ABD Başkanının 1915 olayları için “Soykırım” demesi üzerine İstanbul Barosu Eski Başkanı, Galatasaray Üniversitesi Ceza ve Ceza Usul Hukuku Ana Bilim Dalı Başkanı Ümit Kocasakal’dan çok sert bir bilgisel geldi.
Kocasakal, Twitter’dan yaptığı bilgiselde, “ABD Başkanının 1915 olayları için “Soykırım” demesi ile nihayet oyun bitti, maske indi, cerahat patladı, tehdit ve şantajın konusu kalmadı. Böylece güzide medyamızın her yıl kabak tadı veren “diyecek mi demeyecek mi” papatya falları da son buldu! İşte dedi ve zehrini akıttı. Gerçek olmadığı halde ülkesini ve devletini soykırımcı ilan etmekten çekinmeyen Amerikan muhipleri, emperyalizmin beslemeleri ve “yoldaşları”, soykırım yalancısı ve Atatürk düşmanı “kifayetsiz “muhteris” Nobel “avcıları” sevinç içindedir. Yurttan olmayan sesler korosu derhal türlü laf kalabalığı ve cambazlıkları ile, skandal açıklamayı “temize çekip” sulandırmaya, tepkileri hafifletmeye çalışmaya başladılar bile! Hiçbir kişi veya devlet bir büyük iftira ve yalanı doğru hale getiremez, olmamışı olduramaz, tarihi “tahrif” edemez.” dedi.
’BİR BEDELİ OLMALIDIR’
Kocasakal İstanbul yerine Konstantinapolis diyen ABD başkanına çok sert tepki göstererek, “ABD Başkanının bu cür’eti ile İstanbul yerine “Konstantinapolis” ifadesini kullanma küstahlığının bir bedeli olmalıdır. Bunlar sadece sosyal medya açıklamaları ve tepkileri ile geçiştirilemez. T.C Devletinin büyüklüğü ve ağırlığına yaraşır bir karşılık bulmalıdır. “Telin”, “lanetleme”, “kınama” “esef duyma” yetmez. Açık bir “stratejik düşmanlık” ürünü olan bu küstahlık, ABD ile olan ikili ilişkilerin milli çıkarlar doğrultusunda köklü olarak gözden geçirilmesi için bir vesile olmalıdır. Bu bir devlet meselesi olup, en azından bu alanda siyasi mülahazalar ile siyasi rant kaygı ve kavgaları bir yana bırakılarak içte gerçek bir kenetlenme olmalıdır.”
‘ATATÜRK ÇİZGİ VE POLİTİKALARINA GERİ DÖNÜLMELİDİR’
Kocasakal sözlerine şöyle devam etti:
“Bu herkes için bir sınav olduğu gibi, gerçek yüzlerin daha da açık bir biçimde görülebilmesi için de fırsattır. Bir düşünelim: Atatürk Türkiye’sinde ve Atatürk çizgisinde yürüyen, başta ekonomi olmak üzere her alanda tam bağımsız olan bir T.C Devletine karşı böyle bir küstahlık yapılabilir miydi? O sürekli kötülenen genç Cumhuriyetin dış politikasına ve Türkiye’nin konumuna bir bakın. Bu işler öyle Cumhuriyetin birikim ve kazanımlarını küçük görüp kötüleyerek, kendini dev aynasında görerek, sürekli söylem ve eylem değişikliği ile günü kurtararak olmuyor! Bugün yaşadıklarımız; büyük Önder’in gösterdiği rotadan sapılmasının, tam bağımsız büyük Türkiye yerine, “küçük” Amerika olma hayallerinin, iktisadi bağımsızlığı yitirerek “oltadaki balık” haline getirilmenin kaçınılmaz sonucudur. Türkiye’yi bu hale getiren çizgi ve anlayış halen ülkenin yönetiminde de, muhalefetinde de baskındır. Düşünelim: Yani ABD başkanı, “soykırım” yerine “büyük felaket” demeye devam etseydi, “dost ve müttefik!”olmaya devam mı edecektik? Daha önemli soru, halen devam mı edeceğiz? İç politik hesaplarla yahut “fıtrat” gereği; halen Cumhuriyetin kurucu değerleri ve laiklikle hesaplaşmayı sürdürerek,her sıkışıldığında “tek parti, vesayet, darbe, zulüm” ve benzeri masallarla, yıkıcı söylemlerle iç cephe paramparça edilerek, gayrı milli ve gayrı medeni eğitim politikaları ile tarikat ve cemaatler baş tacı edilerek, Osmanlıcılık rüyaları görerek, saltanat ve hilafet özlemleriyle, Nutuk yasaklayarak, hamasi söylemlerle oltadaki balık olmaktan kurtulmak mümkün değildir. Hep söylediğimiz gibi kurtuluş kuruluştadır. Yani her şeyiyle Atatürk çizgi ve politikalarına geri dönülüp yeniden her alanda bağımsız ve büyük Türkiye rotasına girilmelidir. Hem de vakit geçirmeksizin, hemen, söylemin ötesinde fiilen ve kararlılıkla… Aksi halde gündelik hamasi söylemlerle, unutulmaya mahkum sosyal medya tepkileri ve açıklamalarla, mehter marşlarıyla, grup toplantılarıyla şekillenen işlevsiz ve bıktırıcı sahte siyasi çekişmelerle,ülkeyi karpuz gibi bölen ittifak oyunlarıyla avunup savrulmaya devam.”
1: ABD Başkanının 1915 olayları için “Soykırım” demesi ile nihayet oyun bitti, maske indi, cerahat patladı, tehdit ve şantajın konusu kalmadı. Böylece güzide medyamızın her yıl kabak tadı veren “diyecek mi demeyecek mi” papatya falları da son buldu!İşte dedi ve zehrini akıttı.
— Prof. Dr. Ümit Kocasakal (@umitkocasakal_) April 24, 2021
