XX yüzyılda Ortadoğu ve dünyaya yansımaları…

Celaleddin Kasımov[1]
 
1907, 1915, 1917 ve 1991 yılında (Kuzey Azerbaycan’ın bağımsızlığını ilan etmeden önce) ermeniler fırsatı kaçırmamış 1915 yılında Osmanlı’nın dağılma sürecinde Türklere karşı soykırım yapmışlardır. Biz ve dedelerimiz o günleri gördük, yaşadık. O günlerin yeniden yaşanmasına izin vermemeliyiz. Bin bir zahmetle kurulmuş bağımsız devletimizin kıymetini bilmek zorundayız. Düşmanımızın kimler olduğunu, onların ne kadar sinsi, fırsatçı ve gaddar  olduğunu biliyoruz ve bundan sonuç çıkarmalıyız! Atalarımızın, başka bir deyimle bizden öncekilerin yaptığı yanlışlıkları tekrarlamamalıyız. Tanrı’nın yarattığı insanoğluna karşı acımasız da olmamalıyız, insanlık duygularımızı kaybetmemeli, fakat yolunu şaşırmışlara, haddini  aşanlara doğru yolu göstermeli, hakka boyun eğmeye mecbur etmeliyiz. Bugün Müslüman dünyasına karşı yapılan oyunlara seyirci kalınmamalı, bu oyunların bizden neler alıp neler götürdüğünün farkına varmalıyız. “Tunus’ta, Lübnan’da, Mısır’da, Ortadoğuda neler oluyor” soruları sorulmalı, üzerinde uzun uzun çıkarımlar yapılmalıdır! Yaşam tarzını  kimsenin kabul etmediği Kaddafi Arap dünyasının lideri olarak tarihe geçti. Onu öldüren genç olsa olsa 22 yaşındaydı. Yani 22 bahar görmüştü (onun da sadece bir bölümü bilinçli bahardı). Libya "Arap baharı" nın "kahraman" ı oldu…

– Sonuçta kim kazandı, kim kaybetti? Suriye’de oluşturulan suni kaos ve kargaşalarda ölenlerin sayısı son 3 yılda  yaklaşık 150 bin!  
 
Ölüm var ruhunu huzur içinde teslim etmek, bir ölüm daha varki – işkence, zulüm eşliğinde… Evet, Suriye’de ölen on binlerce insan neden, kimin için öldüklerinin, bir hiç uğruna savaştıklarının farkında bile olmadılar. Sormak lazım, eline silah aldıran, seni meydanlara indiren, kan döktüren kim, kimler diye…

Bu çatışmalar nerden kaynaklanır, neden bu kadar haksız yere insan kanı akıtılır, aynı dine sahip, aynı kökten olan insanlar neden birbirine düşman olmuşlar!? Küresel oyunlar o kadar derine işlemiş ki, insanları bu yoldan alıkoymak bile çözümsüzlüğe dönüşmüş kısır bir döngü halini almıştır. O toprakların insanlarının geçmişten bu güne  kadar yaptıkları medeniyetin gelişmişliğin , devletin ve halkının emeğini bir  anda yerle bir ettiler. Çünkü İslam’ın bize öğrettikleri bunlar değildi, ey insanlar. Birbirine destek olmak, zayıflara, yalnızlara, fakirlere, yetimlere sahip çıkmak bumuydu?! Hak kitabımız olan Kur’an-ı kerimde yazılanlarla yaptıklarımız arasındaki uçurumu yaratanlar ve bundan haz duyan küresel güçler  devletinin ve halkının çıkarlarını gütmektedirlər. Biz insanlar neden bunları yapamıyoruz? Bütün bunlar azmış gibi, hala insanlarımız sebebini bilmedikleri savaşa katılmak için Suriye’ye gidiyor…

