir. Dahası Biden, İran’ın atom bombasına sahip olmasını engelleyecek görüşmelere yeniden başlayacağından söz ederken Türkiye’nin atom bombasına sahip olmasının akla gelen en kötü ihtimal olduğunu söyleyiverdi.
Türkiye açısından NATO’da tutanaklara geçen sorunların önemli bir bölümü, AB zirvesinin gündeminde de yer alıyor. Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanlarıyla ilgili anlaşmazlıklar, hidrokarbon kaynakları üzerinde yürütülen araştırma faaliyetleri, KKTC’de Maraş’ın açılması, Libya’da sürmekte olan kriz, Kafkasya’da sona eren sıcak çatışmalara kadar uzanan geniş bir sorunlar dizisi masada bekliyor.
AB’ye üye 27 ülkenin liderlerinin 10/11 Aralık’ta bir araya gelecekleri zirve toplantısında AB’nin yeni dönemde Türkiye karşı izlenecek politikayı belirleyeceklerdir. Daha doğrusu Türkiye’ye karşı AB ülkeleri ambargoları, tehditleri ve baskıları görüşecekler. Aynı tarihlerde ABD’nin S-400’ler konusunda CAATSA yaptırımlarını uygulamaya koymasının yasa haline getirilmesi bekleniyor. Türkiye’ye aynı anda hem AB’den hem ABD’den yaptırımlar gelecektir. ABD’de yasanın geçmesiyle birlikte 30 gün içinde Türkiye’ye yönelik CAATSA yaptırımlarının ABD Başkanı tarafından işletilmesi zorunludur.
Bu şartlarda Türkiye’nin AB/ABD’nin baskılarına verebileceği taviz yoktur. En kötü şartlara karşı hazırlıklı olmaksa beka sorunudur.