Türk Kadını

Bu anlatmaya çalışacaklarımız,

Orta Asya steplerini adımlayarak/yararak bu günlere ulaşan, bir nesli/Milleti omzunda yılmadan yorulmadan bu günlere taşıyan bir kutsaliyetin hikâyesinden sadece küçük bir bölümdür…

Türk Kadını; Haysiyetin, Onurun, Faziletin, Hamiyetin, Erdemin membaı, ana kucağıdır. Lisanı, tavrı, edası hücre, hücre Edep dairesindedir. Güneşten aydınlık ve ısıtıcı, topraktan daha cömert olmadığını kim söyleyebilir. Ne Sebeb-i Hikmettir ki Türkün kaderini ve tarihini tayinde iki Ana unsur vardır ki Birincisi Ana/Türk Kadını ikincisi ise Topraktır. İkisi de Namustur ve birisini diğerine tercih etmek söz konusu olamaz. İşte Bundandır ki Bu Aziz Millet Toprağı Ana bilir ve ayak bastığı coğrafyayı vatanlaştırır ve Adını da Anavatan koyar. Türk kadını Barış zamanlarında ak sütüyle emzirdiği can parçası yavrularını savaş zamanlarına büyütür toprağı doyurmak için. Bu milletin harcı böyle bir maya ile yoğrulduğundan binlerce yıldır esarete meydan okumuştur.

Çok gerilere gitmeye gerek yok daha cumhuriyetin kuruluşuna gelirken o sancılı günleri bir düşünelim. Düşmanlarca çepeçevre sarıldığımız ihanetin, Namussuzluğun aramızda kol gezdiği günlerdi. Yine iş başa düşmüştü ağlayarak oturmaktansa Ölüme gülerek giderim diyen Türk kadını ne ağaran saçlarına aldırış ediyor, nede beşikteki yavrusunun ağlamasını umursuyordu. Erkeklerini cepheye uğurladıktan sonra evlatlarını “Hazır ol babandan sonra sıra sende ha…” diye öğütlüyorlardı.

Ya Rab..!

Bu nasıl bir Hamiyet, bu nasıl bir fedakârlık, Gencecik Yavrularının toprağın bağrına boylu boyuna uzatıp acılarını kendi bağrına basıyor da yinede Ya Rab… sana Hamdü senalar olsun diyordu. Akşama kadar sığınaklarda mermi yapımında çalışıyor gece boyu bu mermileri Cepheye yetiştirmeye çalışırken hem de kış şartlarında ıslanmasın diye yavrusunun kundağına sararak.

Bu ne yücelik Allahım.

O çetin günleri çelik yüreğiyle aşan Türk kadını bağımsız bir millet olmanın onurunu, sabahın seher serinliğinde “esselatü hayrün minen nevm” sedasının hazzını ruhunda duyuyordu.

Yeniden bir Anavatan inşa ediliyordu. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunda da haklı olarak ben de varım diyordu. İlimde, teknikte, mimaride, sanatta, sporda, siyasette, sanayide velhasıl barışın her sahasında yine göreve talip oluyordu. Yoksul Anadolu’nun çorak topraklarının Can suyuna ihtiyacı vardı yani Türk kadının şefkatli ellerine. Analar Bacılar bu sefer savaştan aç biilaç çıkmış bir milleti kalkındırmak için kolları sıvadı.

Savaş sonrası yıllardı sırtımızdaki hançer midemize batmıştı, ekmek telaşındaydık evlatların nafakası deyip Gurbet yollarına düşmüştük. Türk kadını bu sefer evinin direğini kara trenlerle dağların altından vagon, vagon gurbetin kahrına yolladı. Uğurlarcasına el sallayarak.!

Ne yapsın ekmek parasıydı.!

Ve kim bilir kaç yavuklu kavuşmanın hayallerinde gecelerini sabahlara kavuşturdular. Kaç yavru bir mektup bir haber bekledi ?..

Yeni Vatan/Ana Vatan Türkiye günden güne gelişiyor ve serpiliyordu. Bununla birlikte Türk kadını da artık yeni görevler üstlenmiş savaşta olduğu kadar Barışta da kendisinin ne kadar mahir olduğunu dünyaya göstermeye başlamıştır. Sporda kürsüye çıkıyor istiklal marşımızla bayrağımızın yan yana nasılda vakarla durduğunu tüm dünya milletlerine gösteriyordu. Hatta o kadarki ilmek ilmek elinde işlediği Bayrağını Everest’e dikecek kadar.

