Çeşitli açıklamalarıyla gündeme gelen Canan Karatay, son olarak koronavirüs aşısı ile ilgili açıklamalarda bulundu. Covid-19 aşısıyla ilgili yorumu tepkilere neden olan Karatay, “COVID aşısı olanlarda cilt döküntüsü, uyuz, zona, beyin ve kalp hastalıkları çok arttı. Bağışıklık sistemini çökertti, kızamık diye örtbas etmeye çalışıyorlar” dedi.
Karatay’ın açıklamalarının ardından Türk Tabipleri Birliği (TTB) bir açıklama yaptı. Yapılan açıklamada “Anayasa Mahkemesi kararlarına konu Dr. M. Canan Karatay’ın ifadeleri, bilimsel gerçeklere aykırı; sunulduğu haliyle toplumu yanıltan, yararlı ve doğru tıbbi uygulamalardan uzaklaştıran; en nihayetinde yaşam ve sağlık hakkı başta olmak üzere mutlak hakların özüne zarar veren niteliktedir” denildi.
TTB’nin açıklaması şöyle:
“İfade özgürlüğü sınırsız hak değildir”
“Dr. M. Canan Karatay’ın yazılı ve görsel basında gebelikte yapılan şeker yükleme testi, bazı hastalıklar ve ilaç kullanımı ile beslenmeye ilişkin bilimsel olmayan bilgiler vererek halk sağlığına zarar verdiği, bilimsel araştırma verilerini değerlendirirken bilimsel gerçekleri yansıtmadığı, meslektaşlarını zemmettiği ve kendi reklamını yaptığı gerekçesiyle disiplin cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Türk Tabipleri Birliği Yüksek Onur Kurulu’nun iki ayrı kararı, İdare ve Bölge İdare Mahkemesi tarafından hukuka uygun bulunmuştur. Ancak Anayasa Mahkemesi, 31.03.2022 tarihli 2018/6707 Başvuru No.lu ve 30.03.2023 tarihli 2020/4999 Başvuru No.lu kararlarında hekimin ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine, yargılamanın yeniden yapılmasına karar vermiştir.
‘İfade özgürlüğünün’, mümkün olan en geniş şekilde korunması gerektiği her zaman Türk Tabipleri Birliği tarafından kabul edilmekte ve savunulmaktadır. Ancak temel bir hak olmakla birlikte ifade özgürlüğü sınırsız bir hak değildir. Sağlık hakkı adına; ifade özgürlüğünün sınırlarını bireyin ve toplumun sağlığının korunması oluşturmaktadır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) ifade özgürlüğünü düzenleyen 10. Maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarında da belirtildiği gibi halk sağlığının korunması, orantılı ve zaruri olduğu ölçüde ifade özgürlüğünün müdahale alanını daraltabilmektedir. Yani sağlık hakkı, ifade özgürlüğünün kendisine zarar verebileceği bir müdahaleye yer bırakmayan en temel haklardandır.
“Tanınırlığı ile bilim insanı vasfını kullanarak güven duygusu yaratıyor…”
Sağlık alanına ilişkin açıklama yapan kişinin hekim olması, bu tanınırlığı ile bilim insanı vasfını kullanarak güven duygusu yaratıp açıklama ve yönlendirme yapması; o konuda yeterli bilgi sahibi olmayan bireylerin istismarı ve sonuç olarak da toplum sağlığının olumsuz yönde etkilenmesi sonucunu doğurmaktadır. Dünya Tabipler Birliği’nin (DTB) Tıbbı̇ Hizmetin Standardı İçin Mesleki Sorumlulukla İlgili Kararı “örgütlü tıbbın; etik kurulların; ehliyet komitelerinin ve diğer mesleki denetim faaliyetlerinin çok uzun zamandır saptadığı ve kabul ettiği gibi; hekimlerin mesleki davranışlarının incelenebilmesi, gerekli görüldüğünde mutlak mesleki özgürlüğe akılcı sınırlamalar getirilmesi gerektiğini kabul eder” demektedir. DTB Hekimlik Ahlakı Uluslararası Yasası da “hekimlerin ülkenin yasaları ve Ulusal Tabipler Birliği’nin Etik yasası izin vermedikçe kendi reklamlarını yapmaları; hem hastaların, hem meslektaşların, hem de sağlık mesleğinin öteki çalışanlarının haklarına saygı göstermemeleri ve hastaların duyduğu güveni sarsmaları”nı açıkça etik dışı davranış olarak belirtmektedir. Açıklamaların ifade özgürlüğü içinde kabul edilip edilemeyeceğinin, bu temel değer ve ilkelerle de değerlendirilmesi gerekmektedir.
