Türkiye, seçim sathı mailine girmişken son birkaç gün içinde bir çok gelişmeyi bir arada yaşadı.
Geçtiğimiz Pazar günü yapılan YGS sınavında bütün pedagoji ve psikoloji kuralları, nazariyeleri yok edilerek, çocuklarımız hapsedildi. İlk akla gelen soru ÖSYM’de hiç mi pedagoji veya psikoloji uzmanı yok, oldu. İki saat boyunca geleceğini tayin için sınava giren henüz genç bile diyemeyeceğimiz çocuklarımız, katıksız hapse mahkûm edildiler. Tuvalete bile gitmek yasak edilen sınavdan iki saatten evvel de çıkılamazdı. Çocuklar didik didik aranıp, bellerindeki kemerler dahi toplandı. İçeriye şeffaf su şişesi dışında bir şey götürmeleri de yasaktı.
Bütün bu yasaklar, sınavda kopya çekilmesini engellemeye matuftu. Ancak unutulan bir şey vardı. Kopya, çocuklar tarafından çekilmiyor, bazıları tarafından onlara veriliyordu. İlk defa haremlik-selamlık olarak gerçekleştirilen sınav esnasında bir ÖSYM görevlisinin kamera işlevi yapan bir kalemle yakalanması bunun en bariz örneği oldu.
Sonra Kayseri’de kaybolan çocukların bir yaratık tarafından nasıl telef edildikleri ortaya çıktı ve “idam cezası yeniden getirilsin mi?” tartışmaları yaşandı.
“NATO’nun Libya’da ne işi var?” diye gürleyen Başbakanımız, önce Libya’ya hatırı sayılır bir filo gönderdi, ardından meclisten yetki istedi ve aldı.
Bu hengâmede; millet sınav, idam cezası, Libya vb. gündelik konuları tartışırken Başbakan Irak seferine çıktı. Kukla Irak yönetimiyle çok başarılı görüşmeler gerçekleştirdi. Irak parlamentosuna hitap etti. Hz. Ali’nin (yandaş basına göre) türbesini ziyaret eden ilk Sünni devlet adamı oldu. Başkalarını bilemiyorsak ta, Menderes ve Demirel’in bu türbeyi ziyaret ettiklerini biliyoruz.
Sonra Sayın Başbakan Erbil’e geldi. Orada açılışlar yaptı. Erbil Konsolosluğu, Erbil Havaalanı vs… Bu açılışları üç bayrak altında gerçekleştirdi. Irak, Türkiye ve Bölgesel Kürt Yönetimi bayrakları. Sonra Peşmerge Reisi Barzani ile ikili görüşmeler yaptı. Bu görüşmeler mutlaka çok faydalı olmuştur. Ama bizi için değil.
Başbakan’ın son gezisi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin seksen yıllık politikalarını alt üst ederek, Irak’ın toprak bütünlüğünü hiçe sayma ve Kuzey Irak’taki oluşumu artık bir “devlet” olarak tanıma gezisi olmuştur.
Türk Devleti gelecekte kendisine nasıl bir bela hazırladığının (belki) farkında olmadan Kürt devletini resmen tanırken Türkiye’de Anayasa Mahkemesinin yapısını değiştiren yasa meclisten geçiyor, TBMM hükümete tam bir yetki gaspı olan Kanun Hükmünde Kararname çıkarma yetkisi vermeye hazırlanıyordu.
Bu gelişmeleri dehşetle izlerken Misyonerlik faaliyetleri ve zararlı cemaat yapılanmaları konusundaki çalışmaları ile temayüz eden 6 profesörün evlerine baskın yapılarak çalışma notlarına el konulduğu haberini aldık. Prof. Dr. Abdurrahman Küçük, hem bir dönem milletvekilliği hem de MHP Genel Sekreterliği yapmış, dinler ve mezhepler tarihiyle ilgili çalışmaları dışında başka bir faaliyeti de olmayan güzide bir ilim adamı, Prof. Dr. Zekeriya Beyaz medyatik olma dışında ilmi çalışmalarından başka eylemi duyulmamış bir ilim adamı olarak gündeme bomba gibi düştüler.
Arama faaliyetlerinin sonucunu beklerken bu sefer HSYK’nın tayin kararnamesi çıktı. “Terfi mi, ceza mı” tartışmaları uzun süre Türkiye gündemini meşgul etti.
Türkiye’nin gündemi özel olarak oluşturulup millet oyalanırken Kürt Devleti de, Türkiye tarafından tanınmış olmanın keyfini yaşıyor.
Vesselam…