Milletler kahramanları ve onların çokluğu sayesinde ayakta dururlar. Kahramanlar da sadece elinde silah millet düşmanları ile en önde savaşanlar değildir. Kahramanlık, bazen yoğun kar yağışı altında tek yorganını küçük çocuğunun üzerine değil de, etkilenmesin diye cepheye götürdüğü cephanenin üzerine örtmek, bazen bütün zihnini ve kalemini milletine hasretmek, bazen de on yıllar boyunca umarsızca milletin hizmetine girmektir.
Türk Milletinin böyle kahramanları da oldukça fazladır. Bunların içinde ikisi vardır ki müstesna şahsiyetlerdir ve özel ilgiyi hak etmektedirler. İkisi de Türk Milletinin istiklâli için bayrak açan kadronun içinde olmuş, ikisi de o bayrağın kaldırılmasına öncülük edenlerdendir. Bu kahramanların birisi Tonyukuk diğeri de Ziya Gökalp’tir.
1300 yıl önce…
Tonyukuk Moğolistan içlerinde, Orhun Nehri’nin vadisinde adına diktirdiği Bengütaşlara yaptıklarını nakşederek tabiata emanet etmiş, tarihe bırakmıştır. İlk cümlesinde esaret altında ve yabancı topraklarda doğduğunu ortaya koyar, “Ben Çin ülkesinde doğdum. Türk Milleti, Çin’e tâbi idi.”
1300 yıl öncesinden uyarır, “Egemenlik gittiği için Tanrı öldürdü. Türk Milleti öldü, mahvoldu, yok oldu.” Egemenliğin, yani istiklâlin ne kadar önemli olduğunu daha en başta vurgular. İstiklâl için bir araya gelen 700 kişi içindedir. İlteriş Kağan’ı tahta çıkarır. “Tanrı akıl verdiği için bizzat ben kağan yaptım.” Buradaki akıl sahibi hem kendisi hem de İlteriş Kağan’dır. Aklını kullanarak, akıllı olan İlteriş’i kağan yapmıştır. Böylece taht kavgasına da girilmemiştir. 700 kişi ile başlayan hareket yeniden büyük bir devlet hâline gelecektir.
İlteriş’le birlikte iki kağana daha başvezirlik yapar. Devleti ayakta tutar. Çok güçlü istihbarat ağı kurmuştur. Büyük bir stratejisttir. Hatta, batı seferinde kağanın emrine rağmen davranacak kadar aklını da kullanır. Ama elbette bunun bedelini de öder. Kapgan Kağan onu görevinden uzaklaştırır.
Sonra üçüncü kağanın, Bilge Kağan’ın başveziri olur. “Gece uyumadan, gündüz oturmadan kızıl kanımı dökerek, kara terini akıtarak…” çalışır. Bilge Kağan Çinliler gibi etrafı surlarla çevrili şehir yapmak ister. Budist mabetleri, heykeller yapalım der ama Tonyukuk “Eğer eski âdetlerimizi değiştirirsek günün birinde mağlup olur ve Tang tarafından yutuluruz” diye itiraz edecektir. Yani Çinlinin inancına geçmeye mani olur. Nutkunu taşa nakşederken, Türk Milletine zamanın üstünden seslenir, “Yufka olanı delmek kolay derler; ince olanı koparmak kolay. Yufka kalın olursa delmek zor derler: ince yoğun olursa delmek zor olur derler.”
“Herhangi bir yerdeki kağanlı millette benim gibisi var olsa ne sıkıntısı olurmuş” diye bitirir. Bilgi, akıl ve milleti özünden üstün tutan bilgeliği işaret eder.
100 yıl önce, yine bir kahraman…
Türk tarihinin en karışık ve en sıkıntılı dönemi olan 19’uncu yüzyılın başında, bilgiye ulaşmanın çok zor olduğu bir dönemde, koca Türk Cihan Devleti dağılmak üzereyken sahnede birisi daha vardır: Ziya Gökalp. Yahya Kemal’in tarifi ile “Kafası ilme zincirlenmiş” bir adamdır. Yahya Kemal, Gökalp için “(doktorlara) Millî hazinemiz”, öldüğünde de “…radyum olan dimağı söndüğü günden beri vatandaki ilimde karanlık vardır” diyecektir.
Hüseyin Cahit onun için “… vatanın kurtuluşunu Türklük idealinin kuvvet bulmasında gördü ve bütün imanıyla kendini bu idealin ibadetine vakfetti” diye yazar.
