Miraç Gecesi Arş’a yükselen Nebiler Nebisi’ne arzımdır…
Hani zaman zaman Hz. Peygamberimiz, efendilerin efendisinin hayatı üzerine sohbet ederken, gelir gelir O’nun “Küçük Cihat-Büyük Cihat” kelamını anlamaya çalışırız ya… 2011 yılı Miraç gecesini kutladığımız şu günlerde”Büyük Cihad’ı” anlamaya kafa yoralım mı hep birlikte. Dünya’dan, dünyanın meşgalelerinden, gailelerinden uzaklaşalım mı biraz? Önce Yüce Allah’ı zikredelim sonra Peygamber-i Ekber’e salât ve selam getirelim çokça. Biz’i var eden, bizi Türk- Müslüman olarak yaratan Allah’a hamdedelim, adı güzel, kendi güzel Hz. Muhammed’e bizi ümmetliğe kabul etmesi için yakaralım.
Emin olmak, güvenilir olmak, anlaşılmak insanoğlunun problemi. Anlaşılmak istiyor insan. Değer yargılarımızı kaybetmişiz zaman zaman. Ölçüyü-tartıyı unutmuşuz. Günümüzde dünya ve dünya meseleleri ile o kadar meşgulüz ki; sohbet etmeyi unutmuşuz. Nefislerimizi dizginlemeyi unutmuşuz. Büyüğü -küçüğü unutmuşuz. Ayaklar baş olmuş-başlar ayak. Ölçüyü – tartıyı Hz. Kur’an ile bize öğreten Allah, siz kendinizi düzeltmedikçe-hata yapmaktan yine O’na sığınırım-ben sizi düzeltmem buyuruyor. Allah yüce kitabında; ”her kavme bir peygamber gönderdim” buyuruyor. Bize de şüphesiz peygamber göndermiştir. Bu peygamber kim diye kendi kendimize sorduğumuz zaman, karşımıza tarihi kaynaklarımıza göre Mete, destanlarımıza göre ise Oğuz Kağan çıkıyor.
Zaman içerisinde Türk-Bozkır medeniyetini yaratmışız. Bu medeniyetin en bariz tarafı kültürümüzün ve her türlü yaşayışımızın sohbet üzerine kurulduğunu görüyoruz. İster ailemizi yaşatmak için, ister obamızı ayakta tutmak için, isterse devletimizi kurmak ve yaşatmak için sohbet etmişiz. Ya da ülkeler fethetmek için, devletler yıkmak için. “dernek” demişiz adına “kineşmek” demişiz ya da “kurultay” demişiz. Bugün Türk Toplumunu yine ayağa kaldırmak, yine cihana efendi yapmak, birbirimizi anlamak, gönüllerimizi birleştirmek için sohbet etmeye çok ama çok ihtiyacımız var. Dün cihan devletleri kurdu isek, aramızdan çok büyük Allah dostları çıkardı isek bu gün neden çıkarmayalım.
Kalem güzeli yazmalı, diyor ehl-i dil. Güzel şeyleri ve güzellikleri. Hatıralar diyorum, kırılmalar, öfkeler, hüsranlar. Tevbe hakkı saklı kalmak şartıyla ”insanoğlu sanki tek nüsha, ya da bir birinin fotokopisi gibi yaratılmış” diyor. Devam ediyor, sonra hüsran, hüzün, sevinç hangi insanın kaçabileceği bir sonuç, insan olup ta bu duygulardan kaçabilmek mümkün mü? Aramak, yola çıkmak, anlaşılmak, emin olmak, menzil, menzile ulaşmak, menzile ulaştığını zannederken yeni hedefler, inkılaplar, yeni menziller biter mi? diyor.. Biter mi, bitmiyor, bitmez diyorum.
