1993 yılında Bingöl’de 33 silahsız askerin otobüsten indirilerek kurşuna dizilmesi, 26 Şubat 2020’de İdlib’de 33 Mehmetçiğin bir hava bombardımanıyla şehit edilmişti. Son olarak “Çözüm Süreci”nin ardından PKK tarafından yol kesilerek, pusu kurularak kaçırılan asker, polis ve sivil 13 vatandaşımızın bir mağarada kalleşçe şehit edilmesi Türk Milleti’ne tam bir şok yaşatmıştır.
PKK’nın gerçekleştirdiği bu son kalleş katliamın diğerlerinden farkı vardır. Mağarada yıllarca eli, kolu bağlı biçimde silahsız ve savunmasız tutulan vatandaşlarımızın biri omuzuna, 12’sinin de başlarına kurşun sıkılarak şehit edilmesidir.
Türkiye’yi istikrarsızlaştırmak için başta CIA, Mossad olmak üzere yabancı devlet ve servislerinin güdümündeki PKK’nın bu insanlık dışı, ahlaksız ve alçak saldırısı Türk Milleti tarafından büyük bir öfke ve nefretle karşılanmıştır.
Türk Milletinin bu katliam karşısında oluşan haklı ve büyük öfkesine karşın TBMM’de gurubu olan HDP adlı terörle siyaseti bir arada yürüten hilkat garibesi yapının takındığı tavır halkın öfkesini çığırından çıkaracak noktaya getirmiştir.
PKK’nın kontrolünde bir parti!
Mevcut yasalara göre parti gibi kurulmasına karşın fiilen PKK’nın siyasi versiyonu olan HDP onca eleştiriye rağmen terör örgütüyle arasına sınır koymak bir yana terör örgütüyle ilişkilerini inadına sıklaştırmıştır.
HDP’nin binaları PKK’ya militan yetiştiren, teröristlere eğitim veren, dağa militan devşiren yapılardır.
Kurulduğu günden bugüne şiddetle, terör örgütüyle, silahlı katil teröristlerle arasına mesafe koymadığından dolayı eleştirilmesine karşın HDP’nin tavır ve tutumlarında hiçbir değişiklik olmamıştır.
HDP’yi yönetenler muhtemelen partilerini kapatacak bir iradenin Türkiye’de olmadığını düşünmektedir. Böyle düşünmeselerdi PKK’nın işlediği cinayetler karşısında bu kadar küstah, pervasız ve hainane bir tavır ortaya koyamazlardı.
HDP siyasi parti gibi görünümünde olmasına karşın amacı dışında faaliyet göstermektedir. PKK ile HDP arasında yalnızca mekân farkı vardır. PKK dağda HDP ise TBMM’de faaliyet göstermektedir.
HDP hem siyasetini hem de varlığını PKK’ya borçludur. Savunmasız çoluk çocuk, yaşlı çaresiz insanlara karşı kitle katliamı uygulayan PKK terör örgütü siyaseti de HDP ile yönlendirmeye çalışmaktadır. Türkiye siyasetindeki kırılgan yapısı siyasi partilerin HDP’ye karşı takınılan tavırda belirsizlik yaratmaktadır.
Bazı iyi niyetli değerlendirmelerde “HDP konusundaki tavrımız, onu PKK’ya itmek olmamalıdır” diyor. Saf olmaya gerek yoktur. HDP zaten PKK’dır. Onu kimsenin bir yere itmesine PKK’nın kendisi izin vermez!
Geçmişte HDP’yle çözüm süreci yürüten, Dolmabahçe’de ortak açıklamalar yapan iktidar partisinin süreç sonrasındaki seçimlerde terörist başıyla kardeşinin mesajlarını TRT’den yayınlatması ibretlik bir durumdur.
İktidarın, muhalefeti HDPKK ile ittifak yapmakla suçlaması, ana muhalefetin de bu tavra karşı siyasi konjonktürü dikkate alarak HDP ile siyasi ilişkilerinde kesin ve açık bir tavır koymaması ilginçtir.
Ana muhalefet partisi ‘HDP suç işliyorsa kapatın, kapatmıyorsanız bizi HDP’yle gizli ittifak yapmakla suçlamayın’ anlamına gelen sözler etmektedir. CHP, mademki HDP halktan şu kadar oy almıştır, TBMM’de de temsil edilmektedir o halde bu partiyle ilişki kurmakta da sakınca yoktur görüşündedir.
AKP’nin “çözüm sürecinde” CHP’ninse sonrasında HDP’yle ilişki geliştirmesi sorunlu ve yanlıştır. Her iki tarafta HDP’yi siyasi rant aracı olarak görmektedir.
Başta mağaradakiler olmak üzere PKK’nın katlettiği binlerce çocuk, genç, yaşlı, kadın, erkek masumun ruhaniyeti her iki partinin üstündedir.
Devletle terör, siyasetle şiddet, kuruculukla yıkıcılık, yasayla yasa dışılık bir arada olmaz. Ya siyaset ya terör örgütü ya silah ya yasalar ya düzen ya kaos tercih edilecek üçüncü bir yol yoktur.
Atalarımız boşuna “ya devlet başa ya kuzgun leşe” dememiştir.