İster kader deyin isterseniz Rabbının Türk Kadınını çileyle imtihanı. Olanca acıya mukadderat diyerek tevekkül edip, yüreğinin metanetine gözyaşıyla su verip çelikleştiren/serinleten Türk kadını son 25-30 yılda yaşadıklarına anlam veremez. Vatan borcu diye askere gönderdikleri evlatlarını tabutlarında karşılamaya başlar. Ve şafaklar yeniden kızıla boyanmaya başlar. Davullu, zurnalı, halaylı şölenlerle yavrusunun Kınalayıp gönderdiği eline şimdi omzundan aşağı kan sızmıştı, artık kan kızılı sabahlara uyanmaya başlamışlardı yeniden. Öpmeye kıyamadıkları ciğer paresi fidanlarını yeniden toprağın bağrına usulca bırakır. Sanki tarih tekerrür ediyordu.

Günden güne kendini geliştirip diğer alanlarda olduğu gibi siyasal alanda da örgütlenmeye başlar. Siyaseti sadece erkek işi olarak gören silik siyasetçilerin, ar’sız yüzlerin karşısına dikilir ve Erkekçe…

Ey Milleti sadıkanın serpilmiş çocukları: Sizi biz doğurmadık, bizim sütümüz ihaneti asla kaldırmaz. Ya Ananıza dönün ya Vatanınıza diyecek kadar Mertçe…

Türk Kadını demek; Eylüllerin sararttığı benzine allık sürmek yerine yüreğinden kan çekerek renk vermektir.

Türk Kadını demek; Görüş günlerinde mahpus duvarlarını gözyaşıyla yıkamak demektir. Tel örgülerin kuytularına ümit hüzmeleri yollamaktır bakışlarından.

Türk Kadını demek; Sırtını kahpelere dönmektir nişangâh olacağını bile, bile

Türk Kadını demek; Demirden dağları eritsin diye Ocak’lar, soluk vermek için sinesini körük eylemektir.

Türk Kadını demek; Mavzer namlusundaki fişek gibi hedefe fırlayacağı günü beklemek ve kurşunlardan esas duruşlar almaktır.

Türk Kadını demek; Paltosunu tutup Sabah uğurlayıp bir daha gelemeyen yiğidinin Ümitlendirecek mektuplarını beklerken “Artık hakkını helal et” satırlarında seccadesine yığılıp kalmaktır.

Türk Kadını demek; Alnını mıhladığı secdelerini teslimiyetine şahit tutmaktır.

Türk Kadını demek; Sabah namazından sonra uyumadan, rahmet dağıtılır diye kapısını açmaktır seherlerde serinliğe.

Türk Kadını demek; Abdestim yok diye ağlayan çocuğunu emzirmemektir.

Türk Kadını demek; Yıldızlardan ilham alıp, bir çadırda toprakla sırt sırta vererek üzerinde güneş batmayan Kıtalar doğurmaktır.

Türk Kadını demek; Bin bir emekle büyütürde, kınalayıp askere gönderdiği evladının Künyesi usulca avucuna bırakıldığında tabutuna bakıp, okşarcasına dokunup da resmine başını kaldırarak dimdik “Vatan Sağ olsun” diyebilmektir.

Türk Kadını demek; Bir yiğidin gönlüne düşmeye görsün kah kerem eder insanı kah mecnun ya da Ferhat eyleyip dağları deldirmektir.

Türk Kadını demek; Lacivert gecelere yıldız, yıldız düşen saati kurulmamış efkar bombasıdır. Gözyaşıyla ağıtlar süzer dudaklarından, cümleler dökülür kitaplara sığmayan ve türkülerle emzirmektir hasretlerini.

Türk Kadını demek; Kış ortasında Pazarcılık yaparak, soğuktan patlıcan moruna çalan, yavuklusuna mendil işlediği naif elleriyle ekmeğine dört elle sarılmaktır.

Türk Kadını demek; Kara denizde duygular demlemektir efkar çayımıza katık, Anadolu da tırpan parıltısında toprağın bereketini döşüne çekmek, Isparta da yaprak, yaprak “GÜLL” demektir.

Türk Kadını demek; İstanbul demektir, Fethi zor Fatihi tek. …Kız Kulesi gibi dikilmektir surların karşısına bütün endamıyla ve Kıtalar büyütmektir kollarında.

Türk Kadını demek; Ardahan, Muş, Maraş Sivas demektir. Erzurum’dur, Tunceli’dir, Afyondur, Adanadır, Rize’dir, Edirne’dir.

Türk Kadını demek; Ardahan, Muş, Maraş Sivas demektir. Erzurum’dur, Tunceli’dir, Afyondur, Adanadır, Rize’dir, Edirne’dir.

Türk Kadını demek; Baştan başa beş bin yıllık Anadolu demektir.
   (Remzi Arslan)
 

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!