Gençlik yıllarımdan beri milliyetçiliğin ırkçılık demek olduğu, Müslümanları böldüğü, bu nedenlerle milliyetçilikten uzak durulması gerektiği yolundaki söylemleri Siyasal İslamcı çevrelerden işitirim. Bu söylem, son günlerde Devletin en yüksek mertebelerinden gene Türkçülük üzerinden tekrarlandı.
Bir iddia yanlışsa, temelsizse Devletin en yüksek mertebelerinden de gelse gene yanlıştır. Çok şükür, nereden gelirse gelsin yanlışa yanlış diyecek fikir namusuna sahibiz. Bu nedenle bu yanlışa da elbette yanlış diyeceğiz.
Türk Milliyetçiliği, yani Türkçülük, kesinlikle bölücülük değildir. Türkçülük yapmak Türk Milleti’nin en doğal hakkıdır. Niçin mi? Şunun için:
Osmanlı Devleti’nin özellikle gerileme döneminde Devlet’e vergi verme ve askerlik yapma yükümlülüğü sadece Türk Milleti’nin üstünde kalmıştır. Türkler, hiç itiraz etmeden vergi vermişler, çocuklarını askere göndermişlerdir. Türkler, böyle ağır yükümlülükleri yerine getirdikleri halde salt Devletin tekliği, ülkenin bütünlüğü bozulmasın diye milliyetçilik yapmamışlardır.
Türkler, Devletin tekliği, ülkenin bütünlüğü için en doğal hakları olan milliyetçilikten vazgeçtikleri halde gayrımüslüm unsurlar en yüksek makamlara yükselme imkanını buldukları gibi sanat ve ticareti tekellerine almayı başarmışlardır. Sonunda öyle bir garip bir durum oluşmuştur ki; Devletin asıl kurucusu ve taşıyıcısı olan Türkler fakir, yoksul düşmüşler, buna karşılık askere gitmeyen, çoğu zaman vergi de vermeyen gayrımüslüm unsurlar ise alabildiğine zenginleşmişlerdir.
Gayrımüslüm unsurlar, sahip oldukları bu ayrıcalıklarla yetinmeyerek birer birer isyan ederek kendi bağımsız devletlerini kurmuşlardır.
Gayrımüslümlerin ayrılmasından sonra Osmanlı Devleti yöneticileri hiç olmazsa Müslüman unsurları muhafaza edelim düşüncesiyle İslamcılık siyasetini uygulamaya koymuşlar, ancak başarılı olamamışlardır. Bu dönemde vergi vermek, askerlik yapmak, gene Türklerin üstüne yüklenmiş, Müslüman unsurlar da vergi vermemişler ve askerlik yapmamışlardır. Devlet, Müslüman unsurların yaşadıkları bölgelerden vergi ve asker toplayamadığı yetmiyormuş gibi bir de bu bölgelerde çıkan isyanları bastırmakla uğraşmak zorunda kalmıştır. Elbette ki, bu isyanlar Türk çocuklarından oluşan ordularla bastırılabilmiştir. Türk Milleti, bütün bu olumsuz şartlara rağmen gene Devletin tekliği, ülkenin bütünlüğü bozulmasın diye milliyetçilik yapmamıştır.
1. Dünya Savaşı’nda Türk Mehmetçikleri Arapların yaşadığı Hicaz, Yemen, Filistin, Suriye ve Irak’ta kanını dökerken Arap vatandaşlarımız ordumuza destek olmadıkları gibi İngilizlerin kışkırtmasıyla ordumuzu arkadan vurmuşlardır.
Arapların bu ihaneti, bardağı taşıran son damla olmuş, artık Türk Milleti kendi kaderine sahip çıkmaya karar vermiştir. İşte, bu bilinçle İstiklal Savaşı kazanılmıştır.
Cumhuriyet kurulduktan sonra da özellikle Müslüman Arapların Türk Milleti’ne karşı tutumu değişmemiştir. Bunu Kıbrıs meselesinde, Azerbaycan –Ermeni Çatışmasında vs. her fırsatta görüyoruz.
Türk Milleti, artık şunu iyice anlamıştır. TÜRK’ÜN TÜRK’TEN BAŞKA DOSTU YOKTUR.
Türk Milliyetçiliği, yani Türkçülük, Türk Milleti’nin kendi kaderine sahip çıkması, kendi varlığını korumaya çalışmasıdır. Bu sebeplerle, Türkçülük kesinlikle bölücülük olarak nitelendirilemez. İngiliz’in İngiliz Milliyetçiliği, Fransız’ın Fransız Milliyetçiliği, Arap’ın Arap Milliyetçiliği yapması ne kadar meşru ise Türk’ün Türk Milliyetçiliği yapması da en az Onlar kadar meşrudur.
NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE!