Sevgili okuyucular.
Yazılarıma başlarken, genellikle Avrupa’daki Türklerin sorunlarına değinip, gündem olması gereken konuları köşeme taşıyacaktım.
Bu o kadar zor ki !..
Eğer Türkiye’de GÜNDEM Hapşırıyorsa, Avrupa’daki Türklerin gündemi NEZLE oluyor!
Türkiye’de Siyaset ve Toplum Kur’an`ın Türkçe okunup okunmayacağı gibi, bence son derece gereksiz bir tartışma içine çekildi.
Bu ve buna benzer sayısız gereksiz tartışmaların, toplumun içinde bulunduğu ekonomik sorun, Covid-19 belası vs. gibi gerçek sorunlarını, tartışmaya açmak istemeyenler tarafindan özellikle çıkartıldığını düşünüyorum.
Bu gereksiz tartışmalar, gelişmiş teknoloji sayesinde anında Avrupa’da yaşayan Türkler arasında da gündem oluşturuyor.
Hem de ne gündem!..
Kavgalı, gürültülü, küfürlü, gündem… „Fetöcüsün, yok Baban fetöcü“ , „ Sen kapıdan girdiğinde gör nasıl enseleyecekler seni HAİN“ „Vatan haini, sen Cumhurbaskanına hakaret ettin, gümrükte bak sana ne yapacaklar?“
Birileri Türkiye’de, çeşitli ALGI operasyonları ile toplumu yönlendirip gercek gündemden uzaklaştırırken, biz Avrupalı Türkler de bu etkinin altında kalıp, kendi kendimizi gerçek gündemimizden uzaklaştırıyoruz.
Sadece gerçek gündemimizden mi?!..
İçinde yaşadığımız devletlerin gündeminden, içinde yaşadığımız toplumların gündeminden tamamen uzaklaşıyoruz.
Hatta burada ki sorunlarımızı da Türkiye’deki mantıkla çözmeye çalışıyoruz.
Çözemeyip bocalayınca, başlıyoruz „Türk olduğumuz için yapıyorlar“ NAKARAT’ını söylemeye.
Evet yabancı olduğumuz için, „Türk“ olduğumuz için çesitli zorluklar, çeşitli önyargılar çeşitli hakaretler ile karşılaşıyoruz. Hatta Türk olduğu için evleri kundaklanıp yakılanlar, kafalarına kurşun sıkılanlar var. Bunların hepsi doğru.
Yalnız bizim de, içinde yaşadığımiz devletin ve toplumun gündeminden KOPUK yaşadığımız bir o kadar doğru!..
Birikte hareket edemediğimiz, birbirimizin ayağının altına muz kabuğu attığımızda doğru.
Birbirimizi desteklemek yerine, kösteklediğimizde doğru.
Sözde Sivil Toplum Örgütlerimiz, topluma hizmet verirken, hangi hizmet daha fazla Para kazandırıyor mantığı ile hareket ediyorlar.
bu da doğru!
Sözde Sivil Toplum Örgütü , özde EMİR KOMUTA zinciriyle ahbap çavuş ilişkisi ile idare edilen ticari kurumlar haline geldiler. Bu da doğru!..
Batı Avrupa Türklerinin sorunlarıyla ilgileneceğiz diye kurulan kurumlar, kendi siyasi partilerinin, kendi tarikatlarının, kendi cemaatlerinin, kendi ahbap ve çavuşlarının çıkarları doğrultusunda hareket etmeleri, en büyük doğru.
Aslında Batı Avrupa Türklerinin hemen hemen hepsi tarafindan bilinipte, bir türlü çözülemeyen bu konuları neden köşeme taşıdım ?
Çünki Türkiye’deki Kur’anın Türkçe okunması konusu , Avrupa’ya yansımış, ateşli bir tartışma başlamıştır.
1990`li yılların başında Almanya’daki bazı eyaletlerde, okullarda İSLAM din dersleri verilmek istendi.
Hatta kitaplar hazırlanmış, öğretmenler eğitilmeye başlanmıştı.
Bunun üzerine Almanyada’ki Yabancılar Meclislerinde bulunan, AKTİF siyaset yapan Arkadaşlardan bir komisyon oluşturup, Türk çocuklarına islam din dersleri verilecekse nasıl olması konusunda 12 MADDELİK bir Yasa tasarısı hazırladık.
Bu toplantılara, tüm Sivil Toplum Örgütü temsilcileri de katıldılar.
Herkesin önce oy birliği ile kabul ettiği bu 12 maddenin üçüne, bir hafta sonra itirazlar gelmeye başladı.
İtiraz edenler kim ve bu ÜÇ madde nemiyidi!?
Maddeler
-İslam din dersleri anadilde verilmelidir.
Yani Türk çocuklarına Türkçe verilmelidir.
– Müfredat Diyanet İşlerinin müfredatı olmalıdır
– Öğretmenler atanırken yerel dini kuruluşların, oluru alınmalıdır.
Bu maddelere ilk önce İslam Kültür Merkezleri (Süleymancılar ) karşı geldi.
Sebepleri ; İslam din dersleri Almanca verilsin, MÜFREDAT’ı Diyanet tarafından hazırlanmasın, öğretmenleri kendileri atasın istediler.