Açıklanan  rakamlara  göre  120 Azerbaycan vatandaşının neden oraya gittikleri, kimin için savaştıkları merak konusu.  Kendilerinin bile bilmedikleri nedenleri biz nereden bilelim?!
Ancak düşmanın kirli oyunları, genclerimiz üzerinde yürüttükleri, sistematik bir şekilde yapılan kirli oyunlar, gençler üzerinde oluşturulan psikolojik durum onların eline silah almasına neden olmuştur. Suriye’ye gidenler arasında ogle haller varki, insanın kanını dondurur, iki kardeşin biri Beşar Esad, öteki Özgür suriye ordusunda yer almış, kendilerince cihad yapıyolar. İki kardeşi bile birbirine savaşır hale getiren sürecin orda yaşayan vatandaşa yansımasını tahmin etmek zor olmasa gerek!

Son bilgilere göre 50’ye yakın Azerbaycanlı bu ölüm kalım savaşında, yumuşak deyişle, sırasını şaşırmış durumda.

Yine soralım: kim kazandı?…
Ne Azerbaycan türkleri, nede Araplar… Her ikisi de yenilen taraf. Kazanan ise bir arkadaşımızın ifade ettiği gibi, yine ermeniler ve onların arkasındaki kürsel güçler olduğu  aşikardır (o babayiğitlerimiz   Karabağ’da işgalcilere, toprağını işgal eden  işgalcilere karşı savaşmalıydı!)
"Arap baharı" adı altında ORTADoğu’ya kış yaşatanlar oldu, kazananlar!
Neden insanlar bu dünyada geçici misafir olduklarını anlamazlar?!
Neden anlamaz insanlar, yaptıkları iyi işlerin onlara temiz ad kazandırdığını…
Neden insanlar kabul etmek istemezler ve düşünmezler, bu fani dünyadan yanlarında sadece kefen  götüreceklerini….
Kaynaklara göre, dünya nüfusunun yaklaşık beşte biri Çin’de yaşıyor,  ülkede yaşayanların sayısı bir buçuk milyarı aşmış durumda. Bunların her biri okyanusa bir taş atsa suların seviyesi kalkar, tsunami oluşur. Bunu sıradan bir söz gibi kabul etmeyin, asla..
Kastettiğim o ki, dünya insanları bu ülkeye gıpta  ile bakıyor. Bunlar nasıl yönetilir, neden çatışmazlar, çekişmezler,  merak konusu.
Biz Azerbaycan Türkleri 50 milyonu aşmış durumdayız. Hayır, bizim taş atma gibi bir  düşüncemiz  de yok. Sadece, sınırlarımızı kapatsak , Ermenistan sefalet içerisinde boğulur, boğuluyor da! Azerbaycan’ın esaret yıllarındaki zor dönemini şimdi onlar geçiriyor. Moğolların dünyaya meydan okuduğu dönemde Cengiz Han’ın danışmanı ünlü Çin bilgini Yelusika ona  şöyle söylemişti ,” sen at üstünde ülkeleri işgal edebilirsin, sen at üstünde ülkeleri idare edebilirsin…”
Moğol bu bütünlüğü, cesurluğu gören Çin aliminin fikri zamanla onayını buldu…
Cengiz Han döneminden çağdaş döneme geçiş yapalım.
Ermenistan’ı artık yönetmekten de gectik, bir lokma ekmekten dolayı aç gözlülük yapan bu millet hala hafızalarının  dediğini yerine yetirir. Her gün biraz daha geri gidiyor, uçuruma yuvarlanıyolar (inşallah). Hiçbir ekonomik göstergesi olmayan, büyük projelerin dışında kalan Ermenistanın gelişim kaderi onu kapıkulu edenlerden, onu bu sefalete sürükleyenlərden değil, Azerbaycan-Ermenistan ve Türkiye-Ermenistan sınırlarının açılmasından asılı kalmış durumda…
ermeninin günümüzdeki  çığlıkları  adeta kulakları sağır ediyor, güya Ermenistan halkı kendi liderlerine kahraman gibi bakıyor, onun türkün aleyhinde söylediklerine alkış tutuyolar…