Arayışla birlikte öncelikle dış dünya ile çatışmalarda kaçınılmaz oluyor. Sonra da zaman zaman iç dünyamızda savrulmalar… Ahmet Hikmet Müftüoğlu’nun ”Türk’ün her şeyi güzeldir, her şeyden de güzeldir” diye bir vecizesi vardı. Gaspıralı İsmail Bey’in ”Her şey Türk için, Türk’e Göre, Türk Tarafından” diye Müftüoğlu’nu adeta tamamlayan bir vecizesi ne kulaklarımdan ne de beynimden çıkmadı bir an. Büyüklerimizden Türklük ile Müslümanlığı ayrı ayrı düşünmeyi öğrenmemiştik. Yüzlerce yıl ecdadımızın düşünmediği gibi. Dünya’ya Müslüman Türk gibi bakmak, ona göre yorumlamaya çalışmak yüreklerimize hep inşirah vermiştir. Aklım erdiği, tarihimizi okumaya başladığım çocukluk yıllarımdan itibaren hangi hal ve şartta olursa olsun Milletimi, Güzel Türk Milletini çok sevdim. Tanıdıkça milletime olan aşkım arttı, eksilmedi. Üzüldüğüm, burulduğum hatta kırıldığım, bizi neden anlamıyor diye kara kara düşündüğüm zamanlar çok oldu. Ama onu aşk derecesinde sevmeye devam ettim, ediyorum ve edeceğim de.”Kelime-i şahadet getirmedikçe ya da iman etmedikçe cennete giremezsiniz, kardeşinizi (ehl-i beyti) sevmedikçe de mümin olamazsınız buyuruyor; Yüce Tanrım. Bir birimizi anlamaya çalışmak, hak ölçüsünde sevmek çok mu zor. Dünyanın kirinden pasından bir kurtulabilsek.
Arkadaşlar sorar bana sık sık ”ne yapıyorsun” diye, çoğu zaman cevabım ”kimseye bir şey yapmıyorum” olur. Arada da ”Dünyayı taşladım, taşların yerine oturmasını bekliyorum” diye cevap veririm. Soran anlamış gibi gülümser.. O şaşkınlık içerisindeyken, mırıldanırım kendi kendime; nezaketten, naziklikten ben de haz alıyorum. Nezaketten hoşlanandan ben de hoşlanıyorum.. Detay diyor büyük merakla karşımdaki, detay yok diyorum. Detay yok beklemek var, göğü yumruklamaktan, dünyayı yumruklamaya, ya da dünyayı taşlamaya geçiş. Sen insansın ya, değişikliği yeniliği seversin ya, inkılâp ararsın sık sık, al sana inkılâp, göğü yumruklamaktan, dünyayı taşlamaya geçiş.
Dünde kalan büyüklerim, dedelerim var amcalarım var. Çok da şirin duruyorlar. Durdukları yerde kandil gibi hem gönüllerimizi, hem dünyamızı aydınlatmaya devam ediyorlar. Benim amcaları biliyorsunuz zaten, benin amcalar sizin de ya dayınız, ya dedeniz, ya da kardeşiniz. Onları anlayabilsek, onları günümüze taşıyabilsek. Ya da sessiz sedasız aramızda dolaşan amcalara rastlasak sohbet edebilsek, yüreğimizi açabilsek. Ahmet Yesevi, Hacı Bayram Veli, Ali Semerkandi, Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli, Sarı Saltuk, Mevlana, Haydar Baba, Gül Baba, Tezveren Sultan; Kar Yağdı Sultan, (son ikisi halalarım), Somuncu Baba, Aziz Mahmut Hüdayi, Merkez Efendi… O kadar çok akrabam varki; ülkemin her tarafında adlarını sayamadıklarımda yüreğimde, haklarını helal etsinler. Gönül sultanları bunlar. Bunlarla bu güzel miraç gecesinde hemhal olmak ne güzel, Arslan Baba, Şah-i Nakşibendî, Abdulkadir Geylani bizi nasıl unutursun çocuk diye gülümsüyorlar dört bir yandan… Bize bu vatanı kılıçtan önce, kılıçla birlikte açıp gülzar yapan güzel insanlar bunlar değil mi? Diğer yandan bize adımızı, bize İstiklalimizi, bize devletlerimizi bahşeden, Mete, Bumin Kağan, İlteriş Kağan, Tuğrul ve Çağrı Beyler, Osman Bey’den Kanuni’ye, Ondan Mustafa kemal Paşa’ya uzanan kahramanlar zincirini bu gecede, bütün gecelerimizde unutabilmek mümkün mü? Hepsi hepsi bizi biz eden değerleri bize ulaştıran kahramanlar değil mi?