AİHS’nin 10/2 maddesi, düşünce ve ifade özgürlüğü hakkının bu haktan yararlanan kişilere aynı zamanda sorumluluk yüklediğini de belirtmektedir. Bu sorumluluk esas olarak sözün sahibine aittir. Sözün sahibi aynı zamanda bir mesleğin mensubu ise, o mesleğin etik ilkeleri de bu sorumluluğun sınırlarını belirlemektedir. En temel ilkesi “önce zarar verme” olan ve “hastalık yoktur hasta vardır” kabulü ile belirlenen hekimlik meslek ilkeleri, tüm hekimler için her mecrada bağlayıcıdır. Bu nedenle genelgeçer, kişiye özgülenmemiş, bilimsel araştırma ve yayın ilkelerine uygun olmayan beyanlar ifade özgürlüğünün korunması kapsamı dışına çıkar.
“Açıklamaları bilimsel gerçeklere aykırı”
Anayasa Mahkemesi kararlarına konu Dr. M. Canan Karatay’ın ifadeleri, bilimsel gerçeklere aykırı; sunulduğu haliyle toplumu yanıltan, yararlı ve doğru tıbbi uygulamalardan uzaklaştıran; en nihayetinde yaşam ve sağlık hakkı başta olmak üzere mutlak hakların özüne zarar veren niteliktedir. Son olarak yine aynı hekimin COVID-19 aşısı ile ilgili, bilimsel hiçbir veri ya da çalışmaya dayanmayan, tamamen bireysel popülarite için ‘aşının yan etkilerine ve bunların örtbas edilmeye çalışıldığına’ dair spekülatif söylemler kullanması; toplumun, tıp bilimine ve tüm canlılar için en değerli buluşlardan aşıya karşı güvenini sarsmaktadır. Tıp, bilginin; oluşması ve kullanılması süreçlerinin (klinik araştırmalar gibi) özel kurallara tabi tutulduğu, uzun erimli çalışmaların sonucunda ortaya koyulduğu bir alandır. Bilimsel olmayan birtakım bilgilerin akademik unvan da kullanılarak sanki doğrulanmış bilgi gibi dolaşıma sokulması, başka alanlarda hayati öneme haiz olmayabilir ancak bu sorumsuz tutum tıp alanında çoğu kez hayati önemde olmaktadır. Yapılacak her açıklama ve yönlendirmenin kişinin yaşam kalitesine zarar verebileceği hatta yaşamına mâl olabileceği, sağlık alanının her icracısı tarafından bilinmek zorundadır.
“İfadeleri toplum sağlığına zarar veriyor”
Türk Tabipleri Birliği’nin öncelikli sorumluluğu toplum sağlığını korumaktır. Bunun için yol gösterici olan etik ilke ve değerler; hukuki normlara indirgenemeyecek genişlikte ve evrensel nitelikte olabilmektedir. Bilimsel ve tarihi süzgeçlerden geçmiş evrensel tıbbî etik değerler tüm hekimler için de tartışılmaz olarak bağlayıcıdır. Her hukuki karar, etik için temel oluşturamaz ancak her etik karar, hukuka temel oluşturur. Etik ile çatışan durumlarda hukuk, zaman içinde normlarını etik değerlerle uygun hale getirmiştir. Tıp tarihi böylesi birçok örnek barındırır. Eylem, hukuki normlarda anlaşılır gösterilebilse de deontolojik kurallar ve etik ilkelere bazen aykırı olabilmektedir. Bütün bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, Dr. M. Canan Karatay tarafından ifade edilen sözler de mesleki deontolojiyi koruma görev ve sorumluluğu bulunan Türk Tabipleri Birliği tarafından değerlendirilmek zorundadır. Bu bağlamda bir kez daha açıkça görülmektedir ki Dr. M. Canan Karatay’ın ifadeleri ve yönlendirmeleri, toplum sağlığına zarar vermekte; bilimsel olana güveni sarsmakta, canlıların sağlığını hayati derecede riske atmaktadır: Etik ve deontolojik olarak kabul edilemez.”