Ama ortada asıl olan  gerçek, genç neslimiz  ermeni liderini bir vatan haini olarak kabul ederse, işte o zaman haklıdır. Ermeni araştırmacıları düştükleri durumdan yola çıkarak , şöyle diyolar: “Ermenistan bu savaşta zafer kazanamadı, tam tersi mağlup oldu. Aç-susuz, bir parça ekmek için ülkeden göç eden nüfusun, yabancıların toprağı neyine gerek!?” Ermenistan  uluslararası arenada  gerek siyasi platformda  gerek sosyal platformlardan kenarda kalmakla, bu kenarda kalınmışlık düştüğü kuyunun biraz da derinliğinde kaybolmasına sebeb olmuştur.
Uluslararası antlaşmalardan  yararlanmak ve genç kuşağa müreffeh hayat sunarak  kendi geleceklerini kurmak  yerine, patronların fetvasına  uyup, terörle uğraşan ermeni "AKİL ADAMLARI" düşmanlık prensiplerini esas alıyolar.
Sonuç ortada. Onu da belirtmek gerekir, bu şanslardan Gürcistan iktidarı  yeterince yararlanmış, ülkelerini yeterince  olmasa da, düştüğü krizden çıkarmışlardır.
Yıllar, yüzyıllar geçiyor.
"Hocalı" gibi acımasız bir soykırım unutulmayacak. Anlaşılan, Hocalı bizim alın yazımız…
Esas konudan dışarı çıkıp şunları hatırlatmakta amacım odur ki, ermenilerin "aziz" kahramanları “balayanlar “gibi şovenistlərə "bu savaştan ne kazandınız?" sorumu gün gelicek ermeni gençleri cevaplicak…  
Sora bilirsiniz, dünyada 50 milyondan fazla Azerbaycan türkü yaşıyor da peki neden onların 3 milyonluk ermeni kadar birliği yok?!
Örnek verelim:
 -Türkiye’de Mübariz Mensimov adlı ünlü işadamı olan bir hemşerimiz var. Azerbaycan’da, Türkiye’de nice hayır çalışmalarının organizatörü olmuş, olmaya da devam ediyor. Peki, basında onun bu iyi uğraşları ne kadar yer aldı?!
Hakkındakı olumsuz şeyler, asılsız  dedi-kodular ne yazık ki, medyada aşırı ilgi görmektedir.  Ailesi, itibarı zarar gördü. İşte, bu da bizim bize yaptıklarımızın kısa bir örneğı. Memleketimizin ileri gelenlerinin isimleri maksatlı şekilde kirletiliyor. Ayrıca, Rusya’da ve tüm dünyada iyi bilinen İlham Rahimov gibi bir hayırseverle ilgili de art niyetli kişilerin istenmeyen yazıları ve konuşmaları…
“Sapı kendimizden olan baltalar" kendi vatandaşının büyük uğraşlarını  görmezden gelerek, o kişinin herhangi bir olumsuz yönünün peşinde. Bunun adı kısaca rezilliktir!
Halbuki, ermeniler bunu yapmıyolar. Bizden farklı olarak, genellikle birbirini destekliyor, birbirinin elinden tutuyorlar. Fakat bir yerden başlamak, bir şeyler yapmak, emin olmak, hareket etmek gerekir. Böyle olunca durum bizim lehimize değişebilir. Örneğin, son beş yılda Haydar Aliyev Vakfı Başkan Yardımcısı Leyla Aliyeva’nın desteği ile 70’den fazla ülkede Hocalı soykırımı konusunda seminerler düzenlendi, törenler yapıldı. Bir genç lider bu kadar başarılı olabiliyorsa, tecrübeli diaspora çalışanlarımızın umutsuz olmaya hakkı var mı?!
Geçtiğimiz yıllarda yurtdışında yaşayan Azerbaycan türkleri arasında birlik ve beraberlik bakımından bir hayli gelişmeler göze çarpmaktadır. Yapılan başarılı devlet politikasının, diaspora kurumlarımızın faaliyeti sonucunda dünya Ermenistan’ı bir terörist gibi tanımaya, onların işlediği katliam ve soykırımlarını itiraf etmeye başladı. Sadece ABD’nin birkaç eyaletinde bu soykırımın, Azerbaycan gerçeklerinin tanıtma söylenenlere örnek sayılabilir. Belli ki, ermeniler 2015 yılında sözde ermeni soykırımının sahte 100 yıllığına hazırlanıyorlar. Bu konuda birkaç kelime söylemek istiyorum. Türk