Özellikle 15 Temmuz’da kimse uyumadı. Doğrusu uyuyamadı. Her iki taraf da… Hatta diğerleri de… Bence, o gece tüm dünya uyumamıştır… Ve 15 Temmuz’dan bu yana hepimiz bir şekilde uyanık kalmaya, birşeyleri kaçırmamaya çalışıyoruz. Bence, bu noktadan sonra artık kimse uyumayacak… Uyuyamayacak. Tabii ki, olayları uzaktan, örneğin, benim gibi Kazakistan’dan takip ederken, bazı ince noktaları kaçırabiliyorsun, devamlı soru işaretleri rahatsız ediyor, anlamakta gecikebiliyorsun. Ama, sorunları inceleyince, soruşturdukça er ya da geç anlıyorsun… Durumu anlayınca, şifreler çözülüveriyor ve sen sonuca ulaştığında, bilinmeyenin sırrını çözmüş bir kaşif gibi önce ürperiyor, sonra da öze varınca bir çocuk gibi sevinebiliyorsun. Ve duyuduğun sevinç; gurur ve kıvanç hissiyle karışarak, adını tarif edemediğim ışıltılı bir huzuru yaşatıyor insana.
***
Önce anlamaya çalıştım 15 Temmuz’u. Gittiğim her ülkenin diplomatından taksicisine, işadamından temizlikçisine kadar her insanından, herkesten sordum. Elimden geldiği kadar çeşitli ülkelerin medya kaynaklarını ve merkezlerini karıştırdım… Aynı araştırmayı ülkemde, Kazakistan’da da yürüttüm. Kendilerini uzman tanıtan şahsiyetlerle sohbet ettim. Sohbetlerini inceledim… Ve biliyor musunuz, en sonunda Kazakistan’da gerçek Türkiye uzmanını keşfettim. Kendisinden “Bunun asıl sebebi nedir?” diye sordum. O “Durumu yıllar önce kardeşime anlatmıştım!” dedi. Şaşırdım. “Ne dediniz ki?” diye sordum sabırsızlıkla. “Dedim ki” dedi şairane diliye: “Uzakta ağır azap çeken kardeşim! Solmuş laleler gibi kuruyan kardeşim! Etrafını sarmış düşman ortasında! Göl gibi gözyaşı döken kardeşim! Önünü ağır kaygı örtmüş kardeşim! Ömrünce yaddan cefa görmüş kardeşim! Hor bakan, yüreği taş, kötü düşman! Diri diri derini soymuş kardeşim!” O şiirini okumaya devam ediyor, ben de sahip olduğumuz cevheri yad ellerden aradığım için kendime kızıyordum.. Evet, gerçek uzman, gerçek bilgenin adı Mağcan Cumabay idi! Hep yabancılara hayran olduğumuz için adını ve varlığını unutmaya başladığımız o büyük Türk bilgini!
***
Ve ben, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu ilk gününden bu yana tüm yabancı saldırılardan kendini müdafa etmek için, yok olmamak için, hep var olmak için kesintisiz olarak mücadele vermekte olduğunu keşfettim. Ve bu mücadelenin bir Çanakkale, bir Kurtuluş Savaşı, bir 15 Temmuz ruhuyla hep devam edeceğinin de farkına vardım. Ve bunun farkına vardığımda silkindim. Ürperdim. Ama 15 Temmuz darbe girişimi sırasında, yediden yetmişe kadarki Türk insanının, sıradan vatandaşların ortaya koyduğu o kahramanlık ruhu, hiçbir saldırının, hiç bir tehlikenin ve oyunun Türkiye’den üstün gelemeyeceğini kanıtladı.
***
Türkiye’m! Senin için canını, cananını feda etmeye hazır milyonlarca asil ve sadık evlatların varken, hiç bir yabancı güç kılına dahi zarar veremeyecektir! Senin için tek evladını feda etmeye hazır analar ve babalar varken ne dış düşman seni incitebilir, ne de içerideki hain!
***
Bugün Türkiye’mizin, Cumhuriyetimizin kuruluşunun 93. yıldönümü yaşamaktayız. Şuan artık bugüne ne kadar da ağır bedeller ödeyerek ulaştığımızı daha da net görebiliyoruz, hissedebiliyoruz… Ve biz, hep birlikte: “TÜRKİYE’NİN DÜŞMANI, BİZİM DE DÜŞMANIMIZ!” diyoruz!
***
Bugün Türkiye’mizin, Cumhuriyetimizin 93. yıldönümü… Ve ben bilinmeyenin sırrına varmış bir kaşif gibi seviniyorum.
***
Ve şimdiden 100. Yıl Marşı’nın seslerini duyuyorum! Uyuyamıyorum.
Nurgali Jusipbay/KAZAKİSTAN