Diyarbakır’a gelen Dr. Abdullah Cevdet sayesinde İttihat ve Terakki ile tanışacaktır. Daha sonra İstanbul’a geldiğinde Cemiyet’e girişi yapılır.
Enver Behnan Şapolyo İttihat Ve Terakki Cemiyeti (İTC) tarihini 1889’dan 1908’e kadarki bölümünü üç devreye ayırır. Birinci devre Askerî Tıbbiyedeki ilk dönem, ikincisi 1902 kongresi ile Ermeniler için batıdan yardım isteyen grupla ayrışan Ahmet Rıza başkanlığındaki daha ziyade Osmanlıcı grubun dönemi, üçüncüsü de Ziya Gökalp’in Merkez-i Umumi’ye girmesiyle programını yazdığı Türkçü dönemlerdir.
Gökalp’in siyasî ve ilmî hayatı 1909’da Selanik’e gelmesiyle çok farklı bir döneme girer. Şapolyo, “Hiç kimsenin bilmediği yeni fikirlerle dolu bu orijinal dehâ…” etrafını aydınlatmaya başlar. İttihat ve Terakki Mektebinde “İçtimaiyat dersleri” vermeye başlar. Artık Selanik’te gençleri etrafına toplayıp Türkçülük ülküsünü yaymaya başlamıştır. Kendisinden sekiz yaş küçük Ömer Seyfettin ve 11 Yaş küçük Ali Canip (Yöntem)’le birlikte Genç Kalemler Dergisi’ni çıkarır. Profesör Haydar Bey Millî Mecmua’nın 24’üncü sayısında “…tıpkı Sokrat gibi rast geldiği yerde gençleri etrafına toplayarak tamim ve tâlim ediyordu” diyecektir.
İstanbul’da 31 Mart Vakası yaşanırken o Türkçülüğün esaslarını hazırlamakla meşguldür, günlük siyasetle ilgisi de bu kadardır. “Hasta olan Türk Milleti değil memleketin münevverleridir” diyerek Türk Milletine de toz kondurmaz. Haklıdır da. Ondandır ki hep aydınlatmaya çalışmıştır. İstanbul’a geldikten sonra Darülfunun’a müderris yani profesör olacaktır. Yüksek tahsili olmayan Ziya Bey, bugünkü tabirle yükseköğretime hoca olarak girer.
Bekirağa Bölüğünde tutukluluk ve 22 ay süren Malta sürgünü hayatı apayrı bir dönemdir. İngilizlere mektup yazmayan ender sürgünlerdendir.
Sürgünden döndükten 25 gün sonra Ankara’ya gelir. Oradan da Diyarbakır’a gidecektir. 1923’de tekrar Ankara’ya döner ve kaldığı yerden devam eder. Maarif Vekaleti’nin Tercüme ve Telif Heyeti Reisliğine atanır. Konferanslar verir. O günkü sorular da bugünle birebir aynıdır: İslamiyet’te Teceddüt (yenileşme) var mıdır? Şark medeniyeti ile garp medeniyeti arasındaki farklar nelerdir ve yeni Türkiye’nin hedefleri neler olmalıdır?
Büyük Atatürk’ün “Fikirlerimin babası” dediği Gökalp, İstasyon Binasında yeni Türkiye için konuştuğu heyet içinde yer alır. Orada devletin şeklinin Cumhuriyet olması yönünde güçlü konuşmalar yapacaktır. Milletvekili olduğu İkinci Meclis’te Tevhid-i Tedrisat (Eğitimde birlik), mahkemelerin birliği, aile kararnamesi işleri üzerinde etkili olmuştur.
Bugün…
Türk Milletinin iki büyük kahramanı için özel ilgi gerekmektedir. Bilge Tonyukuk için bir siyasetname yazılarak Türk Devlet Felsefesi üzerine üniversitelerde bir ders olarak okutulabilir mi, bilmiyorum. Buna ilim insanları karar verecektir. Ancak Hem Bilge Tonyukuk adına hem de Ziya Gökalp adına kurulacak enstitülerin bütün Türk dünyasının geleceği için çok büyük işler yapabilir.
Kaynaklar:
Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun, Türk Kağanlığı ve Türk Bengütaşları,
Hüseyin Cahit Yalçın, Tanıdıklarım,
Enver Behnan Şapolyo, Ziya Gökalp –İttihat ve Terakki ve Meşrutiyet Tarihi
Yahya Kemal Beyatlı, Siyasî ve Edebi Portreler