Aydın Reis, Kemal Reis, Hızır Reis, Pir-i Reis, Seydi Ali Reis, Turgut Reisler çirkin insanlar mı yoksa? Dileyen Mevla’m değil mi? Mevla’m dilerse “Ummanda gül bitmez mi? Gül alınıp satılmaz mı yoksa? Bülbül ummanın orta yerinde Gül’e ilan-ı aşk edemez mi? Süleymaniye’yi, Selimiye’yi, Sultan Ahmet’i, onlardan Koca tepe’ye uzanan camileri, sebilleri, çeşmeleri, minberleri, nakış nakış işleyen insanlar Türk değil mi Yoksa? Türk oldukları için bu insanlar sevilmez mi ola?
Şu çeşmeler, şu sebiller, zirvesinde oturup çay-kahve içmeye doyamadığımız ormanlar, bolluk bereket fışkıran ovalar, gecelerimizi gündüze çeviren, Kızıl Irmak, Seyhan, Ceyhan, Fırat Dicle, Aras, Kür, Meriç, Ergene çayı bizim değil mi, yani Türk’ün değil mi? Yerin üstündekiler, yerin altındakiler hepsi Türk, hepsi Türk’ün değil mi? Allah, Peygamber, Kur’an sevgisinde ümmet’in hangi bölüğünden geri kaldık? Bin yıldır Allah’ın Kılıcı olan Türk biz değil miyiz yoksa? Türkçe konuşursun, türkçe yaşarsın ama ağzından bir defa göğsünü gere gere ”Ne Mutlu Türk’üm Diyene” kelamı çıkmaz. Türk Milletine bu hınç, bu kin, bilesin ki çok zoruma gidiyor, çok gücümüze gidiyor… Bu Miraç gecesinde bizim gücümüze giden Allah’ın gücüne gitmez mi? Nebiler Nebisi Hz. Muhammed Efendimizin zoruna gitmez mi? Taşlıcalı Yahya’nın taşlarını fırlatacağım sana kıyamadım. Son defa Allah sana hidayet versin diyorum. Allah sana akıl fikir versin Uyan ve Rabbime tevbe et….
Hz. Peygamber bu gece Miraç’a yani Tanrı katına çıktı. Bizi biz yapan değerleri aldı getirdi. Biz o sayede her gün en az beş defa Miraç’a çıkıyoruz. Her zikrettiğimizde şah damarımızdan daha yakın olan, Alemlerin Rabbi ile buluşup, El-Hamid ismine sığınıp, sonsuz hamd-ü senada bulunuyoruz. Bize bu müjdeyi bu muştuyu getiren adı görklü, kendi görklü Muhammed ‘e binlerce salat ve selam ediyoruz. Allah’ım birliğimize, Allah’ım dirliğimize göz dikenlere fırsat verme. Allah’ım. Milletimizin, birliği, milletimizin dirliği için gayret edip ister şehadet yolu ile, ister ömürlerini tamamlayarak sana vasıl olan ecdadımıza gani gani rahmet eyle. Tanrım sen Türk’ü kıyamete kadar yaşat, Tanrım Türk senin has kulundur. İçimizdeki beyinsizler yüzünden Bizden vazgeçme Allah’ım… Dostlarım, arkadaşlarım, ülküdaşlarım, kavim kardaşlarım Büyük Cihat için neyi bekliyoruz. Kıyamet mi gelsin. Kendimizi, fikrimizi, zikrimizi ocaklarımızı, cümle teşkilatlarımızı; Allah ölçüsünde toparlamak için ne bekliyorsunuz. “Her şey aslına Rücu eder” ayet-i kerimesine ben iman ettim. Her şey aslına rücu ederse nefislerimize dizgin vurup küffarı elimizden obamızdan çevremizden atmaya ne dersiniz. Bakın Bu mübarek gecede mehter vurmaya, Zikrullah sesleri yeri göğü tutmaya başladı duymuyor musunuz? Haydi hep birlikte ”Aylar’dan Ağustos, günlerden Cuma / Bozkurtlar ordusu geçti hücuma” Ya Allah,Bismillah / Allahü Ekber” deyip silkinelim hep birden.. Türk -Müslüman olmak ne güzel şey! Miraç Kandilimiz Mübarek Olsun.
TANRI TÜRK’Ü KORUSUN