“Ötüken kızlarının
Gözleri gönül arar.
Onları gündüz güneş,
Geceleyin ay sarar.
Çinli meydan okursa
Bunda şaşacak ne var?
Keçi esrik olunca
Dövüşmeğe kurt arar…”
Almıla’yı hatırlar mısınız?
Ötüken’in en güzel kızıdır o. Kılıcı da keskindir, bakışları gibi. Kılıcıyla Çinlinin başını tek vuruşta almıştır, tek bakışıyla Onbaşı Pars’ın gönlünü aldığı gibi. Bu bir Asena’nın kendisi değildir de nedir?
Eller pençe gibi güçlü kuvvetli, gözler tılsımlı…
Urungu’nun Ay Hanım’ı da öyle değil miydi?
“Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?”
Dercesine, Urungu Ay Hanım’a bakmıyor muydu ve o alevin verdiği korla ölüm uçurumunda buluşmamışlar mıydı?
Ya Deli Kurt’un Gökçen’i…
O gözlerin tılsımına vurularak Deli Kurt’u unutan kaç genç yoktur ki?
Gökçen var mısın, yok musun?
Deli Kurt’un nuru musun?
Çeşme başında ne görünüp durursun
Börteçinene yâr Bozkurt musun…(Naçizane Gökçen’e yazdığım dörtlük.)
Ve Selim Pusat’ın Güntülü’sünü unutmak mümkün mü?
İki bin yıl önce Selim’in; Mete’nin ordusundan kovulmasına sebep olan Güntülü değil miydi?
Vahşiliği ve hırçınlığıyla Pusat’ı kendine çekmedi mi?
“Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin
Sen vururken de öldürürken de güzelsin…”
Mısraları dökülmedi mi Selim’in kaleminden…
Aşk işte…
Kürşad; yiğidim, alpim. Kırk çerisiyle nam salmadı mı dünyaya?
Vatan aşkını anlatmadı mı son nefesinde atının üstünde.
“Adı yok, şehit!
Kefenin; Vatan,
Tabutun; Cihan,
Düşünüp övün,
Yaşıyor ünün…”
Ve biri var ki;
“Vaktiyle bir Atsız varmış derlerse ne hoş
Anılmakla hangi bir ruh olmaz ki sarhoş…”
Diyerek bizlere “Selam” eden Atsız Ata var olsun.
Aşkın, tarihin, vatanın, törenin ne olduğunu anlatan Atsız Atam var olsun.
Karacaahmet’in gülü Atsız Atam var olsun…
SAYGILAR…