Dünyasının bugünkü meşhur politikacılarından Recep Tayyip Erdoğan onlara gereken cevabı Avrupa Konseyi’ndeki konuşmasında verdi. Onun ileri görüşlülükle kullandığı haklı ve tutarlı kelimeler  ermeni yanlısı Avrupalı ​​siyasetçileri tokat gibi çarptı: "bakın, benim ülkemde 170 bin ermeni var, bunların 70 bini benim vatandaşım, kalan 100 bin kişi benim ülkemde yaşıyor. Ben şimdi bunlarla ne yapayım? "Haydi, sizin ülkeniz Ermenistan, çıkın gidin ülkenize" mi diyeyim? Ermenistan kendisi iyice düşünmeli, taşınmalı, bir karara varmalıdır. Sonuçta en çok zarar gören kendi insanlarıdır. Bu nedenle diaspora özgür olmalıdır. Burada yaşayan ermeniler içerisinde işadamları, pek çok sayıda meslek ve sanat sahipleri var, özgürce yaşıyor, faaliyet gösteriyorlar. Siz bana Ermenistan’da yaşayan bir Türk gösterebilir misiniz? Asla yok!  Türkiye’deki ve Ermenistan’daki arşivlerin açılmasını defalarca önerdim. Yine söylüyorum, bu arşivler açılsın. Gerçek ortaya konsun. Gelin bakın, o döneme  ait Türkiye arşivlerinde bir milyona yakın yazı bulunmaktadır. Tarihi tarihçiler yazmalıdır, siyasetçiler değil. Ayrıca, bilinmelidir ki, çoğu dünya ülkeleri Ermenistan’ın işgalci devlet olmasından habersiz değiller. Uluslararası kuruluşlar bu işgal bilgi ve delillerini  bilmekle yetinmiyor, tasdik de ediyor. Azerbaycan’ın Karabağ bölgesi işgale uğradı. İnsanları mülteci… Sayısız katliamlar, soykırım yapıldığı anlaşıldı. O tarih o kadar  uzakta değil, tartışmalara neden olsun, daha dün gibi her şey ortada. Bütün bunlar Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınırların açılmasına engel olan faktörlerdir. Bu sınırların açılması Karabağ savaşının durdurulması, Ermenistan birliklerinin o araziyi terk etmesinden geçiyor”. Başbakan Erdoğan’ın bu mükemmel sözlerine hiçbir şey eklemek istemiyorum.
Ayrıca, bu günlerde tüm Türk Dünyasında ün kazanan “Türkiye burada değil, ama ben varım, buradayım"  Sayın İlham Aliyev’in Çexiyadakı tarihi çıkışını hatırlamak yeterlidir ki, liderlerimizin dik duruşu halkın istek ve arzuları ile nasıl özdeşleştiğini  gore bilelim.
Evet, 1915, 1917, 1992 yıllarında esaret altında oluşumuzu  kullanan düşmanlar kendi iç yüzlerini gösterdiler, sinsi niyetlerini bildirdiler.
Soru: biz dış müdahaleleri önlemeye hazırmıyız, dolayısıyla yaşanan bu acılar bir daha tekrarlanacakmı?!
-Biliyormusunuz, bu müdahale bugün de var, ileriki zamanlarda da olucağı istisna değil. Özellikle, azsaylı halkları birbirine ve Türklere karşı karşıya getirme politikası yapılıyor. Kuşkusuz, zamanında önü alınmadığı takdirde bu, çözümü zor olan nifaka yol açar.
Ama ara bozucular kendileri de güzel biliyorlar ki, şimdi 90’lı yıllar değil, her şey devletin denetimi altındadır. İnsanlarımız da bir  daha bu gibi oyunlara gelmeyecek  derecede değişti. Bugünlerde Ermenistan özel hizmet organlarının "uzakmenzilli" saydıkları tatşünaslıq (etnik) toplantısı geçirmesi vb. de düşmanın huzurlu durmadığını bir daha gösteriyor…
 – Düşman bir yerlerde kaybettiklerini başka yerlerde "kazanmak" istiyor ve başaramayacak! Böyle provokasyonlarla boğuşan sadece biz değiliz. Uzağa gitmeyelim, bakın, bazı dış güçlerin kardeş Türkiye’de bölücü PKK tahribatı 40 yılı aşkın bir süredir devam ediyor.

