Arap ülkelerinde taşlar yerine oturmaya başlamadı henüz. Tunus’ta ve Mısır’da iktidarların düşmesi ve liderlerin çekilmesi sonucu sükûnet bulmuş gibi görünen kargaşa, her an tekrar patlayabilir. Cezayir, Ürdün, Yemen ve Bahreyn diken üstünde. Irak’tan ayaklanma ve çatışma haberleri geliyor. Libya herkesin malumu. Herkesin gözü İran’ın üzerinde. Uzakdoğu ülkelerinin durumunu bilmiyoruz ama olaylar, tamamen ABD’nin büyük projesi, bizim de Eşbaşkanı olduğumuz BOP ülkeleri etrafında dönüyor.
Kısa bir süre önce eski Demirperde ülkelerinde “Turuncu Devrim” adı altında zuhur eden olaylar, Sovyet coğrafyasında, Federal Rusya’nın etkinliğini kırmak içindi ve başarılı da oldu. O kadar ki, Rusya ile Gürcistan savaşın eşiğine geldiler.
“Yasemin Devrimi” adı verilen bu olaylarla, “Turuncu Devrim” olayları arasında benzerlikler dikkate değer. Turuncu olayları Soros’un fonladığı STK’lar gerçekleştirmişti. Yasemin olaylarını ise, 2009 yılında Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilen Siyaset Bilimci Gene Sharp, kurduğu Albert Einstein Vakfı aracılığıyla yaydığı “Sivil İtaatsizlik” teorileriyle ateşledi. "Gene Sharp, bu vakfı kullanarak, sivil itaatsizliğin şifrelerini yayıyor. Kitlesel isyanların da temelini atıyor. Pek ortalıklarda görünmese de hazırladığı 198 maddelik ‘şiddet içermeyen silah’ listesi; karışıklık olan ülkelerde elden ele dolaşıyor, sosyal paylaşım siteleri ve cep telefonları aracılığıyla meydanlardaki göstericilere ulaşıyor. Seçimlerden üç ay önce başlayan ve ortaya çıkan tabloya göre altı aya kadar uzayan derin hareketler içeren tezler birçok ülkede başarı ile uygulanıyor. Sharp’ın temel yaklaşımı ise; “Diktatörler, kendilerine itaat edildiği için iktidarda kalırlar. Onlardan korkulmaz ve itaat edilmezse zorda kalırlar” şeklinde.
Sharp, 1983 yılında kurduğu Albert Einstein Vakfı aracılığı ile fikirlerini, teorilerini enstitü üzerinden ücretsiz olarak dünyaya yayıyor. Sivil toplum kuruluşlarına ve muhalif kanaat temsilcilerine yol gösteriyor.
“Demokratik Özerklik” ve “İki dilli hayat” felsefesi üzerinden eylemlerini sürdüren PKK ise, Sharp’ın bu tezini ‘tek taraflı eylemsizlik kararı’ olarak uyguluyor. Yine Sharp’ın listesinde yer alan; renkleri kullanmak, temsili cenazeler, boykotlar, sessiz tepkiler ise uzun süredir örgüt tarafından bölge halkına dikte ediliyor. Kepenk kapattırılıyor, sokaklarda masumiyete dikkat çekmek adına yaşlı kadınlar ve küçük yaştaki çocuklar kullanılıyor. Yıllardır silahlı metodda ısrar eden İmralı hükümlüsü Abdullah Öcalan da son zamanlarda Sharp’ın yolunda gidenlerden. Daha düne kadar Başbakan Erdoğan’ın Kürt meselesini çözme adına önemli adımlar attığını ancak devletin asker kanadının bu işte engel teşkil ettiğini savunan Öcalan, son iki avukat görüşmesinde ise devletin meseleyi çözmek istediğini ancak AK Parti’nin meseleyi çözümsüzleğe ittiğini savunmaya başladı. Hatta Kuzey Afrika ve Orta Doğu’daki halk hareketlerine atıfta bulunan Öcalan, avukatlarıyla yaptığı görüşmelerde Tahrir Meydanı’na işaret ederek, “Diyarbakır 10 Tahrir eder. Eminim ki, Kürt halkı bunun gereğini yapacaktır” diyerek Sharp teorilerinin uygulanmaya konulmasını istemişti. Öcalan, bu konunun hafta sonu Diyarbakır’da yapılacak Demokratik Toplum Kongresi’nde tartışılarak bir karara varılması gerektiğini savunmuştu. Tunus ve Mısır’da sivil protesto gösterilerinde şiddete başvurulmadan netice alındığını gören örgütün bundan böyle benzer metodlara ağırlık vermesi bekleniyor.
