Türkiye’deki Barzani medyası, Bülent Arınç’ın “bana yapılmış olsaydı ben de dağa çıkardım” sözlerine şehit ve gazilerle birlikte yaptığımız basın toplantısından çok rahatsız oldu. Bölücülerin legal ve kamuflajlı çalışan unsurları derhal Bülent Arınç’ı yücelten konuşmalar ve yazılar yazarken onu eleştirenlere de veryansın etmişlerdir. Empati yapmamayı “vicdan yetisinden yoksun olmak” olarak nitelendirmişlerdir.
Bu malum taifeye göre empati yalnızca canilerle, dağa çıkanlarla, kitle katliamı düzenleyenlerle yapılabilir. Dağa çıkanlarla empati kurduğunu söyleyenler, acaba dağdakilerin katlettiği binlerce şehit ya da gazi yakınıyla nasıl bir empati kurmayı düşünüyorlar? Katillerle, zalimlerle empati kuranlar bunu mazlumlara, şehit yakınlarına nasıl açıklamayı düşünüyorlar?
Nitekim bir ayağını dağda bırakmış bir gazi, teröristlerin silahlarından çıkan kurşunlardan daha çok Bülent Arınç’ın sözlerinin kendisini yaraladığını söyledi. Bülent Arınç’a “ayağımı geri istiyorum!” diye seslendi.
Bir şehit anasının şu sözleri her şeyi açıklar niteliktedir. 18 Nisan 1992 günü Ağrı Dağı eteklerinde bulunan Pamuk Geçidi’nde 3 astsubay arkadaşı ile birlikte bir grup PKK’lı terörist tarafından şehit edilen Astsubay İlhan Hamlı’nın annesi Bedriye Hamlı (76), Arınç’ın sözlerinin kendisini yaraladığını belirterek; “Açıklamaları ile şehitlerimizin kemiklerini sızlatmış, şehit yakınları ve gaziler arasında büyük bir infiale neden olmuştur. ‘Dağa çıkardım’ açıklaması, bölücü terör örgütüne büyük moral vermiştir.
Şehit annelerinden özür dilemelidir. ‘Dağa çıkardım’ açıklaması, kabul edilebilir bir açıklama değildir. Çünkü, dağa çıkanlar yüzünden 21 yıldır buz gibi bir mezar taşına ‘evladım’ diye sarılıyorum. Benim gibi yüzlerce anne, şimdi şehitliklerde evladının toprağını, evladının saçlarını okşar gibi okşuyor ve kokluyor” dedi.
Sayın Arınç gibiler öncelikle “Buz gibi bir mezar taşına evladım” diye sarılan anneyle empati kurmayı denemeliler. Türkiye’de sorumluluk makamında bulunan birisi, teröristi, bölücüyü, katili “kader kurbanı” olarak görmemeliydi.
“Dağdaki PKK’lıya ağlamayan insan değildir” sözleriyle sözde vicdani ve insani bir iş yaptığını düşünenler vardır. Bu sözler gerçekte dağdaki bölücü ve katliam planlayıcılarına haklılık ve meşruluk kazandıran sözlerdir.
Dağa çıkmanın, eline silah alıp yol kesmenin mazereti olamaz. Empati yapıyoruz diye katilleri, yol kesip barikat kuran eşkıyayı, Serap’ı otobüsün içinde diri diri yakanları, Siirt’te aracın içindeki dört kadını kurşuna dizenleri masum görmeye ve göstermeye kimsenin hakkı olamaz.
Dağa çıkanlarla empati kuranlar, bir de geri dönüp devlete; “Anneler ağlamasın… Akan kan dursun” demektedirler. Anneleri ağlatan, kanı döken katilleri, kader kurbanı olarak görmek ve ardından da kanın durmasını istemek tam bir çelişkidir. Anneleri ağlatan, kanı döken katiller dağdakilerdir. Onlar için ağlamaktan söz edenler özünde kanın dökülmesine çanak tutanlardır.
Vicdansızlığı vicdan, zalimliği mazlum, katilliği masumiyet olarak görenler elbette bunu eleştirenleri “vicdan yetisinden yoksun” olarak niteleyeceklerdir. Bunda yadırganacak bir taraf yoktur. Cehalet ve hıyanetin kalitesi olmaz!
Yadırganacak taraf, bu PKK’nın cinayet vicdanını taşıyan zatların sağlam bilgilere dayanarak yazılarını yazmamalarıdır. Nitekim bizi “vicdan yetisinden” uzak kişiler olarak niteledikleri yazılarında aynı zamanda Özcan Yeniçeri’nin MHP Grup Başkanvekili olduğunu yazmışlardır. MHP’nin grup başkanvekillerinin Oktay Vural ve Mehmet Şandır olduğunu herkes bilmektedir. Bu zatın, bir yazıyı yazarken bile bu kadar dikkatsiz ve özensiz olması vicdanının da kalitesinin işaretidir. Bu zat yalan yanlış, uydur kaydır ve çalakalem yazdıkları için bilgiden, edepten ve dikkatten uzak iftiraları rahatça atabilmektedir. Bunlar tanımadığı insanları yargılama hakkını kendinde gören zavallılardır. Vicdanları da bilgisizlikleriyle malumdur.