Türk Milliyetçiliğini ve sahip olduğu engin ırmakları; bir döneme, bir kişiye, bir kuruma veya bir olay karşısında takındığı tavıra karşı değerlendirmek ve yargılamak onu anlamamak ve anlamaya çalışmamaktan ileri gelmektedir. Ne yazık ki Osmanlı Devletinin sahip olduğu yapı yıkılmaya başladıktan sonra ortaya çıkan Osmanlı’nın son dönemi ve Cumhuriyet aydınlarının tarihe karşı ihanet derecesine varan bir düşmanlığı olduğunu kimse inkar edemez.
Tarihin değerlerini, milletimizin geçmişinden bugüne ortaya koyduğu tavrı ve dinimizin gereklerini bugünlere taşıyan Türk-İslam düşüncesi aynı zamanda Cumhuriyet tarihinin tek ve ilk yerli düşüncesini ifade etmektedir. Geçmişinde öncesi olmakla beraber Selçuklu Devleti, Osmanlı Devleti gibi değerleri var eden bu fikir ne yazık ki Cumhuriyet tarihinde etkin bir konuma gelememiş, Cumhuriyet tarihimiz batıcılık düşüncesi ile ilhamını batıcılıktan alan, içerisinde İslam bulunmayan bir siyasal islamcılık düşüncesinin çatışma tarihi olarak bugünlere kadar gelmiştir.
Ve bu çatışma içerisinde milletimizin tarih karşısında geriye düştüğü Osmanlı Devletinin yıkılış süreci ile başlayan hiçbir sorunu çözülememiş, aksine bu sorunlar git gide daha da derinleşmiştir. Bu derinleşen sorunlar farklı hassasiyeti olan toplumsal kesimlerin birbirine karşı beslediği düşmanlığı arttırmış ve neticesinde bir o yana, bir bu yana sallanan, dış güçlerin istediği zaman istediği argümanlar ile müdahale ettiği ve mevcut sorunlara hiçbir zaman çare bulamayacak bir siyasi sistem ve bu siyasi sistemin bir soldan, bir de sağdan ana partilerini üretmiştir.
Yukarıda ifade ettiğim şekilde ortaya çıkan siyasi bozuklukları ancak ve ancak ‘yerli’ ve ‘milli’ olan bir siyasi düşünce sistemi ortadan kaldırabilir. Tarihi ile barışık, toplumsal kesimlerin sorunlarını ve hassasiyetlerini bilen, Mukeddesatına hakim, yaşadığı coğrafyanın yağmuruyla beslenmiş, toprağında filizlenmiş bir düşünce sistemi mevcut siyasi bozuklukların açtığı yaraları tedavi edebilir.
Düşünce adamlarımız tarafından ‘Türklük gurur ve şuuru ile İslam ahlak ve fazileti’ diye tabir edilen bu değer ile 1000 yıldır şekillenen Türk-İslam ülküsü bugünkü sistemsizliğin, bugünkü sorunların hepsine karşı bir çözüme sahiptir ve çözüm üretme sevdası içerisindedir.
Bu düşünce sistemi;
Günü birlik meseleler yerine tarihin getirdiği ayrılıkları çözmenin yollarını kendi içerisinde barındırmaktadır.
Bu düşünce sistemi;
Batının 200 yıllık rüzgarıyla şekillenen siyasi düşünceler karşısında milli ve manevi bir duruşu ifade etmektedir.
Bu düşünce sistemi;
Merkez olarak birliği, sevgiyi ve saygıyı temel almıştır.
Ve en önemlisi bu düşünce sistemi maddi değerler üzerine değil; ahlaki, ilmi ve iman değerleri üzerine kurulmuştur. Bu düşünce sisteminin hakim olduğu Selçuklu ve Osmanlı gibi devletlerde maddi değerlerden öte bu düşünce ve değerler ile şekillenmiş, hakimiyetlerini bu çizgide kurmuşlardır.
İşte bu temel noktalardan aldığımız mesaj Türk-İslam Ülkücülerinin, Türk Milliyetçilerinin günü birlik kavgalar ile şekillenen bir siyaset yerine tarihimizin çizdiği sınırlar doğrultusunda bir hareket tarzını benimsemesi gerektiğidir.
Sorun onlarda, çözüm bizdedir!