Gene Sharp, son olarak Van’da ortaya çıktı. Van’da Kürt Geliştirme ve Koruma Derneği (TZP-Kürdi), KESK Van Şubeler Platformu, Kürdi-Der, Tüm Öğrenci Velileri Dayanışma Derneği ve BDP Van İl Başkanlığı tarafından düzenlenen mitingde Albert Einstein’ın dil çıkarmış fotoğrafları mitinge katılanların en önemli figürlerinden biri oldu. Sharp’ın teorilerine uygun olarak, kadınlar ön saflarda yer aldı, hatta okul kıyafetli öğrenciler dahi en ön saflarda boy gösterdi. Sharp’ın en dikkat çeken, “Şiddete başvurduğunuz anda, karşınızdakilerin en iyi silahına karşı mücadele vermeyi seçmiş oluyorsunuz. Bundan daha akıllıca davranmanız lazım” şeklindeki tezi ise burada başarılı bir şekilde uygulandı. Her miting sonrasında savaş alanına dönen sokaklarda olay çıkması bir yana mitinge katılanlar polislere yardımcı bile oldular. Benzer protesto eylemleri daha önce de Diyarbakır’da yaşandı. Konu ile ilgili olarak görüştüğümüz BDP Van Milletvekili Özdal Uçar, “Einstein savaş karşıtı politikalarıyla da tanınıyor ve biliniyor. Olayı organize edenler dikkat çekmek için söz konusu fotoğrafı kullanmışlar” derken Kurdi Der Başkanı Burhan Zorlu ise “Yasakları dil çıkartarak protesto etmek için bu metotlara başvuruyoruz” şeklinde konuştu.
Sharp’ın bu tezlerini konu alan bir belgesel yapan yönetmen Ruadith Arrow, 2009 yılından itibaren 4 kıta ve birçok ülkede derin araştırmalar yapmış. Son olarak Mısır’daki eylemcilerin Tahrir Meydanı’ndaki gösterilerini yakın takibe alan Arrow, izlenimlerini şöyle aktardı: “Sharp’ın listesi Tahrir Meydanı’na ulaşmıştı. Organizatörlerden birine ulaşabildiğimde, kamera karşısında Sharp ile ilgili konuşmayı reddetti. Ancak kitabın Arapça baskısının dağıtıldığını doğruladı. ‘Sharp’ın rejimin dayanaklarını tespit etme fikrini kullandık. Eğer Mübarek rejiminin en büyük dayanağı olan ordu ile ilişki kurup, onları kendi tarafımıza çekebilirsek, Mübarek’in işinin biteceğini biliyorduk’ dedi. O akşam Tahrir Meydanı’nın bir köşesinde, göstericiler bana telefonlarına gelen mesajları gösterdi. Ordu, göstericilere ateş etmeyeceğini açıklamıştı. Mahmut isimli göstericiye 198 metodun fotokopisi verilmişti, ancak Mahmut listenin nereden geldiğini bilmiyordu. Zaten Sharp’ın istediği de tam da buydu.” (1)
Emperyalist ülkeler artık uzun zaman ajan yetiştirmeye uğraşmıyor. Bunun yerine satın alabildikleri ya da kandırabildikleri kişilere vakıf ve dernekler kurdurup bunları çeşitli fonlarla besleyerek, ülkelerin her türlü siyasi, iktisadi, içtimai, kültürel, coğrafi ve stratejik bilgilerine ulaşıp, depolayabiliyor; zamanı gelince de, kullanıyorlar.
Türkiye’de Soros, Alman Vakıfları ve çeşitli AB kuruluşları tarafından fonlanan STK’ları mercek altına almak, Kafkasya’da ortaya çıkan karışıklıklar öncesi bölgede, şimdi Türkiye’de çalışmalar yürüten “Eko-politik” gibi yapılanmaları mercek altına almak gerekir. Lozan sonrası Lloyd George, cebine koyduğu müsveddeleri İsmet Paşa’ya “Bu kağıtlarda size şimdi kabul ettiremediğimiz konular yazılı. Gün gelecek, bunları kabul etmek için yalvaracaksınız” dediği gerçeğinden hareketle; Türkiye’nin Sevr programına muhatap olduğu, anayasasından “Türk” kavramının çıkarılmaya çalışıldığı, dil ve tarih birliği bozulmuş olduğu, coğrafi birliğinin bozulmaya çalışıldığı bugünlerde “Milli Stratejiler”e ihtiyacı var.
Bu stratejilerden birini ve belki de en önemlisini MHP Lideri Dr. Devlet Bahçeli “Devlet ve milletin bekası için güç birliği” olarak ortaya koydu. Türk Milleti’nin bekası için çalışan, bilgi üreten, uygulayan birçok insan bu düstur etrafında bütünleşmeye, Türkiye’yi sonu belirsiz bir karanlığa sürükleyen siyasi iktidardan demokrasi yoluyla kurtarmak için gayrete koştular.
İşte tam bu sırada, “Bağımsız” “Eski” ya da bilmem ne Ülkücü adı altındakiler, tıpkı referandumda olduğu gibi ortaya çıktılar. Bir kısmı herkesin takdirine mazhar olan liderin yetersizliğinden, bir kısmı MHP’nin programsızlığından dem vurur oldular. Bazıları da kişisel kavgalarını, şahsi kırgınlık ve kinlerini siyasi platforma taşımaya başladılar.
Siyasi iktidar ve yandaşlarının “MHP’siz Meclis”, “İki Partili Sistem”, “Başkanlık Sistemi” gibi isteklerini açıkça dile getirdikleri bu ortamda, Türk Milliyetçilerine düşen yükümlülük şahsi kavga ve kırgınlıklarını, hatta kızgınlıklarını bir yana bırakarak “Devlet ve milletin bekası için” tam bir birlik ve beraberlik içinde olmlarıdır.
Vesselam…
(1) İşte Ortadoğu’yu Yakan Adam / www.haberiniz.com/…/haber24664-Iste_Ortadoguyu_Yakan_Adam.html