(Benim dayım olan profesor Samir Tağızade çok uzun zamandır bir kitap üzerinde çalışıyordu. O, arşiv materyallarıyla ıspat etmişto ki, Türk ve Kürt aslında tarihsel aynı kaderi paylaşan, nasıl derler, aynı tabaktan ekmek yiyen, aynı çeşmeden su içen halklar olmuştur.  Bu kitapta bunlar tarihi bilgi ve belgelerle gösterilecekti. Maalesef, 1999 yılında Ankara Üniversitesinde ögretim görevlisi olan profesör olan S.Tağızadə araba kazasında vefat etti…
Bu kitap tüm Türk Dünyası için önemli olan bir kitaptı
)

Düşman güçler Kürt ve Türk gibi iki kardeş halk arasına nifak sokarak onları birbirine karşı koymaya gayret ediyorlar. Henüz bu yetmezmiş gibi, uzun yıllar müslümanlar arasında ters kutupluk yaratarak Sünni ve Şii konusunu ortaya atarak, meseleyi her gün biraz da içinden çıkılmaz hale getirmeye çalışıyolar. Asıl Müslüman olan kimse kendi din kardeşine karşı olmamalı, ayrımcılık yapmamalı, Müslüman aleminde ayrıcalık yapmamalıdır. Kürt-Türk çatışması olarak sınıflandırılır edilmeye çalışılan, aslında PKK’nın arkasında gizlenen güçlerin Türkiye’ye karşı savaşının bitmesi gerekir. Bunu da sadece Türkiye Cumhuriyeti devleti değil, ilerici Kürt aydınları, irəligörüşlü Kürtler de yapmak zorundadır. Artık dostumuzu düşmanımızdan ayırma zamanı geldi!
Bu iddiaları ortaya atanlar o çevrelerdir ki, onlar Türk ordusunun dünyanın en güçlü ordularından biri haline geldiğini gördüler. Bu ordu savaş tecrübesine, kendi düzen-disiplinine, teknik donanımına, yapısına, maddi ve manevi desteğine göre ön sıralarda olmasıyla dünyada bilinir ve kabul edilir. Bunların yanında, o da sır değil ki, şimdi Kürt-Türk çatışması kimi təsnif edilmeye çalışılan PKK separatizminin durdurulması için çabalar tam da beklenen sonucu vermiyor. PKK’ya destek duran bir çok Kürt de fitneye düştüklerini anlamıştır.
En önemlisi, PKK”nın eliyle ortada üçüncü güçler var ve onlar da tek değildir, en azından türkü istemeyen güçler bunları ustalıkla kullanıyolar. Hatta yüklü miktarda mali yardımlar da yapılıyor. Bu malzemeler terör örgütünü daha da güçlendirmeğe hizmet ediyor, onlar da havadarların eliyle kaçakçılık işlerini gittikçe genişletmeye, çevrelerine daha fazla canlı kuvvet toplamaya can atıyorlar. Fakat bir halk olarak kürtler PKK politikasının sonu olmadığını, bu işi alevlendirenlerin kendilerinin onların asıl düşmanı olduklarını anlamaya başladılar .
Henüz bu anlamsız savaş şem’asının söndürülmesinde aciz olsalar bile…