Daha sonra İGMG Milli Görüş aynı sebeplerden dolayı karşı çıktı, Nurcuların bazı kolları aynı sebeplerden dolayı bunları takip etti.
Daha sonra zamanın Diyanet İşleri Başkanı Tayyar Altıkulaç, Almanya’ya bir ziyaret gerçekleştirdi.
Claudia Rot ile yapılan görüşmede « Almanya’daki Türk çocuklarının İslam din derslerini Almanca görmeşinde dinen bir sakınca yoktur » açıklamasını yaptı.
Neticede Türk-Federasyon haricindeki tüm kuruluşlar bu üç madde yüzünden bibirine girdi.
İslam dininin RESMİ DİN olarak tanınma konusuda aynı şekilde çekişmelere kurban edildi.
Çünki ciddi şekilde bir PARA’nın kontrolü ve dini anlatma gibi bir gücün elinde bulundurulması söz konusuydu.
Doğru olana, Türklerin çıkarına değilde,herkes PARA’ya ve GÜÇ’e baktılar. ve bu günkü duruma geldik.
Bugün kü durum ;
İslam dini RESMİ olarak tanınmış değil!..
Okullarda verilen İslam din dersleri, meslek formasyonuna sahip olmayan, bazı yerler de gayrimüslim, bazi yerlerde papazlar tarafindan Almanca veriliyor .
Türkiye’deki gündem buralara taşınınca, Türkçe olmaz diyenler ile Almanya’da Almanca olsun diyenlerin aynı gruplar olmasına nedense HİÇ şaşırmadım.
Cünki temellerinin EMEVİ İSLAM anlayışına dayandığını biliyorum.
Ne yazık ki kendileri bilmiyor !..
Türk milleti ile bir sorunlarının olduğunu da biliyorum.
Malesef kendileri bununda farkında değiller.
Bugün Arap dünyası diye bildiğimiz devletlerde yaşayanların gerçekten kaç tanesi ARAP !?..
Fas, Tunus, Cezayir, Libya, Mısır gibi ülkelerde yaşayanlar çoğunlukla Afrika halklarıdır.
BERBERİLER ve KIPTİLER vs gibi.
Cezayir, Tunus, Libya ve Mısır gibi ülkelerde azımsanmayacak kadar Türk kökenli insanlarda yaşamaktadır.
Irak ve Suriye bölgesinde Babillerin torunları yaşar.
Daha aşağılara indiğinizde Finikelilerin torunlarını bulursunuz.
Yani Arap dünyası olarak bildiğimiz dünya, aslında Arap kültür emperyalizmi tarafından Araplaştırılmış sonrada KÖLELEŞTİRİLMİŞ insanlardır.
Bu Araplaştırma ve köleleştirme politikasının aracı da, ARAP DİLİ ve EMEVİ islam anlayışı olmuştur.
Arapların DİN adına katlettikleri, toplumlardan sadece iki tanesi kendini biraz olsun Arap olmaktan koruyabilmişlerdir.
İRANLILAR; kendi kültürleriyle birleştirdikleri ŞİA`lık sayesinde fars olarak kalabilmişler.
TÜRKLER; İmami Azam, Ahmet Yesevi ve Hacı Bektaşi Veli yolunu takip ederek Arap olmaktan kurtulmuşlardır.
Bu iki Millet, Arap kültür emperyalistleri ve onların akılsız ELÇİLERİ ve köleleri tarafindan sevilmezler.
Kerbela’dan sonra başlayan Araplaştırarak köleleştirme PROJESİ, maalesef bugünde devam etmektedir.
Bu yaşanan tartışmalar anlattığımız projenin bir ürünü hemde gündem değiştirme çabasıdır.
Hıristiyanlar LATİNCE incil’i ilk önce Yunancaya çevirmişler, sonra da Martin Luther İncili Almancaya çevirerek bir REFORM yapmış.
Bizde de böyle olsun, bir Martin Luther çıksın demiyorum.
Biz Martin Luther`den önce yapmışız bu işi!.. Hz.Türkistani Ahmet Yesevi, Hacı Bektaşi Veli ile Arap kültür emperyalizmine ve köleleşmeye karşı savaş vermişiz.
Karaman Oglu Mehmet Beyle bu savaşı vermişiz.
Başbuğ Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ile bu mücadeleyi vermişiz.
Almanca olan, Ingilizce olan, Arapca olan ve hiç bir sakıncası bulunmayan, neden Türkçe olmasın?
Bildiğim ve inandığım şudur;
Ya Emevi islam anlayışıyla, Din ve Dil kullnılarak önce Araplaştırılıp sonra köleleştirilmek istendiğimizin farkına varacağız,
ya da Berberiler kıptıler veya Afrikalı diğer halklar gibi, Önce Araplaşıp sonra Başımıza konulan Arap soylu yöneticiler tarafından, Emperyalistlere köle olarak satılacağız.
Yada yeni Hacı Bektaşlar yeni Ahmet Yeseviler yeni Atatürkler çıkartacağız.
Başka yolu yok!…
Ama asla Emevilerin Arap kültür emperyalizmine, köleleştirme alçaklığına yenilmeyeceğiz.
Dünya var oldukca TÜRK MİLLETİ var olacak.
Ne mutlu Türküm diyene.
Tanrı Türk’ü korusun ve yüceltsin!..
Selam ve Dua ile
Yorumlar kapalı.