Siyasetçiler rekabet içinde olduğu parti yöneticilerine en ağır ifadelerle hücum etmesi hem toplumda gerilime neden olmakta hem de toplumsal ayrışmaya ve ötekileştirmeye neden olmaktadır.
Son zamanlarda gazetecilere ve siyaset adamlarına yönelik fiziki ve fiili saldırılar bu anlamda sonuçtur. Bu sonucu ortaya çıkaran nedenlerin başında da karşıtlara biçilen sıfatlar gelmektedir.
İktidarın ya da muhalefetin görevi karşıtlarını şeytanlaştırmak, bastırmak ya da düşman ilan etmek değildir. İktidarın muhalefetle, muhalefetin iktidarla savaşma ya da savaş halinde olmak gibi bir görevi yoktur.
Siyasetin zehirli sözleri kendi kendilerini ifade etmenin gıdası olarak görüldüğü yerde düşünce değil eylem kutsanır.
Siyasilerin gerçeğin tekelinin kendi elinde olduğuna inanmaları başlı başına bir sorundur.
Diğer yandan bu zihniyet siyasette kurt kanununun geçerli olduğuna inanıyorsa durum daha vahim bir hal alır. Zira kurtlukta düşeni yemek kanundur. Düşmeyeceksin düşüreceksin!
Siyaseti kurt kanunun geçerli olduğunu ön gören anlayış hem demokratik değildir hem de arkaiktir.
Demokratik kültür, iktidar ve muhalefeti hem demokrasinin hem de birbirlerinin varlık nedeni olarak görür.
Toplumun sorunlarını çözmek için var olan siyasiler yanlış bilinç sonunda kendilerini toplumsal sorun haline getirirler.
Toplumu iktidarı ve muhalefetiyle bir bütün olarak kabul edip her kesimin sorunlarını çözmeye çalışmak demokrasinin gereğidir.
Türkiye siyasetinde iktidar ile muhalefet birbirine düşman muamelesi yapmaktadır. Bu yanlış ve tehlikelidir. İktidar ile muhalefetin birbiriyle savaşmak için değil, halka hizmette yarışmak için siyaset yapmaları gerekir.
En büyük sorunu ekonomidir!
Halkın en büyük sorunu üretim, geçim, iş, satın alma gücü daha kısa ifadeyle ekonomidir.
Emperyalsit güç ABD “ekonomik yönden sizi mahvederiz” diye tehdit savuruyorsa demek ki sizin yumuşak karnınız ve önceliğiniz burasıdır. O halde size düşen görev de ekonomiye daha doğrusu üretime, verimliliğe, inşa etmeye, icat etmeye, yatırıma, işsizliğe yoğunlaşmaktır.
Pazarda fiyatlar almış başını gitmiş, sokakta pandemi insanların soluğunu kesmiş, eve kapanmak ailelerin gelirlerinin dibe vurmasını sağlamış, iş yerleri zorunlu olarak kapanmışsa insanların hayatları sürdürülebilir olmaktan çıkmış demektir.
İnsanların en sorunlu ve tehlikeli hale geldiği an kaybedecekleri bir şeylerin kalmadığı andır. Türkiye bazı insanlar için süratle o noktaya doğru savrulmaktadır.
2020 yılında İstanbul’da 9.587, İzmir’de 6.537, Ankara’da 5.586, Antalya’da 4.735, Bursa’da ise 3.993 esnaf sicil ve meslek terkini yaparak kepenk kapatmıştır. Bu rakamlar alarm zillerinin çaldığını göstermektedir.
Halk arasında esnafın meşhur adı, orta direktir. Rakamlar orta direğin ortadan çatlamak üzere olduğunu göstermektedir. En acil çözüm bulunması gereken sorun da budur.
Bugün Türkiye’de yoksulluğu, işsizliği, üretimsizliği yenmek düşmanı yenmekten çok daha acil bir sorundur.
Üretimi artıracak tedbirleri düşünmek, işsizlere iş bulmak, kepenkleri açık tutmak her şeyden daha önemli hale gelmiştir. Cebinde para, heybesinde ekmek, elinde iş olmayan insanların yuvalarında da huzur olmaz. İktidardakiler ekonomideki kötü gidişi önleyecek tedbirleri almak, çözümleri bulmak ve halkı ekonomik yönden rahatlatmakla uğraşacak yerde muhalefete en sert ve acımasız laf etmekle meşguller.
Gandi, “ne yiyorsanız O’sunuz!” demişti. Halk siyasetçilerine “bana ekmekten, aştan, işten bahset” diyor. Siyasetçiler birbirlerinden bahsediyor. Bu durum aynı zamanda apolitik bir tutumdur. Çünkü insanlar beyinlerinden ikna edilir, midelerinden yönetilir.
Yoksullukla, üretimsizlikle, kepenk indirmekle, işsizlere iş bulmakla uğraşacak iktidar önceliklerini muhalefetle mücadeleye vermişse orada bazı şeyler yanlış gidiyor demektir. Vatandaşın gündemiyle siyasetin gündeminin bu kadar farklı olduğu yerde gerilim ve insani kriz eksik olmaz!