Bu karşı durmaların – tam kesilmese de – zayıflatılmasında Türkiye Başbakanı R.T Erdoğanın hizmetleri inkar edilemez. Onun gördüğü çalışmaların değerini bugün anlamayanlar da zaman gelecekte anlayacaklardır. İnsanlar onun kıymetini bugünden bilmeli, yarın yazılacak tarihin bugününə kayıtsız kalmamalıdırlar. Ben Kuveyt’te iken ara sıra Türkiye’den, Türklerden örnekler veriyordum. Aslen İranlı olan Hüseyin isimli bir tərcümanım vardı. Bir gün bana dedi ki: "Sen Türklerin adını sıkça çekiyorsun, böyle yapma, Araplar Osmanlı İmparatorluğu döneminden sonra Türkleri sevmiyorlar." Doğrusu, bu bana kötü etki yaptı, ben de bir Azerbaycan Türkü olduğum için sandım ki, bu laf benim milletime denir.
Aradan birkaç yıl geçti. Yine Araplarla görüşmem vardı. Tercüman Hüseyin bey, tüm konuştuklarımızı çeviriyordu. Arada bana ne derse beğenirsiniz: "artık Türklerden rahatlıkla konuşa bilirsiniz. Erdoğan’ın son dönemde yaptığı çalışmalardan sonra Arapların bu millete karşı tutumu iyi yönde değişmeye başladı. Şimdi Türkleri çok seviyolar, onları kendilerine arka biliyolar,  dayanak kabul ediyolar”.
Ben çok sevindim. Kuveyt’ten gelen dostum Abu Muhammed benden Sünni veya Şii olduğumu sordu. Sustum. Aynı soruyu yanımdaki arkadaşım Mübarize de verdi. O ise Sünni olduğunu bildirdi. Arap benden, ne düşündüğümü öğrenmek istedi. Dedim ki, Mübariz benim arkadaşım. Onunla hala 1987 yılında okulda beraber okumuşuz, 10 yıldır beraber çalışıyoruz, hemen her gün görüşüyoruz.
Ama ben onun Sünni olduğunu bilmiyordum, şimdi size söyleyince öğrendim. Onu da söyledim ki, dinimiz İslam dini, bu bölgünü yapmak doğru değildir. İslam’ı yaymak gerekir, Sünni-şiiliyi yok! Bu dini istemeyenler bu ayrımcılıktan, önyargıdan, yeri geldiğinde kolaylıkla kullanıyolar. Elbette, denebilir ki, peki Türkiye’nin kendisinde de bir takım güçler Başbakan Erdoğan’ın politikasına karşı çıkıyorlar. Bu ilişki nasıldır?
– Ben bir Türk oğlu Türk olarak bu konuda birkaç örnek getirmekle durumu özetlerdim, ama zamanınızı çok almadan tek örnekle yetinecem:
“Bir insanın hakları "bozulan" gibi, Türkleri istemeyen kurumlar, Avrupa Konseyi’nden tutmuş dünyanın en muteber birlikleri… Erdoğan’ı haksızlıkla suçluyorsunuz ama Mısır’da yüzlerce insanın haksız yere idam ettirilmesine hiç sesinizi çıkarmadınız. Yine Türk halkı, yine Erdoğan tüm dünyaya seslendi, Avrupa’ya "siz ne için susuyorsunuz?" diye mesaj gönderdi. Geçenlerde yayınlanan "27 yıldan sonra" kitabımda tüm bunlar hakkında geniş bahsedildi.
Okuyuculara minnettarım ki, "27 yıl sonra" kitabıma büyük ilgi göstererek beni yeni eserlere ruhlandırdılar.
Aydınlık yarınlar adına birlik ve dirilik dileği ile …
 


[1] Uluslararası Kaşgari Vakfı Başkan Yardımcısı, Dünya Genç Türk Yazarlar Birliği Danışma Kurulu üyesi

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!