Dün gece bir rüya gördüm. Rüyamda bembeyaz bir at. Sisli, bulutlu, karanlık bir ormandan şahlanmış geliyordu. Sabahına anneme bu rüyanın anlamını sordum. Annem de; “at, murattır”, dedi. “Neye niyetlendiysen anlı şanlı olacak, hayırlısıyla”, dedi. Şöyle bir düşündüm, ben bir şeye niyetlenip yatmamıştım. Ama yatmadan önce internette, bir sosyal medyada, Azerbaycan askerlerinin Karabağ’a doğru gittiklerini ve 2. Karabağ savaşının başladığı haberlerini almıştım. Yalan haber olabilirdi. Doğruluğundan emin değildim. Fakat içim bir heyecanla doldu ki anlatamam. Öyle bir coşku vardı ki içimde, “işte bu sefer oluyor, herhalde” dedim. Bütün haber kanallarını dolaştım, hiçbir haber yok, o yönde. Neyse dedim, herhalde yalan haber. Ama keşke savaş çıksa diye içimden geçirdim, ne yalan söyleyeyim. Bunları düşünürken de uyuyakalmışım. Ve bu rüyayı gördüm.
Evet, savaş kanlı bir durumdur.
Savaş kötüdür.
Savaş acıdır.
Fakat bu savaş bizim için, Türk tarihi için, Türk kardeşliği için, Türk-İslâm coğrafyası için gecikmiş bir savaştır.
Çünkü bu savaş, kanlı elleri uzak tutmak içindir.
Çünkü bu savaş, katliama uğramış bir neslin feryadıdır.
Çünkü bu savaş, bin yıllık kardeşliğin Turan Köprüsüdür.
Yıllardır, “ermeni soykırımı” diye bir yalanı söyleyip duruyorlar. Olmayan bir durumu varmış gibi beyinlerimize kazımaya çalışıyorlar.
Peki, sorarım size:
613 sizce nedir?
— Bir sayı mı?
— Bir şifre mi?
— Bir yerin kodu mu?
Bunların hiçbiri değil. 613 bir vahşetin adı. Bir katliamın, bir soykırımın, insanoğlunun en çirkin olduğu bir gecenin adıdır. Neden bahsediyorum, Hocalı‘dan bahsediyorum.
Hocalı kanayan bir yaradır. 25 – 26 Şubat 1992’de yaşanan kara bir gündür.
“83 çocuk, 106 kadın, 70’ten fazla yaşlı…613 can, Türk Evlâdı…613 Azer Bayrağı”
Bu Azer Bayraklarının her birinin intikamının alınması bize farzdır. Onun için dün gece duyduğum haberler, bana direkt 613 Azer Bayrağını hatırlattı. Karabağ’da dalgalanan bayrağımızı hatırlattı. Hani söylüyoruz ya:
“…Kafkaslardan aşacağız
Türklüğe şan katacağız
Türk’ün şanlı bayrağını
Turan elde asacağız
Azerbaycan bayrağını
Karabağ’da asacağız…” ( Ahmed Cevad, Çırpınırdı Karadeniz)
Allah bize o günleri gösterecek inşallah. O günler çok yakın. Heyecanım içimde kalmayacak, biliyorum. Azerbaycan bayrağını biz Karabağ’da göreceğiz, dalgalandıracağız.
Bu iş öyle ricayla, çeşitli görüşmelerle olacak iş değil. Hele ki yol haritalarıyla çözülecek mesele hiç değildir. Bu mesele “Dişe Diş, Kana Kan” şeklinde çözülecek bir meseledir. Yani kılıçlar kınından, ok yaydan çıkacak ve atlar şahlanacak. “Allah Allah” nidaları göklere yükselecek…
Ve gerekirse:
"…Bir sabah, tan atarken yüce Tanrı dağından,
Kürşad’ın gür sesi duyulacak:
Atlar Vey Irmağında sulansın,
Güneş doğduğu yerde karşılansın,
Emri tekrar edecek.
Gök, toprak, deniz,
Bozkurtlar uluyacak bütün Anadolu’dan:
Biz de sizdeniz, biz de sizdeniz…”
İşte bütün bu yürekler Azerbaycan için, Karabağ’ımız için çarpacak. Karabağ’da Azerbaycan bayrağı dalgalanacak ve artık yolumuz Karabağ’dan, köprümüzden geçecek.
Turan Köprümüzden…
Ben dün gece o köprüden geçtim. Benim atım şahlandı, Karabağ’da bayrağımız dalgalandı…
Ya sizinki?