Son zamanda iktidar ile muhalefet arasında yaşananları en iyi açıklayan Araplara ait olduğu iddia edilen şu sözdür: Hiçbir hususta anlaşamamakta anlaşmak!
Türkiye’de iktidar muhalefetin, muhalefette iktidarın varlığından şikâyetçidir. İktidara göre muhalefet “sübliminal mesaj veriyor”, “ima yollu” da “darbe”den söz ediyor, muhalefetin belediyeleri “paralel devlet” gibi hareket ediyor, seçim sırasında HDP ile “gizli açık ittifak” yapıyor, sandıktan çıkan iktidarı “saray rejimi” olarak tanımlıyor.
Muhalefete göre ise iktidar “tek adam rejimi” uyguluyor, muhalif gazetecileri bir bahane uydurarak içeri tıkıyor, muhaliflerin söylediği her söz, attığı her tweet için soruşturma açıyor! İktidar yanlılarının işlediği çok daha ağır suçlar ise görmezlikten geliniyor!
Muhalefet her şart altında ve her fırsatta iktidarı eleştirmeyi kendisinin varlık nedeni sayıyor. İktidarın ya da muhalefetin doğrusuna doğru, yanlışına yanlış demek gibi bir erdem Türkiye’deki siyasette yoktur.
Siz bakmayan her ağzını açanın “demokrasilerde muhalefet olmazsa olmaz” demesine, iktidar sahipleri muhalefetin “m” sine bile tahammülleri yoktur.
İktidar ortakları taraftarlarını konsolide edebilmek için siyaseti milli/gayri milli, demokratlar/darbe severler, teröristlerle yan yana olanlar/terörü yok etmeye çalışanlar olarak kamuoyuna sunuyorlar.
Kutuplaştırmak, kamplaştırmak, ötekileştirmek, ayrıştırmak yandaşları yanlarında tutma aracı olarak kullanılıyor. Rakiplerini şeytanlaştırmadan siyaset yapmayı Türkiye’de ne iktidar ne de muhalefet henüz öğrenebilmiş değiller.
Tepeden bakmayı, suçlamayı, hakaret etmeyi, tekerleme türü laflar etmeyi siyaset sananlar siyasetin var oluş amacına ihanet ettiklerinin farkında bile değiller.
Çarpık siyaset anlayışı eninde sonunda siyasilerin fikirlerini, stratejilerini, projelerini, paradigmalarını tartışmak yerine kişilerin kendilerini ve söylemlerini tartışır hale getiriyor.
Türkiye’nin siyasetinin gündemini saraya giden CHP’li, kendi başına halka yardım yapmaya kalkarak paralel devlet gibi davranan muhalif belediyeler, ima ile darbeden söz eden muhalefet, HDP ile birilerinin ilişkileri var ama halkın sorunları ve kendisi yok…
Yaşasın zulüm!
RTÜK’ün adaletine, yargının işleme biçimine bakıldığında yaşananların ne anlama geldiği anlaşılmış oluyor.
Muhalefetin söylemlerinden ima ile dolaylı yoldan, niyet okuyarak darbeye çanak tuttu diye haklarında soruşturma açılırken iktidar yanlarının açıktan, doğrudan ve net bir şekilde komşuları için ölüm listeleri hazırladığını, 50 kişiyi götürecek konumda olduklarını söyleyen iktidar yanlılara için işlem yapmaktan kaçınılıyor.
Ancak iktidar yanlısı adamın “Sokağa çıkarsak kimleri toplayacağız… Zulalardan, listelerden haberiniz, yaşanacaklardan haberiniz var mı?” Tehdidini yapan şahsa karşı iktidar yargıyı harekete geçirmediği gibi “yaptığınız iş yanlıştır… ne listesi… ne zulası… siz kimsiniz… Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir hukuk devletidir” demiyor, diyemiyor.
Fatih Portakal gibi muhalif televizyon sunucusunun, Yılmaz Özdil gibi muhalif köşe yazarının yazlık ya da konutlarıyla ile ilgili adeta devlet harekete geçirilirken iktidar kanadının besleme yazar, sunucu ve dalkavuklarının devleti ve kurumları yağmalamalarıyla ilgili hiçbir araştırma ve soruşturma yapılmıyor.
Uygulanan ‘muhalifler için yaşasın zulüm’ siyasetidir.
Komediye dönen masa hikâyesi de akıl tutulmuşluğun somut ifadesidir.
İYİ parti lideri, ‘ülkenin sorunlarını tartışmak üzere bir “memleket masası” etrafında partiler toplansın’ diyor. Siz misiniz bunu diyen hemen iktidar ortakları masanın kırık ve küflü, ayaklarının da sakat olduğunu sonra da masaya “zillet” sıfatını yükleyerek bu teklifin “siyasi kundakçılık” anlamına geldiği ifade ediyor.
Hemen her gün yabancı devlet başkanlarıyla görüşen bir iktidar kendi ülkesinin siyasi liderleriyle yıllarca görüşmeden icraatına devamda sakınca görmüyor. İktidarın kudret elitleri kendi muhalefetiyle görüşecek kırık, küflü ve sakat olmayan bir masa da temin edemiyor.
Birilerine değil ama galiba ülkeye yazık oluyor!